"Bizim dolapta yumurta biter, botoks bitmez"

Sosyal medyanın etkili isimlerinden uzman estetisyen Nur Bilen Yavuzer, merakla takip edilen stilini şimdi geniş kitlelere sunmak için kolları sıvadı. Blogunun adını taşıyan 'Beautyomelette'i markası haline getiren Yavuzer hem kendi kozmetik serisini hem

"Bizim dolapta yumurta biter, botoks bitmez"

Röportaj: Nazan ORTAÇ

Fotoğraflar: Betül YAZICIOĞLU

Henüz Instagram o kadar popüler değilken, blogger'leri takip ediyorduk. Türkiye'deki binlerce blog arasında 'BeautyOmelette', kısa sürede benzerlerinden ayrıldı. Blog'un sahibi, uzman estetisyen Nur Bilen Yavuzer konusuna olan hakimiyeti ve yalın ama şık stiliyle en çok takip edilen isimler arasına girdi. Instagram'ın popüler olmasıyla da, bu mecrada popüler oldu. Farkı, samimiyeti diye düşünüyorum. Türkiye'nin sayılı plastik cerrahlarından Prof. Dr. Reha Yavuzer'in eşi olan Nur Bilen Yavuzer, 350 bin takipçisiyle hep dirsek temasında. Uzmanı olduğu konular hakkında bilgi verirken, kendinden örnekler sunuyor, takipçilerine birinci ağızdan deneyimler aktarıyor. Stiliyle de büyük övgü alan Yavuzer, şimdi markalaşma yolunda ilk adımlarını attı. Blog'una adını veren 'BeautyOmelette' adı altında hem kozmetik hem de moda koleksiyonu hazırlayan Yavuzer ile buluştuk ve kendisini yakından tanımak için kayıt cihazımızı uzattık...

Sosyal medyada çok popülersiniz ama çok da tanımıyoruz sizi... Biraz kendinizden bahseder misiniz?
Ankara'da doğdum, büyüdüm. Evlenince şehrim değişti, İstanbul'a taşındım. Bilkent Üniversitesi turizm bölümü mezunuyum, 13 sene otelcilik ve kongre turizmi yaptım. Bunun son 3 yılında kendi organizasyon şirketimi yönettim. Aynı zamanda Belçika'da bir derneğin uluslararası kongrelerini düzenliyordum. Çok seyahat ettiğim, çok yoğun bir işti. Reha ile de düzenlediğim kongrelerden birinde tanıştık ve beraberliğimiz başladı. O İstanbul'daydı ve klinik açmak istiyordu, "Beraber yapalım mı?" dedi. "Yapalım" dedim ama benim hiç bildiğim bir iş değil! Turizmci olarak kliniği yönetebilirim ama içeride yapılan işleri de bir yerinden öğrenmem lazımdı, yoksa sadece Reha'nın eşi olarak kalacaktım. Bu kadar başarılı bir adamın eşi olmak çok gurur verici ama bir kadın bence mutlaka çalışmalı ve üretmeli. Ben üniversiteden sonra hep çok aktif çalışıyordum ve çalışmayı da çok seven biriyim. Sadece Reha ile sıfırdan başladım, yeni bir iş edindim. Zaten güzellik alanı benim her zaman dikkatimi çeken bir şeydi; yurtdışı seyahatlerimde makyaj kurslarına giderdim. Reha da bunu öğrendikten sonra dedi ki, "Kanser sonrası meme onarımı yapıyorum ama meme ucunu yapabilmek için medikal dövme eksiğimiz var. Yüz germe ameliyatlarından sonra dikiş izlerini kamufle edebilmek çok iyi olur, bunları yapar mısın?" Bunu da Türkiye'de yapan profesyonel bir yer yok. Yurtdışında araştırdım, Londra'da çok iyi bir merkez buldum bununla ilgili. Gittim, orada 2 ay kaldım. Medikal ve kozmetik dövme öğrendim, geldim yapmaya başladım. Sonra estetisyenlik eğitimi aldım ve güzellik uzmanı oldum. Hamileliğim sırasında New York'ta aromaterapi eğitimi aldım. Aslında ilgimi çeken, mesleğimi besleyecek her şeyi öğrenmekten keyif alıyorum.

Sonra birden herkes sizin yaptığınız mükemmel kaşları konuşmaya başladı...
Bir anda kaş ve kirpik uygulamaları çok popüler oldu! Türkiye'de kaşı daha çok blok şeklinde kalıcı dövme gibi yapıyorlardı, fakat ben orada kıl tekniği öğrendim. Dünyada da çok yeni bir teknikti, Londra'da öğrendim, gelip uygulamaya başladığımda çok popüler oldu, hatta yetişemez hale geldim. Neredeyse iki sene çok aktif medikal dövme yaptım, günde 7-8 işlem yapıyordum. Milli Eğitim Bakanlığı'nın kalıcı makyaj kurslarında eğitmen olarak görev aldım. Kendi kurslarımda, benim tekniğime en yatkın çalışan öğrencilerimden seçtiğim uzmanımız, klinikte uygulamaları yapmaya devam ediyor. Kullandığımız malzemelere ve doğal sonuçlar almaya çok özen gösteriyoruz, bu yüzden de hala popülerliğini koruyor.

Güzellik alanında yaptığınız uygulamalarla tanındınız ama bir süre sonra giyim tarzınızla da sosyal medyanın ikonlarından oldunuz...
İkon değil belki ama ilham oluyorsam ne mutlu bana. Güzellik ve moda, birbirinden çok ayrılan şeyler değiller. Aslına bakarsanız günümüzde güzellik akımları genelde modadan besleniyor diyebiliriz. Moda haftaları, büyük markaların yaptığı defilelerdeki dokular, kaşlar, makyajlar, saçlar, o seneki trendleri belirliyor. Bu yüzden ikisini birbirinden hiçbir zaman ayıramadım. Kendimi bir yere koymam gerekirse, güzellik alanında kalmak isterim, çünkü moda başlı başına başka bir eğitim ve meslek. Bir ara bir blog sayfam vardı, Instagram hikayesi de öyle başladı zaten. Bunu 5-6 ay yaptım ama sonra onu web sitesine çevirdik, öyle devam ettik.

Şimdi kozmetik üzerine bir marka yaratıyorsunuz, neler var seride?
Bundan 3 sene önce, fuar sebebi ile yaptığımız bir Kore seyahatimizde üretim tesislerini gezdik. Çok heyecanlandım zaten kozmetik ürünleri çok seviyorum, üstelik bizim işimiz de... "Kendi ürünlerimizi mi üretsek" dedik. Aklınıza gelebilecek bütün iyi markaları gözümüzün önünde paketliyorlar, numuneler getiriyorlar. Çok büyülendim, işte böyle yola çıktık kozmetik için. Şu an üçüncü senemiz; kozmetikte artık üretimi bitirdik, ambalaj ve tasarım kısmındayız. Skin care, haircare ve kozmetik var. İçeriği çok kuvvetli şampuan ve saç bakım kremimiz var. Burada gerçekten etken maddelerle çok oynadık. Kore'de önümüze üç önemli şey çıktı; ginseng, çay ağacı ve probiyotik. Bunların üçü de Kore'de geliştirilen, bütün dünyaya satılan içerikler. Şampuanlarımızın ana maddesi çay ağacı. İçeriğinde ginseng, aloevera, avokado ve biberiye var. Bu, saç derisini canlandıran ve pH'ını dengeleyen bir içerik. Cilt bakımında da yine içeriğine çok güvendiğimiz probiyotikli bir kremimiz ve serumumuz var. Bu, olgun, yıpranmış veya matlığını kaybetmiş ciltler için uygun bir içerik. Yine cilt bakımında iki farklı nemlendiricimiz daha var. Yıkama jelimiz ve kuru ciltler için yıkama yağımız var. Göz temizleme suyumuz var. Bir de değişik bir ürünümüz var. Kore'de sokakta benim dikkatimi çeken ilk şey, kadınların beyazlığı oldu. Normalde ten renkleri daha sarı biliyorsunuz, ama müthiş bir beyaz görünme takıntısı var. Beyaz renkte bir krem kullanıyorlar bunun için. O kremi de yaptık. Sürüldüğünde cildi olduğundan daha beyaz ve canlı gösteriyor. Kırmızı ginseng içerdiği için de düzenli kullanım ile cildin rengini dengeliyor.

Tekstil koleksiyonu da çıkartıyorsunuz...
Evet, tişört ve sweatshirt'le yola çıkan bir maceramız oldu. Ben gerçekten çok penye giyen biriyim. Ama çok alerjiğim; kokulara, dokulara, yüne ve her türlü kazağa. Bu yüzden üst üste penyeler giyerim hep. Yapabilir miyiz acaba dedik; yıkadıkça çok bozulmayan, uzun süre giyebileceğimiz, V yakası derli toplu, sıfır yakasından kolyemin de görülebileceği tasarımda ürünler... "Hadi deneyelim" dedik ve bunların hepsi aslında eş zamanlı çıkmadı yola, fakat eş zamanlı bittiler. Bu yüzden de bir markanın ayakları oldular. Markanın ismine de; büyük oğlumuz Ata buldu. Blog'a isim arıyorduk; Ata bir anda 'BeautyOmelette' olsun dedi. "Hem sevimli hem de omlet deyince içine her şey koyabilirsiniz" dedi. Genç tabii, zeka fışkırıyor! Önce blog'umun ismi oldu, şimdi de markamızın. Gerçekten farkında olmadan bir omlet olmuş oldu ve içinde güzellik de var, moda da var... Bu markanın tonu sade olmak; her şeyle birleştirilebilir. Benim genelde sevdiğim şey, biraz daha şık bir parçayla çok sadeyi birleştirmek. Ve hepimizin yaptığı bu aslında. Bir buluş değil, ama hep tavrım bu. Gece de, gündüz de aynı şekilde hareket ediyorum ve giyiniyorum, makyaj yapıyorum. Böyle de markamız doğdu.

Neler var koleksiyonda?
Tişörtler ve sweatshirt'ler var şu anda. Renkler ana renkler; siyah, beyaz ve gri. Sweatshirt'lerde kırmızı ve lacivert de kullandık. Bunlar hem yaz hem kış kullanılabilir. Hepsi Türkiye'de üretildi. Fakat bunlar için kumaş dokundu. Hiçbiri için hazır kumaş kullanılmadı. Hatta birçok takipçimiz de geç kalışımızı eleştirmeye başladı haklı olarak. Fakat ortaya bir şeyler çıkartma noktasına geldiğinde çok stres yaptım. Madem böyle bir şey çıkartıyorum, gerçekten iyi olması lazım. Bir kere satıp, ondan sonra mahcup olamam, bu beni çok üzer.

Koleksiyona başka şeyler de ekleyecek misiniz ilerde?
Evet, eklemek istiyorum. Tayt eklemeyi kesin istiyorum. Normalde giymek hiç aklıma gelmezdi ama bütün hamileliğimi tayt giyerek geçirdim. Şimdi de çok seviyorum. Düz ceket bulmak zor, düz kaşmir kazak bulmak çok zor. Onları eklemek istiyorum. Biz mesela hiçbir yerine marka yazmadık. Hiçbir yerine logo koymadık. Çünkü istiyorum ki onu giyen kişi kendine ait hissetsin. Zaten basic parçanın özelliği odur. "Hiçbir yerinde bir şey yoksa, o BeautyOmelette'dir" diyoruz.

Sanki stiliniz sonradan değişti ve oturdu. Nasıl bir evrimden geçti stiliniz?
Denemeyi çok seviyorum. Biraz da çok seyahat etmekten kaynaklanıyor bu. Seyahat ettiğimiz zaman mutlaka boş vaktimiz oluyor ve sokaklarda gezen insanları seyretmeyi, o ülkenin yerel markalarının olduğu mağazaları gezmeyi çok seviyorum, bu yüzden bazı şeyleri önden görmüş oluyorum ve deniyorum. Çok eskiden itibaren baktığımda tamamen değiştiğimi söyleyemem. Biraz oynadım diyebilirim her şeyi deneyerek. Birçok insana hitap ettiğim gibi, bir o kadarına da etmediğimi düşünüyorum. Çünkü ben biliyorum takipçilerimin nasıl değerlendirdiklerini. Hatta çoğu zaman, "Ben bunu hayatta giymezdim ama size olmuş" diyorlar. Bu yorum beni mutlu ediyor, insanın olduğu gibi kabul edilmesi bence çok güzel bir şey, özgür ve güvende hissettiriyor.

Siz kimlerin stilini beğeniyorsunuz?
Ben Türkiye'den Fatoş Yalın'ı çok beğeniyorum. Zaten çok iyi bir gözü var, çok yalın bir stili var, soyadı gibi. Çoğunlukla yabancı hesapları takip ediyorum. Yıllardır her şeyin altına spor ayakkabı giymemin aldığı eleştiriler, İskandinav tarzının ön plana çıkması ile son buldu diyebilirim. Rahatlıkları tüm dünyayı etkisi altına almış durumda. Hiç kimseyi takmayan, 'ben bunu böyle giydim, sen ne dersen de' diyen insandır, cool... Ne kadar özgür bir şey, ne kadar yaratıcı bir şey kimsenin size ne giyeceğinizi zorlamaması... Aslında giyinmek çok basit bir şey değil, kendimizi ifade etme şekillerimizden biri. İnsanlar özgür giyinmeye başladıkları zaman, kendini de özgür hissediyor. Ben mesela senelerdir payetli kıyafetleri gündüz giyiyorum. Bundan 4 sene önce paylaştığım fotoğrafların altındaki yorumların tamamı "gece kıyafetini giymişsin, olmamış" idi. Kime göre, neye göre olmamış? Bu kuralları biz koyuyoruz, sonra da inanıyoruz. Birileri her zaman eleştirecek, çünkü bizim mayamızda bu var.

Peki, Instagram'daki eleştirilerden ne kadar etkileniyorsunuz?
Hiç etkilenmiyorum. Eleştirilmek kötü bir şey değil, kaldı ki, beğenilmemek beni kötü etkileyecek olsa zaten 350 bin kişi ile paylaşmazdım. Paylaşımlarımı yoruma kapatmıyorum, istediklerini hakaret etmeden her zaman yazabilirler. Zaten bunun için var bu mecralar, biraz kafa dağıtmak, eğlenmek, içimizi dökmek için. Hayat zaten çok ciddi ve zor.

Siz kendiniz mi yönetiyorsunuz hesabı?
Evet, hiç kimseye devretmedim. Bence o yüzden de gerçek ve sağlıklı kaldı. Planlı, önceden çekilmiş ve zamanı beklenmiş fotoğraflar paylaşmıyorum, o ana ait ve bana ait olması önemli. Bir takipçi olarak ben sevmiyorum 'öyleymiş' gibi görünen kişileri ve fotoğraflarını.

Sizi bulmuşken sorayım; iyi yaş almak için ne yapmamız gerekiyor?
Hep söylediğimiz bir şey var; önemli olan deridir. Üç sene önce kongrelerde yavaş yavaş cilde yönelik işlemler artmaya başladı. Lazerler, led ışık terapileri artmaya başladı. Bunlar kolajeni tetikliyor, deriyi sıkılaştırıyor, deri yaşlanmasına çok ciddi pozitif etkileri var. Ama yüze elmacık kemiği yapmıyor, burun yapmıyor, dudak yapmıyor. Bütün dünya güzellik sektörü şu anda deriye yatırım yapar durumda. Yanınızdan bir kadın geçsin, çok güzel burnu olsun, inanılmaz dudakları olsun ama sivilceleri varsa dönüp bakmazsınız. Yanınızdan bir kadın geçsin, büyük burunlu, incecik dudaklı, elmacık kemikleri belki hiç yok ama porselen gibi bir cildi var. İki kere dönüp bakarsınız. Güzellik algısı deriyle birebir eşleşmiş bir şey. Güzel deri, güzel kadın demek. Burada da lazerleri çok sık, çok yoğun kullanıyoruz.

Peki, botoks hala revaçta mı? Çok erken başlamayın diyorlar...
Bizim için botoks yaşı erken 30'lu yaşlar. 30 yaş zaten aynaya baktığınızda yıprandığınızı hissettiğiniz yaşlar. Bir dönüm noktasıdır. Duraklama dediğimiz zaman, yaşlanmadan önce gelen gerileme 30'lu yaşlarda başlar. Hiçbir kırışıklığınız yoksa, mimik yaptığınızda hiç iz kalmıyorsa zaten botoksa ihtiyacınız yoktur. Bizim botoksa ihtiyaç var dediğimiz şey şudur; kızarsınız, bıraktığınızda iki çizgi kalır. Kızın istiyoruz ama bıraktığınız zaman iz kalmasın ki kumaş eskimesin. Neden erken başlayalım diyoruz? Çünkü eğer kas o kırışıklığı, o hareketi gerçekten ezberlerse ve bıraktığınız zaman o iki çizgi kalmaya devam ederse, orayı artık botoksla açamayız, dolgu kullanmak gerekir. Dolguları kullanmamak, olabildiğince geç kullanmak için botoksa doğru zamanda başlamak önemli. Ama botoksa erken başlamak zararlı, yaptırdığınız zaman bırakınca daha kötü olur söylemi şehir efsanesi. Böyle bir şey yok.

Siz neler yapıyorsunuz yüzünüze?
Bizim dolapta yumurta biter, botoks bitmez (gülüyor). O yüzden botoksu çok seviyorum. Çünkü benim kaş ve göz mesafem çok çabuk düşer, botoksla kaldırırım. Deri benim için hep önemli. Gençliğimde iki kere sivilce tedavisi gördüm. Derimle çok uğraşıyorum; vitamin enjeksiyonları yapıyoruz ağız içinden, bunları çok seviyorum. Cilt bakımı çok sık yaptırıyorum. Hamilelikte çok lekelendim, o yüzden leke tedavisi gördüm. Dudağımda dolgu var, dolguyu seviyorum. Ve en son burnumdan bir operasyon geçirdim. Burnum tüp bebek tedavisiyle beraber östorojen yüzünden çok büyümüştü. Zaten burnumdan ameliyat olmam da gerekiyordu, çünkü hiç nefes alamıyordum. Hepsini birleştirdik, burnum da incelmiş oldu.

Geçen yıl anne oldunuz... Neler değiştirdi hayatınızda annelik?
Deniz hayatımda hem çok şey değiştirdi hem de hiçbir şey değiştirmedi diyebilirim. Çünkü bütün her şeyi ona göre yapıyorum artık. Fakat şöyle bir şey yaptım, hayatımda hiçbir şeyi değiştirmedim. Çıkartmadım ama ona göre yapmaya başladım. Ve sürekli bir şeyleri daha iyi yapabilir miyim diye sorgulatıyor bana. Eskiden böyle bir kaygım yoktu. Şimdi daha mı farklı davransaydım, daha mı bir şey öğretseydim diye sürekli sorgu halindeyim. 14 aylık oldu, acaba bunu yapmak mı gerekliydi gibi hep bir sorgulama hali annelik. Ama anneliğin bana iyi geldiğini, beni iyileştirdiğini düşünüyorum. Çok istedim, çok da emek verdim olsun diye. İyi ki oldu, çok şükür.

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanmış aydınlatma metnimizi okumak ve sitemizde ilgili mevzuata uygun olarak kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak için lütfen tıklayınız.