Yeni trend eskiyle yeninin sentezi

Paris merkezli seçkin kumaş fuarı Premiere Vision’un İstanbul marka elçiliği görevini yürüten Bora Aksu, bayrağı Zeynep Tosun’a devretti.

Yeni trend eskiyle yeninin sentezi

Dünyanın en önemli kumaş fuarı Premiere Vision'un İstanbul marka elçiliğinde bayrak teslimi yapıldı... Premiere Vision İstanbul; Ekim 2015 fuarında Arzu Kaprol, Mart 2016 fuarında Bora Aksu ile yapılan işbirliklerinden sonra Ekim 2016 fuarında marka elçisi olarak Zeynep Tosun'u seçti. 23-25 Mart tarihleri arasında yapılan Premiere Vision İstanbul'un açılışında Bora Aksu ve Zeynep Tosun ile bir araya geldik...

Premiere Vision'un moda dünyası için önemi nedir?

Bora Aksu: Çok önemli. Bütün tasarımcıların ve tasarım firmalarının her iki sezonda da gidip kumaşlarını seçtikleri bir fuar. Koleksiyona başlamadan önce o sezona ait öngörüleri aldıkları bir platform. İstanbul'a gelmesi çok güzel ve ümit verici bir şey. Zaten buradaki çoğu firma Paris'e gidip koleksiyonları görüyordu. Ama buradaki üreticilerin de kendi koleksiyonlarını gösterebilmesi çok güzel bir şey.

Zeynep Tosun: İşe yeni başladığımda bir-iki kere gitme şansı yakalamıştım, benim için çok büyük olaydı. Hiç bu kadar kumaşı bir arada görmemiştim. 'Alice in Wonderland' gibiydi. Delirmiştim, oraya buraya saldırmıştım (gülüyor). Premiere Vision, bütün tasarımcılar için oyun parkı. Kumaş içinde çok kreatif bir bölüm var. Ve her tasarımcının kesinlikle gidip görmesi gereken bir fuar. Benim hep ufkumu açan bir yer oldu.

90'larda Türkiye'den ziyaretçi bile kabul edilmiyormuş...

B. Aksu: O noktadan bu noktaya gelmesi çok güzel bir şey. Türkiye çok aşama kaydetti. Türkiye'nin en başta gelen sorunlarının bir tanesi üretici bir ülke olarak görülmesiydi. Bu aşılmaya çalışılıyor. Aslında burada fikirlerin de üretildiği bir yer olduğunu göstermeye çalışıyoruz. Fuarın iki yıldır İstanbul'da yapılıyor olması da, ne kadar uzun bir yol kat edildiğinin göstergesi.

Z. Tosun: Ben Türkiye'de ve İstanbul'da da birçok iyi kumaşçının olduğuna inanıyorum. Bu kumaşçıların tasarımcılara daha hızlı bağlayan bir fuar olduğunu düşünüyorum. Sektörde tasarımcı kimliğinin olması için çok önemli ve Türkiye'nin de gelişmesi için önemli.

Peki, Premiere Vision'un İstanbul temsilcisi olmak ne demek?

B. Aksu: Her sezon için yeni bir ikonik tasarımcı seçiyorlar. O sezonun yüzü oluyorsunuz. Geçen sezon Arzu Kaprol'dü, ondan bayrağı ben devraldım. Ben de genç tasarımcılarımızdan Zeynep Tosun'a bayrağı devrettim. Güzel bir şey, o sezonu siz temsil ediyorsunuz. Benim zaten yıllardır takip ettiğim, defilerden önce mutlaka vakit ayırıp, kumaşları görmeye gittiğim bir yer. O yüzden ortaklaşa bir şey yapmak çok onur verici.

Sizin için ne ifade ediyor bu unvan?

Z. Tosun: Benim çok farkımda olmadığım ama bir taraftan da profesyonel olarak büyüdüğüm anlamına geliyor. İlk teklif geldiğinde çok sevindim. Tabii ki Bora Aksuve öncesinde de Arzu Kaprol'den bu bayrağı devralmak benim çok çok büyük bir onur.

Fuarda şimdi 2017 ilkbahar-yaz için sezon trendleri tanıtılıyor. Sizin için öne çıkan trendler neler?

B. Aksu: Aslında çok fazla trendlerin kalmadığı bir dünyadan bahsediyoruz. Bireysel tasarımların ve tasarımcıların olduğu bir dönem. Birebir trendleri söyleyebileceğiniz dönemler 90'larda kaldı. Genel olarak bakarsak eskiyle yeninin çakıştığı bir nokta olacak. Geleneksel motiflerin dijital sunumlarıgibi... Geleneksele dayanan tarafımızı bırakmayıp, yeniyle aradaki köprünün kurulması mümkün olacak...

Kısacası; eski ve yeni arasında köprü kuran trendler yükselişte. 90'ların grunge modasının ufak çiçekli baskıları, bunların patchwork olarak kullanılması var. Daha pastel tonlar, dondurma renklerinin kullanılması gibi şeyleri göreceğiz. Aslında birçok trend var ama benim için en önemlisi eskinin yeni bir modern yaklaşımla anlatılması.

Z. Tosun: Ben de artık koleksiyonlarımda ve kendim de öyle giyindiğim için eski Anadolu kültüründen ilham almayı çok seviyorum. Daha çok etnik malzemeleri kullanmayı seviyorum. Fuarda da dikkatimi bu detaylar çekiyor. Zaten kampanyamızı da biraz onun üzerine kurduk. Krepler, viskonlar gibi klasikleri her zaman kullanıyoruz. Ama aynı zamanda çok inovatif; yeni tip kumaşlara bakıyorum daha çok.

Her ikinizin son koleksiyonlarınızda buna çok gönderme vardı...

B. Aksu: Benim esin kaynaklarım kesinlikle tek bir nokta değil. Aldığım noktaları harmanlamayı seviyorum. Türkiye'de yetiştiğim için ve anılarım da hep Türkiye'ye dair olduğu için, ailemle gittiğim tatiller, annem, anneannemle ilgili anılar, bunlar hep koleksiyona referans oluyor. Anneannemin çeyizleri, Türkiye'de her evde olan ama değeri tam olarak anlaşılmayan o el işleri, nakışları hep bir şekilde modernleştirip kullanmayı seviyorum. Çünkü çok tüketilen bir ülkede, dünyada, aslında çok değerli olan şeylerin korunması gerektiğine inanıyorum. El işlerimizin, el dokumalarımızın hiç yok olmaması gerektiğini düşünüyorum. Koleksiyonumda hep bu göndermeleri görürsünüz.

Çok da gezdiğinizi biliyorum bu kültürel harman için...

B. Aksu: Evet, çok geziyorum. Yaratıcı insanlar için çok önemli gezmek, çünkü her gördüğünüz yerde bir şey buluyorsunuz. Aslında tasarım; bunu böyle alıyorum ve kullanıyorum demek değil. Sentez olayı daha çok. Gezmek, görmek, diğer kültürlere girip çıkmak, sizin sentez yapmanıza olanak sağlıyor. Böyle bir platform oluşturuyor. Ben hep çok gezsem de, dönüp o fikirlerin meyvesini verdiği yer Londra'daki atölyem oluyor. Londra'nın da çok kozmopolit bir havası var ya, belli bir kültürün egemenliğinden söz etmek çok zor. Çünkü çok farklı kültürler bir armoni içinde bir arada yaşıyor. Hep Londra'da çıkıyor fikirler ama gidip gördüğüm yerlerden fikir toplamalarım oluyor, bu bir tasarımcı için çok önemli.

Eskiden daha çok Londra'daydınız, şimdi sizi Türkiye'de daha sık görüyoruz...

B. Aksu: Herhalde daha çok özlüyorum... Gerçekten eğitim dönemimde Türkiye'ye gelişim daha azdı. Çünkü herhalde biraz izole olup, kendi kendimizi bulmanız gereken bir dönem oluyor. Bir şekildeki bağlarınız kırılıp, döndüğünüz zaman da, Türkiye'yi çok daha görmediğiniz bir şekilde görmeniz mümkün oluyor. O klişeleşmiş bakış kalkıyor ortadan. Uzun bir süre İstanbul'a gelmemiştim, gelince bambaşka bir şehir buldum. Çünkü gözlerim ona artık alışkın değildi. Şu an daha sık gelmeye çalışıyorum. Özellikle eğitim projeleri için geliyorum. Tabii aileme görmek için de geliyorum.

İzmir'deler değil mi?

B. Aksu: Evet, o yüzden kısa seyahatlerde görmek pek mümkün olmuyor. Ama yazın inşallah daha uzun kalacağım...

Sizin hakkınızda bir şehir efsanesi var; 10 yaşında bir çocuğunuz olduğuna dair...

B. Aksu: Gerçekten mi (gülüyor)? Çocuğum yok, ama evliyim. Eşim İngiliz, Mauritius'lu. Ben Londra'ya ilk taşındığımda tanışmıştık. Önce ev arkadaşıydık, sonra duygusallığa geçti. Dokuz yıldır da evliyiz.

Size son sorum; neden Zeynep Tosun'u seçtiniz?

B. Aksu: Zeynep'in, bahsettiğim sentezi çok güzel yapabildiğini düşünüyorum. Gelenekselliği alıp bir şekilde kendi sentezinden geçirip yeni yorumlayabiliyor. Bunu yapabilmek çok zor bir şey.

Folklorik durmaması, tasarım olarak görülmesi çok ince bir çizgi...

B. Aksu: Aynen; bu, çok ince bir çizgi. Son tasarımlarını çok beğendim. Çok etkiledi beni açıkçası. Özden kopan bir şey yapabilmek, ama bunu enternasyonel bir dille yapabilmek ve hala Türk kökeninin olması ve size duyguyu verebilmesi çok kolay değil. Zeynep bunu başarabilen ender tasarımcılardan biri. O özelliğini çok seviyorum. Bunu yapabilmek için büyüdüğünüz kültürden kopup ve sonra tekrar gelip tanıyıp, sevmek gerekiyor. Bunu da yapmış Zeynep.

Z. Tosun: Çok teşekkür ederim... Ben her koleksiyonumda mutlaka Anadolu'dan bir şeyler kullanıyordum. 2016 kış koleksiyonu için Ardahan'a bağlı bir köyden ilham aldım. Bartın'daki tel kırmacımla üzerinde çalıştık. Çok güzel bir koleksiyon olduğunu ve beni yansıttığını düşünüyorum. Bence kültürümüz çok zengin, ama kullanmayı yavaş yavaş başlıyoruz. Bora Bey de böyle çalışıyor, ben de ondan ilham alarak ben bu yönde ilerliyorum.

Bora Aksu'nun sizin hayatınızdaki yeri nedir?

Z. Tosun: Benim daha hiçbir şeyim yoktu, daha yeni marka kurmuştum. O kadar tatlı kucakladı ki beni, dünyanın eni iyi insanlarından biri. Bence önemli olan, herhangi bir işte önce insan olmak. Çok ayrı bir meziyet ve benim her zaman öyle insanlara çok büyük saygım var. Bora Bey'den de böyle bir teklif gelince, "Siz ne isterseniz, nasıl arzu edersiniz" diye ve çok da sevdiğim bir proje olduğu için hemen atladım (gülüyor). O, işin gerçekten çok zor kısmını başardı. Türkiye'de bir yere gelebilmek evet çok kolay değil. Burada küçük akvaryumda büyük balık oluyorsunuz. Ama büyük akvaryumda büyük balık olabilmek çok zor gerçekten. Bora Bey bunu başardı. O yüzden bana çok ilham veriyor.

Röportaj: Nazan Ortaç
Fotoğraflar: Koray Işık

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanmış aydınlatma metnimizi okumak ve sitemizde ilgili mevzuata uygun olarak kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak için lütfen tıklayınız.