Moda dünyası asilzadesini kaybetti

Lüks, detayların içindedir” sözleriyle zarafetin ve şıklığın sade kesimlerle de sunulabileceğini ortaya koyan ve yarattığı tasarımlarla 60 yıldan beri hala modanın ilham kaynaklarından olan moda dehası Hubert de Givenchy, geçtiğimiz hafta 91 yaşında hayat

Moda dünyası asilzadesini kaybetti

Bade ÇAKAR

Kont Hubert James Marcel Taffin de Givenchy, 1927 yılında Fransa'nın Beauvais şehrinde, aristokrat bir ailenin ikinci oğlu olarak dünyaya geldi. Ailesi tekstile yakın olduğu için modayla çok küçük yaşta tanıştı ve böylelikle tutkusunu da çok erken yaşta fark etti. 10 yaşındayken annesinin modayla iç içe olmasından ve dönemin başarılı tasarımcılarını tanımasından dolayı Coco Chanel, Elsa Schiaparelli, Jeanne Lanvin gibi başarılı couture tasarımcılarının ortak organize ettikleri bir Parizyen etkinliğine katıldı. Givenchy, daha sonra yaptığı bir açıklamada bu anı, kariyerinde ne yapmak istediğine karar verdiği an olarak adlandırdı. Ailesinin her zaman kendisine destek olduğunu da hep belirtti; "Her zaman kıyafet tasarımcısı olmak hayalimdi ve annem bu kararımı kabul etti." 17 yaşında Paris'te Ecole des Beaux-Arts'ta eğitimine başladı. Oradan sonra ise ailesinin bağlantıları aracılığıyla, sırasıyla yenilikçi couture tasarımcısı Jacques Fath, klasik zarafete bağlılığıyla tanınan bir İsviçreli tasarımcı olan Robert Piguet'in, Lucien Lelong'un ve en son olarak da Christian Dior'un yanında çıraklık yaptı. Farklı tasarımcılarla çalışmak ona birçok fikri görme şansı sundu. Paris'in savaş sonrası yıllarında birçok moda evi pahalı kumaşlar ve detaylardan oluşan tasarımlar yaratma konusunda finansal sıkıntı çekmeye başladı. Christian Dior'un daha sade çizgi ve kumaşlardan oluşan 'New Look' stili de bu dönemde ortaya çıktı. İşte tam bu dönemde Bay Givenchy, eksantrik Schiaparelli ile tanıştı. 1952 yılına kadar da kendi modaevini kurmayı hayal ederek, onun yanında kaldı. Schiaparelli'nin karşı olmasına rağmen Givenchy, 1952 yılında ünlü tasarımcının yanından ayrılarak, ilk defilesini gerçekleştirdi. Birçok ünlü moda evinin masraflardan dolayı kapatmaya başladığı bu dönemde böyle bir atılım oldukça riskliydi ancak Hubert de Givenchy, bunun altından başarılı çizgileri ve zekası sayesinde kalktı. Daha 24 yaşında, yeniliğin ve hayalinin peşinden giden Givenchy, ilk koleksiyonu ile büyük yankı uyandırdı. Couture tasarımcılarının aşırı işli ve lüks kumaşları yerine daha düşük maliyetli ama yine kalite kumaşlarla, Amerika'da büyüyen pazarı fark ederek, zarif ama daha modern bir hazır giyim koleksiyonu hazırladı. Döneminin couture koleksiyonlarıyla yarışır zarafete sahip, aynı zamanda birkaç kilit parçayla birden fazla kombin yaratabilecek şekilde hazırlanmış zeki kreasyonla iddiasını ortaya koydu. Özellikle koleksiyonunda yer alan ve ilhamını dönemin ünlü modeli Bettina Graziani'den alan 'Bettina Bluz' ikonik bir parça haline geldi. Givenchy'i moda dehası yapan ve yıllar süren vefalı müşteri kitlesine sahip olmasını sağlayan özelliği de buydu; sadelikten, döneminin ilerisinde olan çizgilerle zarafeti ortaya çıkarmak... Givenchy bu koleksiyonu ile Amerika pazarına da hızlı bir giriş yaptı. Bettina bluzlarının taklitleri mağazalarda anında yerini aldı. Dönemin ünlü Amerikan dergisi Life Magazin, Givenchy'i dört sayfayla Amerika pazarına şu sözleriyle tanıttı; "Givenchy, Paris'in yeni ismi"... Modanın ikonik isimlerinden oyuncu Audrey Hepburn'u modanın zarafet simgesi haline getiren de Hubert de Givenchy'di. Aslında onlar birbirlerini var eden iki yakın dosttu. Audrey Hepburn'ün yeni parladığı dönemde, Givenchy de daha modada yeni yeni duyulmaya başlamıştı... Hepburn, kendi stiline çok uygun sade şıklığın yaratıcısı olan bu genç adamla birlikte çalışmak istedi. Audrey Hepburn'ü 'Breakfast at Tiffany's-Tiffany'de Kahvaltı' filminde siyah dar elbisesi, topuzu, çekik güneş gözlükleri ve incileri ile bir stil ikonu haline getiren Hubert de Givenchy'di. Bu ikili hem iş ortağı hem de dost olarak bir daha ayrılmadı. Givenchy, Hepburn'ün zarafetini "Audrey diğer yıldızlara benzemiyor, çünkü o sadeliği seviyor" sözleriyle açıklamıştı. Modanın diğer stil ikonlarından Jackie Kennedy de Givenchy hayranlarından biriydi. Daha John F. Kennedy başkanlığa adayken ilk defa modacı, kendisiyle tanıştı ve anında genç enerjisinden ve güzelliğinden etkilendi. Givenchy, Jackie Kennedy için ilk olarak 10-15 tane basından gizli olarak kıyafet tasarladı. Bu tasarımlar, Kennedy için büyük önem taşısa da, Givenchy tarafından yaratıldıkları çok daha sonra ortaya çıktı. Çünkü sonuçta Amerika'nın First Lady adayı olan bir ismin, Amerikan modasını desteklemesi önemliydi. Hubert de Givenchy modern ve elegan stili sayesinde Audrey Hepburn dışında Guinness, Grimaldi ve Kennedy aileleri tarafından yıllarca tercih edilen tasarımcı oldu. Givenchy, 36 yıl boyunca markasını bağımsız şekilde yönettikten sonra 1988 yılında 45 milyon dolar karşılığında LVMH'ye sattı. 1995 yılında emekli olana kadar markanın başında kreatif direktör olarak kalan Givenchy'nin ardından sırasıyla John Galliano, Alexander McQueen ve Julien McDonald yaratıcı isimler oldu. Bu dönemde her gelen yeni isim hakkındaki fikri sorulduğunda Givenchy, yorum yapmamayı, koleksiyonları incelemek için çok meşgul olduğunu dile getirirdi. 2005'de markanın başına gelen Riccardo Tisci'nin ardından bu sessiz duruş ilk defa değişti. Tisci, sokak giyiminin agresif estetiğinden ilham alarak yarattığı, avantgard gece giyiminin yer aldığı bir koleksiyonla, alışık olunan Givenchy stiline bambaşka bir hava kattı. Bu kreasyonun ardından aynı cevabı alacaklarına inanarak yeni koleksiyonla ilgili fikrini soran basın mensuplarına Givenchy; "Acı çektim. Yapılan şey beni mutlu etmedi" cevabını vererek şaşkınlığa uğrattı. Şıklığı yarım asır boyunca tasarımlarıyla kadınlara sunan Hubert de Givenchy, modaevini sattıktan sonra boş durmasa da bir yanı hep kırık kaldı. Belki büyük bir aşkla kurduğu ve başarıyla devam ettirdiği stilinin kontrolünün kendi elinden alınmasıydı bunun nedeni, belki de mirasının kendi istediği gibi özen görmemesi... Ancak Givenchy, Riccardo Tisci döneminde Hubert de Givenchy'nin istediği gibi olmasa da çok başarılı bir çizgide ilerledi. 12 yıl boyunca da moda dünyasının ikonik markası olmaya devam etti. 2017'de markanın yaratıcı beyni Clare Waight Keller oldu. 10 Mart Cumartesi günü evinde hayata gözlerini yuman Hubert de Givenchy'nin ölümünü modaevi, "Fransız haute couture dünyasının üstün kişiliği ve Parizyen şıklığı ile elegansın simgesi olan Hubert de Givenchy'yi kaybettik" sözleriyle duyurdu. Moda dünyasının büyük kaybı olarak manşetlere taşınan Hubert de Givenchy, yarattığı tasarımları, elegan çizgileriyle hala moda tasarımcılarının ilham perisi ve ikonu... Kadınlara sunduğu modern zarafet ise her dönemin vazgeçilmezi... Kendisinin de dediği gibi; "Eğer mümkünse, zarafet anlayışı ile doğmalısınız. Bu senin benliğindeki bir parçan olmalı..." Onun kesinlikle öyleydi...

Vural Gökçaylı

"Benim için muhteşem bir hocaydı"

Moda eğitimi almak üzere 1962 yılında Paris'e giden duayen tasarımcı Vural Gökçaylı, modanın kalbinde, modayı yaratan isimlerin yanında yetişmiş. O isimlerden biri de Hubert de Givenchy idi. Vural Gökçaylı'dan Givenhy ile ilgili anılarını dinledik...

Vural Bey, siz Paris'te Hubert de Givenchy ile bir dönem çalıştınız... Neler anlatmak istersiniz Givenchy hakkında?
Paris'te, üniversitede moda okurken tesadüfen tanıştım Hubert de Givenchy ile... Ben Paris'te Hasan Hüsnü Paşa'nın oğlu ve gelinin evinde kalıyordum. Onlar da Givenchy ile yakın arkadaş idiler. Bir davette karşılaştık ve benim tasarım okuduğumu söyleyince, 'Gelsin' demiş ve öyle başladım. Önce yanında staj yaptım, sonra da onunla çalıştım. Onun gibi bir tasarımcı yok artık! Şimdi Paris'te ne kadar uyduruk tasarımcı varsa modacı! Kral Edward'ın karısı Wallis Simpson'dan Audrey Hepburn'a, bütün Avrupa aristokrasisi ondan giyinirdi. Zaten kendisi de asildi, bir markiydi. Fevkalade iyiydi. Sonra Amerikalılar aldılar markayı. Onlar da isminden para kazanmak için tasarımcı olarak devam etmesini istediler. 1995 yılında son koleksiyonunu tanıttıktan sonra -ki muhteşem bir koleksiyondu- teşekkür edip kapının önüne koydular. Zaten anonim şirketti; yüzde 30 hissesi kalmıştı, onu da verip çıkarttılar Givenchy'yi. Bir müddet şatosuna çekildi, sonra seyahat etmeye başladı. Moskova'ya gittiğinde çok ilgi çekti ve Bolşoy Tiyatrosu'nun daveti üzerine 'Giselle' oyununun kostümlerini çizdi. Çok severdi bizi; bizi de davet etti, gitmiştik... Öyle bir tasarımcı, öyle bir beyefendiydi ki... Çok yakışıklıydı, aristokrattı. Balenciaga ile çok yakın arkadaştı, atölyeleri karşılıklıydı. Benim için muhteşem bir hocaydı. Sonra ben Jean Patou'ya geçtim, ama Givenchy ile hep dost kaldık.

Markasının satışını ve kapının önüne konmasını nasıl karşıladı?
Büyük yıkım olmalı... Mahvoldu ama "Tevekkül Allah" dedi, şatosuna çekildi. Aynısını Yves Saint Laurent'e de yaptılar. O üzüntüden, bir sene sonra öldü. O dönemin moda tasarımcıları yok şimdi Fransa'da. İtalyan Gucciler, Chaneller'in hepsi karikatür. Haute couture değiller, hepsi Çin'de dikiliyor. Paris'te işçilik çok pahalı, hepsi Çin'de, Hindistan'da fabrika kurdular. Coco Chanel görseydi fenalık geçirirdi! Çok titizdi çünkü, dikilenleri görse tükürürdü.

Fransız markalarının Amerikalılara satışa nasıl oldu peki?
Modayı, ekonomik-politik olaylardan bağımsız düşünemezsiniz. 1967'de Fransa Başkanı Charles de Gaulle, Kanada'ya resmi bir ziyarete bulunuyor. Ve orada yaptığı bir konuşmada halkı "Çok yaşa özgür Quebec" diye selamlayınca, diplomatik kriz çıkıyor. Ve akabinde CIA ajanları Paris'te üniversiteleri karıştırıyorlar ve 1968 öğrenci hareketinin doğuşu böyle başlıyor. Önce masum isteklerle başlıyor ama şiddetleniyor. Sonra Amerika'nın ambargosu geliyor; artık haute couture ve parfüm almayı kesiyorlar. Modaevleri maddi sorunlarını aşmak için hazır giyime başlıyor. Yani hazır giyimin başlangıcı 1968 olaylarıdır...

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanmış aydınlatma metnimizi okumak ve sitemizde ilgili mevzuata uygun olarak kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak için lütfen tıklayınız.