"Kendimi tanıdıkça daha çok seviyorum"

Zeynep Özyılmazel ile kendi adını taşıyan blogunu, kardeşi Ayşe ile insanların onu kıyaslamasını, babası Neco ile yapacağı yeni projesini ve özel hayatını konuştuk.

"Kendimi tanıdıkça daha çok seviyorum"

Sanki ortadan bir kaybolup bir anda yeniden beliriyor Zeynep Özyılmazel. Önce fotoğrafçılığı ile kendini ispatladı, ardından söylediği caz şarkılarıyla yine büyük bir beğeni kazandı. Sonra yine ortadan kayboldu ya da bana öyle geldi, ama o kayboluş sırasında da boş durmadığı da aşikardı. Şimdilerde açtığı kendi adını taşıyan blogunda hayata dair yazıların yanı sıra yemek tarifleri ve sofra görselleri de paylaşan Özyılmazel ile hem blogunu hem de bu aralar neler yaptığını konuşmak için bir araya geldim. Konu kardeşi Ayşe Özyılmazel'den, ayrıldığı sevgilisi Candaş Arın'a ve babası ile gerçekleştireceği yeni projeye kadar uzadı ve ortaya keyifli bir röportaj çıktı.

Röportaj:Öykü YAZICIOĞLU

Fotoğraflar:Candaş ARIN

Son zamanlarda blogunuz ile adınızdan sıkça söz ettiriyorsunuz. Blogunuzun tam olarak içeriğini ve bu fikrin çıkış hikayesini anlatır mısınız?
Aslında böyle bir blog oluşturma fikri iki sene önce gelmişti aklıma. Hatta giriş yazısını bile yazmıştım o zaman. Sonra öyle mi olsa, böyle mi olsa derken araya başka şeyler girdi ve bu fikir rafa kalktı. Daha sonra bu yaz başında tekrar hatırladım ve kısa sürede hayata geçirdim. Herhalde iki sene önce doğru zaman değildi. Şimdi daha yerini buldu gibi. Blogun giriş yazısında da yazdığım gibi, 'zeynepozyilmazel. com' benim yaşadıklarım üzerinden okuyanın yaşadıklarına hitap ediyor. 'Düşündüm Durdum' bölümünde aklımdan geçenleri, 'Gittim Gördüm' bölümünde gittiğim bir restoranı, bir şehri ya da belki bir filmi, 'Baktım Aldım' bölümünde aldığım bir dekorasyon ürününü ya da seçtiğim bir hediyeyi, 'Pişirdim Yedim' bölümünde bulduğum tarifleri evde nasıl uyguladığımı ve nasıl sunduğumu ve 'Besledim Büyüttüm' bölümünde de köpeğim Dia'yla yaşadıklarımı bulabilirsiniz. Tüm fotoğrafları da ben çekiyorum ve fotoğraflarda görünen tüm ürünleri nerelerden bulabileceklerini de söylüyorum okuyuculara.

Zaten yazı yazmayı çok seven birisiniz, ama yemeğe olan merak nereden geliyor?
Yemek değil de, güzel sofralara olan merak diyelim. Lezzetli yemeklerin olduğu, etrafında dostların oturduğu, uzun uzun sohbet edilen masalara bayılıyorum. Annem çok şık masalar kurar. Ondan el aldım herhalde. Bir de yemek, insanlar arasında bağ kuran bir şey. İş toplantısından aile buluşmalarına kadar çoğu görüşme yemek eşliğinde yapılıyor. Evde de ne olursa olsun masa kurmaya çalışırım sırf bu yüzden. Bu kadar koşuşturmanın içinde, akşam yemeği sırasında edilen sohbetten fazlasını ayıramıyoruz çoğu zaman birbirimize. ݎlk yaptığım yemeği hatırladım mesela şimdi. Bir Ramazan ayıydı, babamla oruç tutuyorduk. Annem çalıştığı için, o gün evde yemek yoktu. Ben de kitapçıdan, kapağını en çok beğendiğim yemek kitabını alıp gelmiştim eve. Rastgele kitabı açtım ve karşıma çıkan ilk tarifi yaptım. Özbek pilavı... İyi cesaret! Valla güzel de olmuştu. En azından babamı iştahla yerken hatırlıyorum. Yoksa iştahı açlıktan mıydı? Bak şimdi...

Blogda yemekleri gerçekten de siz mi yapıyorsunuz? Tarifleri nereden alıyorsunuz? Kendiniz deneyerek de yemek tarifi buluyor musunuz?
Blogda benim yapmadığım hiçbir şey yok. Tarifleri bazen yemek kitaplarından alıyorum, bazen de annem, kardeşim ya da arkadaşlarımdan. Bir yerde çok sevdiğim bir yemek yersem, tarifini öğrenmeye çalışıyorum. Ama genellikle hangi tarifi uygularsam uygulayayım, çoğu kez kendi damak zevkime göre değişiklikler yapıyorum. Kendi tariflerim de var tabii ama yeni tarif yaratmaktan ziyade iyi bir uygulayıcıyım sanırım.

Annenizden öğrendiğiniz çok özel bir tarifiniz var mı?
Annemin peynirli böreği nefistir mesela. Arada kaçamak yapmak istediğimde rica ederim, o da beni kırmaz yapar. Bir de kuzu incik. Parmaklarınızı yersiniz. Ama tabii bunların tarifleri ileriki günlerde blogda.

Yemek tarifi yazmanıza rağmen oldukça fitsiniz. Bunun sırrı nedir?
Doğrusunu söylemek gerekirse, lise yıllarından beri denemediğim diyet kalmadı. Bütün bunların sonunda bedenimi dinlemeyi öğrendim. Bana neyin iyi gelip, neyin gelmediğini artık biliyorum. Şu anda uyguladığım beslenme biçimi, yaptığım bütün diyetlerin bir karması aslında. Sağlıklı besinler tercih ediyorum. Şeker, beyaz un, kızartma gibi besinler hayatımda neredeyse yok gibi. Kendimi asla aç bırakmıyorum. Azar azar sık sık besleniyorum. Bunun yanında her gün Dia'yla birlikte en az 5 km yürüyoruz. Eğer bir evvelki akşam kaçamak yapmışsam bunu 6-7 km'ye çıkarıyorum. Canım bir şeyi çok çekerse kendimi asla kısıtlamıyorum. Ama evde mutlaka kendi pişirdiğim, mevsime uygun sebze yemekleri oluyor. Sanırım evde sağlıklı yemeklerin olması ve egzersiz yapmak fit olmanın sırrı.

Fotoğrafçılık yönünüz blogunuzda da görülüyor. Bu tutku için gelecek planlarınız nedir?
Fotoğrafçılığa merakım da babamdan geliyor. Onun çok iyi fotoğraf makineleri vardı biz küçükken ve sürekli fotoğraflarımızı çekerdi. Ben de fotoğraf çekmeye üniversite yıllarında başladım. Önce hobi olarak, vakit buldukça fotoğraf çekerdim. Sonra yemek stilisti arkadaşım Aydan Üstkanat'ın teşvik etmesiyle yemek fotoğrafçılığına başladım ve yedi senedir de devam ediyorum. Daha önce de söylediğim gibi, etrafında dostların oturduğu sofralara bayılıyorum. Kendim de evde misafir ağırlamayı çok seviyorum. Şimdi bu konuyla ilgili bir sergi projem var. Biraz uzun soluklu bir proje ama 2015'te hayata geçirmeyi planlıyorum.

Herhangi bir yerde köşe yazma teklifi gelse kabul eder misiniz? Yoksa blogda memnun musunuz?
Blogun benim hayatıma getirdiği çok büyük artılar oldu. Ne kadar genele hitap ediyor olsam da, aslında yazıların her biri benimle ilgili. Bu anlamda kendimi dışarıdan görmek çok hoşuma gitti. Sonra aldığım tepkiler de çok güzel. İnsanlar okuyorlar, ilgileniyorlar, yorumlar yapıyorlar, sorular soruyorlar. Bilgisayarın başındayken bile yüzlerce insanla iletişim halindeyim. Bu müthiş bir şey. Ayrıca blog beni daha aktif bir insan da yaptı. Daha çok yere gidiyorum, daha çok insan görüyorum, daha çok okuyorum, araştırıyorum. Haftada iki yazı koymak ve o yazılarla ilgili fotoğraflar çekmek için sürekli hareket halinde ve yaratıcı olmam gerekiyor. Aklıma sürekli yeni fikirler geliyor ve bu fikirleri uygulama yollarını bulmaya çalışıyorum. Hedefim, hayatımın sonuna kadar, benimle birlikte değişen, gelişen bu blogu korumak. Başka bir yerde yazmak için teklif gelirse, o anki şartlara ve kendimi nasıl hissettiğime göre karar veririm sanıyorum. Ama tabii neden olmasın?

Gelecekte yemek kitabı çıkarmayı düşünür müsünüz?
Şu anda böyle bir düşüncem ve hedefim yok açıkcası. Daha önce de söylediğim gibi, yeni tarifler yaratmaktan ziyade iyi bir uygulayıcı ve fotoğrafçıyım. Ama bir yemek kitabını fotoğraflamayı her zaman isterim ya da belki blogdaki tarifleri toplayacağım bir kitap olur bu birkaç sene sonra...

Blog artı fotoğrafçılık bir yana, sesinizin güzelliği de biliniyor. Bir dönem caz şarkılarıyla sahne alıyordunuz. Neden ara verdiniz?
Aslında ara vermedim. Yaklaşık bir yıl müzikle ilgili bir proje üzerinde çalıştık ama tam hayata geçecekken bazı aksilikler yaşadık ve bu projeyi bir süre rafa kaldırmak durumunda kaldık. Bir de tabii başka işler de yaptığım için, bazen biri diğerinin önüne geçebiliyor. Ama yeni sezonda yeniden sahne almaya başlıyorum.

Sizin tarzınız caz mı, yoksa başka bir tarza geçiş yapmayı düşünüyor musunuz?
İşin gerçeği ben hiçbir zaman caz söylemek üzere çıkmadım yola. Fakat bana ilk sahneye çıkma imkanı tanıyan mekan Jazz Center olunca, repertuar da otomatik olarak caz ağırlıklı oldu tabii. Aslında caz çok ciddi bir iştir ve bu işi senelerdir yapan insanlara haksızlık olduğunu düşünüyorum, caz söylüyorum demenin. Esasında repertuarımda caz standartlarının yanında, caz olmayan şarkıların cazımsı yorumları da vardı. Yani programım hiçbir zaman tam olarak caz programı olmadı. Ama öyle dendi, öyle sevildi. Bunu kırmak istiyorum biraz. Onun dışında ciddi bir tarz değişikliği yapmayı düşünmüyorum.

Babanızla çok yakın bir gelecekte bir projeniz var, bundan bahseder misiniz?
Evet, ve bu konu beni çok heyecanlandırıyor. Babamla 50. sanat yılı konserinde yeniden birlikte şarkı söyleme fırsatı yakaladım. O kadar hoşuma gitti ki, hiç bitsin istemedim. Şimdi yeniden birlikte bir projede yer almak harika. Orkestra yine konserde de olduğu gibi Garo Mafyan yönetiminde olacak. Bu da benim için diğer bir heyecan. Kim bilir neler öğreneceğim her ikisinden de. Bu ay çalışmalara başlıyoruz. Kısa sürede hayata geçmesini umuyorum.

Albüm yapmak gibi bir isteğiniz ya da planınız var mı?
Tek isteğim ve planım şarkı söylemek. Bol bol, fırsat buldukça şarkı söylemek. Mümkün olduğu kadar çok sahneye çıkmak. Sahnedeyken çok mutluyum çünkü. İster 50 kişi olsun karşımda, ister 5 bin. O kısmıyla çok ilgilenmiyorum. Bir de işin içine albüm yapmak girince tabii ki neyin sattığı, neyin satmadığı gibi kıstaslar oluyor. Bu da beni yapmak istediğim müzikten uzaklaştırıyor. Bu konuyu zamana bıraktım. İstediğim şartlarda bir proje olursa ve sahneye daha çok çıkmamı sağlayacaksa olabilir.

Kardeşiniz Ayşe Özyılmazel'in şarkılarını nasıl buluyorsunuz?
Ayşe'yi çok başarılı ve yetenekli buluyorum. Bu işi yapmaya karar verdikten sonra ne gerekiyorsa yaptı. Söz de yazdı, beste de yaptı. Ve çok da iyi yaptı. Zaten o bir şeye karar versin, elinden hiçbir sey kurtulmaz.

Sizi kıyaslıyorlar mı ?Bu rahatsızlık veriyor mu? Sonuçta ikiniz de kariyeriniz için benzer yollardan ilerliyorsunuz?
Evet, maalesef bizi kıyaslıyorlar. Hem de çocukluğumuzdan beri. Bu zaman zaman ilişkimize yansıyabiliyor. Yetenekli olduğumuz konular birbirine çok yakın evet. Ama o ne yaparsa Ayşece yapıyor, ben de Zeynepce. Ortaya çıkan sonuçlar farklı renklerde oluyor yani. Kimi Ayşe'nin yaptığını beğenir, kimi de Zeynep'in yaptığını. Bu kontrol edilebilir bir şey değil. Sadece kabul edilmesi gereken bir durum.

Ayşe ile çok farklı iki karaktere sahip olduğunuz söyleniyor, bu doğru mu? Bir de siz kıyaslama yapar mısınız?
Doğru, çok farklı iki insanız. Bu çok doğal değil mi? Aynı anne babadan olunca, karakterlerimizin de aynı olması gerekiyormuş gibi davranıyor insanlar ve öyle olmadığını görünce de şaşırıyorlar. Bunda şaşacak ne var? Öncelikle Ayşe benden daha girişkendir, daha korkusuzdur. Ben bir şeyi günlerce düşünürüm, o bir günde hayata geçirir. Bu yönünü çok severim. Benden küçük olmasına rağmen çok bilge bir tarafı vardır. İnsan sarrafıdır. Biriyle ilgili ne derse çıkar. Ben ise çoğunlukla görmek istediğimi görürüm. Ben daha sakin bir yapıya sahibim, o ise tez canlıdır. Fıkır fıkırdır, renklidir. Ben daha hayalciyimdir, o ise oldukça gerçekçi. Bir de bence ailedeki en iyi aşçı odur.

Fotoğraf sanatçısı Candaş Arın ile evliliğe gittiği düşünülen bir ilişkiniz vardı ancak sonlandırdınız. İlişki konusunda şanssız mısınız?
Bilmem öyle miyim? Biz Candaş'la çok güzel bir ilişki yaşadık, çok büyük bir sevgiyi paylaştık. Ancak geçirdiğimiz değişimler sonucu, gelecekle ilgili planlarımızın, hayattan istediklerimizin birbirini tutmadığını gördük. Bu noktada da el sıkışarak, birbirimizi, bundan sonraki hayatlarımıza sevgiyle uğurlayarak ayrıldık. Bence eğer şanstan bahsedecek olursak, hayatıma onun gibi biri girdiği için, iki senede yaşadığım her şey için, bana sevmeyi ve sevilmeyi öğrettiği için çok şanslıyım.

Bir kere evlenip ayrıldınız, evliliğe nasıl bakıyorsunuz?
Ben aileye, aile olmaya inanıyorum. Sürdüremediğim bir evlilik yapmış olmam bu fikrimi değiştirmedi. Günün birinde yeniden evleneceğimi ve çocuk sahibi olacağımı biliyorum. Bu da zamana bıraktığım konulardan bir tanesi.

Hayatınızda nasıl bir dönemden geçtiğinizi düşünüyorsunuz?
Ben bu döneme 'yeniden' dönemi diyorum. Evimi yeniden düzenliyorum, işlerimin formatını yeniden oluşturuyorum, değer yargılarımı ve önceliklerimi yeniden gözden geçiriyorum, kendimi yeniden tanımlıyorum, hatta tanıyorum. Bu çok heyecan verici bir süreç. Aynı zamanda kendimi tanıdıkça da daha çok seviyorum. Hayatımın en iyi dönemlerinden biri diyebilirim.

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanmış aydınlatma metnimizi okumak ve sitemizde ilgili mevzuata uygun olarak kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak için lütfen tıklayınız.