Ardan Özmenoğlu “Hayatın içindeki her şey beni sürekli üretmeye itiyor”

Kendine has tarzıyla popüler kültüre ait ifade ve imgeleri yorumladığı eserleriyle, sanatseverleri kendine hayran bırakan Ardan Özmenoğlu ile Yeniköy’deki atölyesinde, renklerin içinde, eğlenceli bir çekimle buluştuk, ilham veren bir sohbeti paylaştık.

Ardan Özmenoğlu “Hayatın içindeki her şey beni sürekli üretmeye itiyor”

Röportaj İrem Orhan
Fotoğraf Lara Sayılgan
Moda Editörü Sena Erdemir
Saç Burak Mert Aydın
Makyaj Nihal Dinç



Kendi deyimiyle 'çok çağdaş' bir çizgide ilerleyen sanatçı Ardan Özmenoğlu, iletişim ve teknolojiye dair yeniliklerin birbirini kovaladığı çağımızda, işaretler ve imgeler arasından kurduğu ilişki ile güncel sanatta benzersiz işlere imza atıyor. Özmenoğlu popüler kültüre ait ifade ve imgeleri kendi tarzıyla yorumluyor; post-it, cam ve neon eserleriyle, hem basit hem de karmaşık konuları eğlenceli ve neşeli bir şekilde ele alıyor. 2002 yılından beri yurtiçi ve yurtdışında sergiler açan sanatçı, şimdilerde ise Düsseldorf'taki ilk kişisel sergisi 'Alles Wunderbar'ı sanatseverlerle buluşturmanın heyecanını yaşıyor. Sergi, 13 Kasım'a kadar Anna Laudel Düsseldorf'ta izleyicisi ile buluşacak. 'Alles Wunderbar', sanatçının Almanya'yla, özellikle İstanbul'dan sonra hem eserlerini ürettiği hem de yaşadığı şehir olan Berlin'le uzun yıllara dayanan ilişkisine dikkat çekiyor. Bu yıl Tersane İstanbul'da gerçekleşen Contemporary İstanbul'a da dört eseri ile katılacak sanatçı ile Düsseldorf'taki sergisi, güncel dönem eserleri ve üretim biçimleri üzerine keyifl i bir sohbeti paylaşmak üzere Yeniköy'deki atölyesinde bir araya geldik, ilham dolu bir sohbetin kapılarını araladık.

Bilkent Üniversitesi Sanat, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi mezunusunuz ve iyi bir mimari eğitiminiz var. Sanattaki çizginizde bu eğitimin etkisi var mı?
Eğitimimin sadece sanatımda değil, hayatımda da büyük etkisi var. Okuduğum kitaplar, verdiğim kararlar, bakış açım ve hayatı anlayış tarzım hep bu eğitimden geliyor. Profesörüm Alexander Djikia, bana hem sanatta hem çalışma disiplinimde büyük ufuklar açtı. Güzel Sanatlar master'ımı tamamlayarak bugüne kadar yaşadığım en büyük disiplinlerden birinden geçtim.

Başladığınız günden bu yana ortaya çıkardığınız işlerde çok çeşitli materyaller kullandınız. Nasıl gelişti süreç, malzeme seçimlerinize nasıl karar verdiniz ve şuan ağırlıklı olarak hangi materyali kullanıyorsunuz?
Fikrin kendisi aklıma materyali ile beraber geliyor. Kendimi asla bir medyumla kısıtlamadım. Duygumu, fikrimi ve vizyonumu hangi materyal en iyi şekilde anlatıyorsa, o materyali seçiyorum. Fikirlerinizde olduğunuz kadar yaratma sürecinde de özgür olmanız gerek.

Yaptığınız işlere bakınca hayli farklı bir tarzınız olduğu aşikar. Bu işe ilk başladığınız yıllar ve bugün arasında bir değerlendirme yapacak olsanız, sanata bakış açınızda nasıl farklılar var?
Sanatta ne biriktiriyorsanız onu üretiyorsunuz, çok fazla fedakarlık ve özveri istediğini yaşadıkça gördüm. Aslında farklı tarzım yok, farklı fi kirlerim var. Anlatma ve bunu gösterme şeklim özgün.

Siz bir sanatçı olarak kendi çizginizi nasıl tanımlıyorsunuz?
Çok çağdaş!

Şimdiye kadar ortaya çıkardığınız işler arasında hiç anlaşılamama kaygınız oldu mu?
Eserlerimi kaygılarla üretmiyorum, bir izleyici bile anlasa benim için eser tamamlanmış demektir. Bununla alakalı da bir eserim oldu; 'Anlayana'.



Diğer bir taraftan da Türkiye'de koleksiyonerlik gelişmekte olan bir olgu haline geldi. Bir sanatçı olarak koleksiyonerliğin sanat dünyasına katkıları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Türkiye'deki sanat ortamı, özel müzeler, fuarlar, bianeller veya koleksiyonerler olmasaydı bu şekilde ilerleyemezdi. Devlet destekli hiçbir sanat politikası yok. Bir de kıramadığım sanat lobileri var. Ama biliyorum ki, sanatın gücü her şeye yeter.

Size göre bir sanat eserini arzu nesnesi yapan şey nedir?
Size hissettirdiği duygu, hepsi bu.

Anna Laudel Düsseldorf'taki ilk kişisel serginiz eylülde sanatseverlerin beğenisine sunuldu. İçinden geçtiğimiz pandemi dönemi yaratıcılığınızı nasıl etkiledi? Böyle bir dönemde sergi hazırlığı nasıl ilerledi?
Düsseldorf'da Anna Laudel Galeri'de 16 Eylül'de açılan kişisel sergim, pandemi sürecinden beri gerçekleştirdiğim ilk sergim. Pandemi süreci beni, korkuya, karanlığa ve umutsuzluğa itti. Bu sergim bütün yaşadıklarımı sonlandırıyor ve bu yüzden çok heyecanlıyım. Bu sürecin yavaşça bittiğini düşünüyorum veya bu sergim bana umut verdi diyebilirim.



Bir çalışma ortaya çıkartırken, yaratım süreçleriniz genelde nasıl ilerler?
Fikir geldiği anda yaratma sürecim başlar. En büyük özeliğim fikrin peşinden hemen gitmemdir, ertesi gün başlarım üzerinde çalışmaya...

Post-it'ler ile oluşturduğunuz işlerinizde günlük hayatta çok kullandığımız basit bir malzemeyi dikkat çeken bir sanat eserine dönüştürüyorsunuz. Malzemenin kolay kullanılır olmasını avantaj olarak görüyor musunuz?
Ne avantajı var ne de dezavantajı. Sanat bunlardan çok daha üstün şeylerin sorusunu soruyor. O yüzden malzeme istediği kadar zorlayıcı olabilir, bir yolunu buluyorsunuz.

Dünyanın pek çok yerinde sayısı 40'ı aşan sergiler açtınız. Yurtdışı bağlantılarınız nasıl gelişti?
Master eğitimimi bitirdikten sonra Berkeley'de Kala Art Enstitüsü'ne davetli sanatçı olarak gittim, bütün hikaye buradan başladı. Sonrasında Berlin, New York, Viyana, Londra, Zagreb, Atina... Eserleriniz orijinal ve yeniyse dünyanın ilgisini kolayca çekebilirsiniz. Bende de böyle oldu.

Dünyada özellikle de New York'ta bir sergiyle bulunup işlerini orada sergilemek, bir sanatçı için çok önemli. Sizin için de öyle mi?
Başka ülkelerde başka kültürlerle eserlerinizi paylaşmak dünyanın en güzel duygusu. Bazen New York'taki bir izleyici İstanbul izleyicisinden çok daha heyecanlı, ilgili ve takdir edici olabiliyor.



Peki, Neon işleriniz hakkında neler söylersiniz? İlk neon işiniz nasıl bir ilhamla ortaya çıkmıştı? Onda yaratıcı süreç nasıl ilerliyor?

lk neon eserimi 2008 yılında yarattım. Fikir Berlin'de gelmişti; 'Cumaya gittim gelicem'. Türkiye'ye döner dönmez üretime geçtim, herhalde yirmiden fazla galeride sergiledim, başlarda yadırgandı, anlam verilemedi yeni bir materyal olduğu için ama şimdiye bakarsanız, neonun sanatta ne kadar çok kullanıldığının farkına varabilirsiniz.

Birçok sanatçının üretim sürecinde kendine has ritüelleri vardır. Sizin böyle bir ritüeliniz, üretim aşamasında tekrarladığınız alışkanlıklarınız var mıdır?
Ben okuyorum, TRT Radyo 3 dinliyorum ve gözlemliyorum. Bakmıyorum sadece, görmeye çalışıyorum. "Aklıma bir fikir geldiği anda yaratma sürecim başlıyor. Bence benim en önemli özeliğim fikrin peşinden hemen gitmemdir; ertesi gün başlarım üzerinde çalışmaya."

Bir yandan da işlerinizin gülümseten ve düşündüren isimleri oluyor çoğunlukla. Bu isimlere nasıl karar veriyorsunuz?
Eser isimleri, eserin kendisi kadar önemlidir. Size eserle alakalı ipuçları verir. Ben o yüzden 'İsimsiz' yani 'Untitled' eserleri pek anlamam. Bu, çocuğunuz olup isim koymamanız gibi.



Sanatçı gözüyle baktığınızda, dünya üzerinde size en ilham veren nokta neresi?
Venedik. Ama neden bilmiyorum... Sanki bu dünyaya ait değilmiş gibi bir yer.

Yaptığınız işle ilgili sizi en heyecanlandıran ve sürekli üretmeye iten şeyler neler?
Hayatın kendisi beni heyecanlandırıyor. Barındırdığı sonsuz duygular sürekli üretmeye teşvik ediyor. Yaşadığımız dünya doğası, canlıları ve duygularla o kadar dolu ki, her baktığım anda yeni bir şey görüyorum. Çok fazla hissediyorum, düşünüyorum ve anlıyorum.



En güçlü insani duygunun ne olduğunu düşünüyorsunuz?
Aşk, sadece aşk.

Doğduğunuz evde öğrendiğiniz en mühim şey neydi?
Sevgi.

Gerçekleştirmeyi düşündüğünüz yakın vadeli projelerinizden bahsetmek ister misiniz?
Şimdilik Düsseldorf Anna Laudel Galeri'de devam eden 'Alles Wunderbar' sergimi gezme şansınız olur umarım diye umut ediyorum. Projelerimden bahsetmeyeceğim, zaten duyarsınız.

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanmış aydınlatma metnimizi okumak ve sitemizde ilgili mevzuata uygun olarak kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak için lütfen tıklayınız.