"Sektörde ismimi kanıtladığımı düşünüyorum"

Cemiyet hayatının genç isimlerinden olan, şef ve işletmeci olarak iş hayatına atılan Melda Tuna, şimdi de televizyoncu oldu. Bir yemek programıyla hafta içi her gün ekrana gelecek olan Melda Tuna ile televizyonculuk heyecanını ve yeni projelerini konuştuk

"Sektörde ismimi kanıtladığımı düşünüyorum"

Röportaj: GÜLÇİN İŞLER FIRAT

Fotoğraflar: Engin IRIZ

Gece hayatının duayen ismi Mehmet Tuna'nın büyük kızı Melda Tuna, ünlü şef Yağız İzgül ile beraber bir televizyon programına başladı. 5 Eylül'de başlayan 'Büyümüş de Şef Olmuş' ismiyle, 'Lifetime' kanalında yayınlanan programda hem jüri üyeliği hem de sunuculuk yapan Melda Hanım, bu yüzden çok heyecanlı ve çok mutlu. Four Seasons Hotel Istanbul at the Bosphorus'ta buluştuğumuz Melda Hanım ile, hem yeni programını hem özel hayatını hem de baba-kız ilişkilerini konuştuk.

Melda Hanım yeni programınız hayırlı olsun. Nedir programın içeriği bir de sizden dinleyelim...
Melda Tuna:
Amerikan yapımı bir yarışma programının Türk versiyonu 'Büyümüş de Şef Olmuş'. Adından anlaşılabileceği üzere çocuk şefler, uzman şeflere karşı mücadele ediyor üç etapta. Ben de programda hem jüride yer alıyorum hem de sunuculuk yapıyorum.

Sizi daha önce de ekranlarda görmüştük ama bu onlardan farklıydı.
Tuna:
Evet. Öncekinde yemek programı yapmıştım ve çok rahat bir şeydi. Ama bu programda sunuculuk yaptım ve bu konuda hiçbir deneyimim yoktu. O yüzden bazı şeyleri öğrenmem gerekiyordu, hızlandırılmış bir kurs aldım oradaki ekipten, hem diksiyon hem hitap üzerine...

Yağız İzgül ile beraber çalışmak da sizi rahatlatmıştır o anlamda.
Tuna:
Evet. Yağız benim çok eski arkadaşım. Yağız'a "Ben tekrar yemek programı yapmak istiyorum, haberin olsun" dedim. Onun vesilesiyle beni aradılar ve ikinci sunucu olarak da ben başladım. O deneyimli tabii televizyon konusunda. Ben de onun deneyimiyle çok rahatladım açıkçası ve bana hep yol gösterdi.

Çekimler nasıl geçti?
Tuna:
Çok güzel geçti, çocuklarla olduğumuz için çok eğlendik. Bir o kadar da yorulduk hem de çok... Sabah 8-10 gibi başlıyorduk, akşam da en erken 8'de bitiyordu. 30 günde 60 bölüm çektik. Her gün böyle sürdü. Her bölümde yapılan yemeklerin tadımını yaptık, lezzetli de bir çekim süreci oldu. Çok keyifliydi.

Proje teklifi geldiğinde heyecanlandınız mı?
Tuna:
Çok heyecanlandım. Birincisi çok istiyordum böyle bir şeyi, ikincisi de yapabilir miyim, yapamaz mıyım korkusu vardı. İlk birkaç gün titreye titreye sundum diyebilirim.

Mutfak sizin için ne ifade ediyor?
Tuna:
Mutfak benim için bir aşk... Yemek yapmayı da yemeyi de çok seviyorum. Malum çocukluğum babamın restoranında Etiler Şamdan'da geçti, evde sofraların kurulması, davetler olayı yoktu. Babamın restoranında mutfağa çok girerdim, hem de lezzetlere çok meraklıydım. Aşçıya her şeyi sorardım, baharatları, yemeklerin içine ne kattığını... 13-14 yaşlarında ufak ufak yemek yapmaya başladım.

Gerçek anlamda yemek yapmaya ilk ne zaman başladınız?
Tuna:
Yemek yapmaya ilk başladığım zaman Fransa'da üniversitede okuduğum yıllardı. Canım Türk yemeklerini çekiyordu ve kimse yapmıyordu (gülüyor). Ben de mecburen kendim yapmaya başladım. Fransa zaten gastronomi merkezi... Türk mutfağı da çok güzel ama oranın teknikleri çok fazla. Orada olmanın verdiği avantajlarını da birleştirdim ve mutfak merakım başladı. Oradaki zenginlik beni çok besledi. Biyoloji okuduktan sonra beslenme master'ı yaptım ve bu sefer yemeğin biyolojisini okudum.

Şu an TV projeniz dışında neler yapıyorsunuz?
Tuna:
Danışmanlık devam ediyor. İşletmesini yaptığım kendi restoranlarımdan sonra mutfak, mönü ve reçete danışmanlığına başladım. İşletme danışmanlığı da yapıyorum ama mönü yaptırıyorlar genelde. Alaçatı'da Muazzam, Kuruçeşme'de Koridor mönülerine danışmanlık yaptığım mekanlar. Nişantaşı'nda ve Karaköy'de iki mekana daha mönü danışmanlığı yapacağım.

Sizi işletmeci kimliğinizle de tanıyoruz. İşletmecilik yapmak ile mönü danışmanlığı yapmak arasında farklar neler?
Tuna:
Mekan işletmesi yapmak için sektöre girdiğimde yemek ile çok iç içe olacağımı, her dakika mutfakta olacağımı düşünüyordum. Fakat işletmeciliğin içinde o kadar faktör var ki; muhasebe kontrolü, personel iletişimi, insan kaynakları, satın alma, pazarlama vs. çok kapsamlı bir iş kolu... İşletmecilik yaptığım zamanlarda mutfakta vakit geçireceğim diye hayal kurarken haftada bir, zar zor mutfağa girebilen bir insan oldum. O yüzden işletmecilik yapsam da yeme içme danışmanlığına geçmek çok daha keyifli oldu. Çünkü birebir mutfakla iç içeyim. Tamamen işin sevdiğim kısmını yapıyorum.

İşletmecilik bitti o zaman öyle mi?
Tuna:
Yani öyle tamamen bitti diyemem. Şu an işletmecilik yapmıyorum ama zaman ne gösterir bilemeyiz. Şimdi sadece danışmanlık yapıyorum.

İşletmecilik yapmak istediğiniz bir iş değildi anlaşılan...
Tuna:
Hiç sevmedim diyemem, sadece mutfakta yeteri kadar vakit geçiremedim. İşletmecilikte patronsunuz. Businessman oluyorsunuz orada. Oysa ben yemek aşığıyım. İşin daha çok yaratma, üretme kısmında yer almak istiyorum.

Peki, işletmecilikte kendinizi başarısız bulduğunuz ya da düşündüğünüz oldu mu?
Tuna:
Hayır hiç hissetmedim. Genelde de zaten ben öyle çok pişmanlık duyan bir insan değilimdir. Bir hata yaptıysam ondan ders çıkartırım ve onu tekrarlamamaya gayret gösteririm. O yüzden 'beceremedim' gibi asla düşünmedim çünkü inanılmaz bir deneyim kazandırdı bana, işle ve hayatla ilgili... İnsan ilişkilerini öğreniyorsunuz. Vizyonunuz genişliyor. Benim için hayat okulu gibi bir şey oldu.

Babanız işletme dünyasının duayen ismi. Etiler Şamdan gibi bir mekanı 40 yıl gururla taşımış. Siz de babanızla çalıştınız bir dönem. O dönemleri nasıl hatırlıyorsunuz?
Tuna:
Babamın yanında çalıştığım zamanlar çok toydum. Yurtdışından gelmiştim ve babam her şeyi öğrenmemi istemişti. Ofis işlerini de yaptırdı, işletmecilik de yaptırdı. Zorlandım açıkçası. Çünkü gece kulübü işi sonuçta... Babamın yanında başladığımda yurtdışında çok kurumsal bir yerde çalışmıştım ve oradan geçmiştim babamın yanına. İşe geldiğimiz saatten, çiçeğin kaçta sulanacağına kadar belli olan bir kurumdan bahsediyorum. O tarz bir işletmeden sonra babamın yanında aile müessesinde, gece kulübünde başlamak; böyle ambele oldum diyebilirim. İki sene çalıştıktan sonra da Kıbrıs'a gittim.

Zor mu geldi size aile şirketinde çalışmak?
Tuna:
Zor, evet. Genelleme yapamam tabii çünkü babamla başka bir iş yapacak olsak daha keyifli olurdu. Ama sonuçta onun markası 40 senelik bir marka. Çok gelenekçi. Bana zor gelen oraya adapte olma kısmı oldu. Tabii ki içinde büyüdüm, sisteme hakimim ama ben daha çok yemeğe yönelmek isterken- o zaman 26 yaşındayımyemekler yapmak istiyorum derken orada sadece müdürlük yapmak beni mutlu etmedi. Sonuçta Etiler Şamdan'dan bahsediyoruz; her şeyi belli, yemeği, mönüsü, yeni bir şey katamazsınız. İnovatif bir durum yoktu ama benim de içimde büyük bir heves vardı. Çok farklı şeyler yapmak adına... Çok onurlandırıcı bir şey tabii babamın başarısı... Orası bir klasik ve doğrusu da zaten o klasiğin dışına çıkılmamalı. Sonuçta orada her şey doğru gidiyor ve değiştirilecek ve eklenecek bir şey yok.

Babanızın yanında çalıştıktan sonra Kıbrıs'a gitmek iyi geldi mi?
Tuna:
Oraya yiyecek içecek koordinatörü olarak gittim. Benim istediğim gibi kurumsal bir işti ve bir oteldi. Kurumsal ortamda olmak beni çok mutlu etti, hem de birebir istediğim alanla, yani mutfakla ilgilenecek olmam iyi geldi. Farklı bir deneyim sonuçta ve ben de kendimi geliştirmek istedim. Bir yerden sonra işiniz sabitleşiyor ve gençken ne kadar çok deneyim kazanırsanız o kadar iyi oluyor.

Tuna soyadını taşıyor olmak sektörde kimlik mücadelesi vermenizi gerektirdi mi? Yoksa daha mı kolay oldu bazı şeyler?
Tuna:
Avantaj oldu bana her zaman. Şöyle ki mesela bir yer açıyorsunuz ve ilk 6 ay insanlar pazarlama yaparak, tanıtmakla uğraşıyorlar. Ama ben babamın soyadını taşıdığım için bir yer açtığımda ya da işlettiğimde hemen duyuluyor. Marka bilinirliği, pazarlama açısından bana avantajı oldu. Bunun dışında babam bir duayen. Başım sıkıştığı anda bir konuyla alakalı "Baba burada böyle bir sorun çıktı ne yapsam?" dediğimde danışabileceğim bir insan var telefonun öteki ucunda... Bu çok büyük bir avantaj. Sözüne güvendiğim, işi bilen ve her zaman yardım edebilecek bir insan var yanımda... Kimlik mücadelesi oldu mu bilmiyorum ama her işimde çok çalıştım. İnsanlar beni ayırdı o anlamda ya da ben pozitif düşünüyorumdur. Babamın isminin arkasına sığınıp rahat davranmadım. Hep çok çalıştım, saatlerce çalıştım. Özveride bulundum. O yüzden sanırım, inşallah doğru düşünüyorumdur, sektörde biraz kendimi kanıtladığımı düşünüyorum. İnsanlar "Mehmet Tuna'nın kızı o" değil de "Melda bu işi bilir, yapar" diye bakıyor. Melda çalışkandır diye bir algı yarattığıma inanıyorum.

Babanızdan iş hayatına dair çok şey öğrenmişsinizdir ama unutamadığınız, aklınıza kazınan bir tanesini söyleyebilir misiniz?
Tuna:
Gerçekten çok şey var babamdan öğrendiğim... Ama bir sözü var o çok hoşuma gidiyor. Der ki; eğer bir yerde çalışıyorsan oranın vazgeçilmez elemanı olmalısın. Mesela der ki "Görevin çiçek sulamak, sen çiçek sulamakla kalma, o çiçeği ek. Her şeyi kontrol et. Bir işe girdiysen o şirketi evin gibi gör. Ve o ev işleyecek şekilde her şeyiyle ilgilen, robot gibi çalışma". Bunu hep aklımda tutarım. Ben de her girdiğim yerde birçok departmanda çalıştım. İşi sahiplenmeyi de öğrendim. Her çalıştığım şirkete sanki benim çocuğummuş gibi davrandım. Babam da hep öyle davranır. İş hayatı dışında da ondan hayata dair çok şey öğrendim. Babam çok yardımsever, vefalı, çok iyi bir dosttur dostlarına, merhametlidir. Babamdan çok şey öğrendim.

Baba kız ilişkileriniz nasıl, her şeyinizi paylaşır mısınız?
Tuna:
Yok, her şeyimi paylaşmam. Baba kız ilişkilerimiz değişiyor bizim (gülüşmeler). Sonuçta o bir baba. Bazı şeylere karışıyor, kısıtlama getirmeye çalışıyor.

Dinliyor musunuz peki?
Tuna:
Hayır (gülüşmeler). Babama çok saygı duyuyorum ama ben her zaman çok özgür ruhlu bir kız oldum. Gençliğim, hatta çocukluğumdan beri böyle. Tavsiye veriyorsa, nasihat veriyorsa dinliyorum. Ama bir şeyi yapma diyorsa yapacağım varsa yapıyorum. Anneme de, babama da karşı böyleyim. Bu iyi bir şey mi? Hayır ama çok düşkünüm özgürlüğüme...

Yaş ilerledikçe daha bir değişir ama baba-kız ilişkileri...
Tuna:
Kesinlikle öyle... Bizim de değişti, mesela şimdi daha çok dinliyorum babamı. Konuşma diyaloğumuz da olgunlaştı. O da bana çocuk muamelesi yapmıyor. Dolayısıyla artık oturup sohbet ediyoruz ve söylediği şey aklıma yatıyor. Eskiden o bana çocuk gibi davranıyordu ve ben de mantığını anlamıyordum.

Haklı çıktığı oldu mu peki?
Tuna:
Hepsinde (gülüyor). Babam ne söylediyse şimdiye kadar hep haklı çıktı. O yüzden artık her söylediğini daha dikkatli dinliyorum. Saygım çok fazla... Fikirlerini alırım her zaman.

İşkolik misiniz babanız gibi?
Tuna:
Çalışmayı çok seviyorum. Hayatımın merkezine işi koymak bana garip gelmiyor. Sosyal hayatı seven biriyim ama işim olmadığında çok garip hissediyorum kendimi. Koşturmak, kafamın işle meşgul olması çok sevdiğim bir şey...

Babanızla bir araya geldiğinizde neler yapıyorsunuz?
Tuna:
Baba kız iş sohbetleri çok yapıyoruz. Biz kardeşler ve babam üçümüz bir araya geldiğimizde evde toplanırız, yemek yaparız. Televizyon izler, dondurma alır, çekirdek çıtlatırız televizyon karşısında... Evde üç ergen gibi oluruz.

Kardeşlerinizle ilişkileriniz nasıl?
Tuna:
Çok düşkünüm Deniz ile Memo'ya. Uzakta okuyor Deniz, bu sene Memo da gidiyor. Şimdiden özlüyorum. Doğdukları günden beri hiç ayrılmamıştık.

Etiler Şamdan hayatınızda nasıl bir yer kaplıyor?
Tuna:
Benim için ev gibiydi orası. Okuldan çıkar oraya giderdim. Doğum günlerim hep orada geçerdi. Orada büyüdüm diyebiliriz...

Mutfakta, restoranda büyüyen bir çocuk olarak başka bir meslek yapamazdınız heralde?
Tuna:
Yapabilirdim aslında. Veteriner olmak isterdim. Biyoloji, bilime çok merakım vardı. Biyoloji okumamdaki sebep doktor olmak istememdi. Ama şu da bir gerçek ki annem ve babamın çalışma temposunu gördükten sabah 9 akşam 5 gibi bir iş bana garip geldi. Onların saati yoktu, gündüz, gece... Belki 16 saat çalışıyorsunuz günde ama o bana daha tatmin edici geliyordu diğer işten. Onu gördüğüm için sanırım ben de bu sektöre yöneldim.

Yemek kitabı çıkarma planınız da vardı...
Tuna:
Kitap çıkarmayı hala düşünüyorum, inşallah olacak. Bu yaz çekim yaparak kitabı çıkartmayı düşünüyordum ancak bu program olunca ertelendi. Kitabı fotoğraflı istiyorum, onun için de zaman lazım. Sırf tarifler olsa hemen yarın çıkartırım. Mükemmeliyetçi davrandığım için süreye ihtiyacım var. O boşluğu da henüz bulamadım.

Biraz da özel hayat konuşalım, nasıl gidiyor aşk hayatınız?
Tuna:
İyi gidiyor. Biraz az görüşüyoruz, bu aralar malum benim tempom çok yoğundu. Gece 12'de eve gelip, sabah 8'de kalkıyordum filan. Görüşemiyorduk...

Beş aydır Mete Kuseyri ile birliktesiniz, nasıl bir ilişki sizin ki?
Tuna:
İyi anlaşıyoruz. Ben özgürlüğüne düşkün bir insanım, o da benim özgürlüğüme hiç karışmıyor. Bu da bir ilişkide en önemli şey... Ben de ona çok saygı duyuyorum. Bizim iletişimimiz çok kuvvetli. Arkadaş gibiyiz birçok konuda. Birbirimizi de iyi anlıyoruz. Saygı çok önemli ve aramızda bu fazlasıyla var. O yüzden iyi gidiyor.

Evlenip, anne olmayı düşünüyor musunuz?
Tuna:
Kader, kısmet diyelim. Neden olmasın? Hiçbir zaman "aman evlenip anne olayım" gibi bir önceliğim olmadı. Ben daha çok kariyer odaklı bir insan oldum her zaman açıkçası. Ama koşullar uygun olursa, karşımdaki insana da bağlı bir şekilde tabii "neden olmasın ki" derim.

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanmış aydınlatma metnimizi okumak ve sitemizde ilgili mevzuata uygun olarak kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak için lütfen tıklayınız.