
'Deli ruhlu bir kadınım'

'Deli ruhlu bir kadınım'

RöportaJ:Nazan ORTAÇ
Fotoğraflar:Haydar ERÇİN
Pınar Altuğ Atacan, 10 parmağında 10 marifet olan kadınlardan. Oyuncu ve sunuculukta aranan bir ekran yüzü olmasının yanı sıra, kendi ihtiyacından doğarak tasarladığı tekne tekstillerini markalaştırmıştı. Bu kez ünlü alışveriş sitesi Lidyana. com için hazırladığı mücevher markası ile karşımıza çıktı. 16 yıl önce kaybettiği annesi anısına adadığı 'Selma by Pınar Altuğ' isimli markasıyla sayfalarımıza konuk olan güzel yıldız ile yeni işini konuştuk.
Lidyana ile nasıl buluştunuz?
Pınar Altuğ Atacan: Hepsi birer tesadüf aslında... Bir süre önce bir mücevher markası bana ulaştı ve "Yüzümüz olur musun"' dedi. Olabilir dedim, ama ben bir şeylere karışacağım, rahat duramam çünkü dedim. "Peki" dediler. Sonra ben bayağı, onların tasarımcısı ile beraber sıfırdan mücevherler ortaya çıkarmaya başladım. Fakat onlar bu projeyi yapmaktan vazgeçtiler. Ama benim numunelerim çıkmış bulundu. Lidyana da bana teklifte bulununca, sahibi Hakan Baş'a 'Benim elimde şöyle numuneler var, ne diyorsunuz' dedim. "Hadi" dedi ve öyle başladık.
Peki, neden mücevher?
Altuğ Atacan: Kızlar annelerinin kopyasıdır. Ve ben de annemden ne gördümse onu yaptım. Çok küçük yaştan itibaren ne taktıysam, küçücük bile olsa hakikiydi. Sonra o öyle bir tutku haline dönüştü ki, gece yayınlarında sahneye çıktığımda da hep hakiki taktım. Çünkü annem bana hep derdi ki; "İmitasyona para vereceğine, küçük de olsa mücevher al, ömür boyu senin kasanda dursun. En kötü çocuğuna kalır." Ben de annemin dediğini yapardım. Tabii bu demek değil ki taşlarım, pırlantalarım var; keşke olsa ama yok... Mücevher o kadar kolay ulaşabilen bir şey değil maalesef.
'Deli ruhlu bir kadınım'

İsmi o yüzden annenizin adı...
Altuğ Atacan: Evet, bu markanın adı ne olsun diye düşünürken, bana bu işi öğreten annem olduğuna göre ben annemin adını istiyorum dedim. Herkese çok doğru geldi, çünkü altı çok doluydu. Bu işi bana öğreten Selma çünkü; aileme söylediğimde herkes çok duygulandı. Bu sefer logo aşamasına geldik. Onun seveceği ve gurur duyacağı bir şey ararken, düşündüm ki benim logom benim el yazım, annemin logosu neden annemin el yazısı olmasın? Benim birçok şeyim teyzemin evinde duruyor, hemen buldular ve tasarımcılara yolladık. Onların da çok yüreğine dokundu.
Koleksiyonda neler var?
Altuğ Atacan: Küpeler ve yüzükler var. Aynen benim taktığım gibi. Elbette bu bir iş ve herkese hitap etmeniz gerekiyor. Ama koleksiyonda benim kendi takmayacağım hiçbir şey yok. Ben çünkü deli kızın çeyizi gibi birkaç parmağına birden yüzükler takmayı seven, küpelerinin ucunda sallantılar seven bir kadın olduğum için mücevherlerimi de öyle yaptım. İnternet üzerinden satıldığı için mümkün olduğunca her bütçeye hitap etmesini istedik. 18 ayar ve pırlanta hepsi. Bana göre mücevher, 18 ayar altın ve pırlantadır. Böyle bir şey yaparken maliyeti düşürmek için daha aşağıya gitmek istemedim. Tabii daha gramajı düşük olanlar var, az taşlılar var. Ve küpelerin hepsi tek tek satılıyor. Benim gibi kulağında birkaç delik olanlar istediklerini alabiliyor. Anneler Günü koleksiyonu da olacak.
'Deli ruhlu bir kadınım'

Tarzınızı nasıl tanımlarsınız?
Altuğ Atacan: Her zaman takılabilir. Şu kulağımdaki küpeleri çok rahat bir gece düğüne giderken güzel bir elbisenin üzerine de takabilirim. Ama blue jean'le de takabilirim. Spor taytımla da kulağımda kalabilir. Bana göre zamansızlar. Ben biraz öyle olması taraftarıyım. Sonuçta bir bütçe ayırıp bir şey alıyorsam, senede üç kere takacağıma, kasada tutacağıma, ona öyle bir para vereyim ki onlar hep benim üzerimde dolaşsın istiyorum.
Nasıl gidiyor peki satışlar?
Altuğ Atacan: Güzel gidiyor valla. Kermesteydik geçten hafta. 'Mücevherleriniz nerede?' diye geldi hanımlar, mutlu oldum çok. Çok seçenek var; 138 parça satışta.
Yakında mağazanız olur mu?
Altuğ Atacan: O çok zor, çünkü ben kontrol manyağı bir kadınım. İki sene önce ayakkabı-çanta koleksiyonu yaptım. O zaman kontrol bende değildi, hakim olamadım meseleye. Her şey elimin altında olacak. Dolayısıyla mağaza çok zor, ben o mağazada oturmak isterim çünkü. Diğer tarafları da yapmak isterim. Oraya koş, buraya da koş, televizyona da çık, çocuğa da bak derken buna can dayanmaz. Bir süre sonra deliye bağlarım. Akıl sağlığım için açmamam lazım (gülüyor).
'Deli ruhlu bir kadınım'

Kontrol manyaklığı yormuyor mu?
Altuğ Atacan: Yoruyor. Ama başka türlüsünü bilmiyorum, ben böyle doğdum. Başak burcuyum belki ondan. Annemin de etkisi var tabii... Bir gün ojemin kenarı çıkamaz, saçım yamuk olamaz, kaşım gözüm bir yerde mümkün mü gezeyim? Annem hemen 'Bu ne hal' derdi zaten. Öyle büyüdüm.
Anneniz de mi Başak burcuydu?
Altuğ Atacan: Daha fena, Kova'ydı. Şimdi kızım da Kova. Çok eğlenceli...
'Deli ruhlu bir kadınım'

Kızınız size mi benziyor?
Altuğ Atacan: Tipi aynı babası, ama içi aynı ben. Mesela kızım gözlük takıyor benim. Ama 6 yaşında bir çocuktan bahsediyoruz; bazen terliyor çıkarıyor, bazen de bir yerlerde unutulabiliyor. Ben böyle zamanlarda tabii ki 'Niye unuttum tatlım' diyorum. Ama bunun için çocuğumu odalara kapatıp zincirlemiyorum, böyle bir anne değilim. Geçtiğimiz akşam bir arkadaşının evine gitti. Herhalde çok koşuşturup oynadılar, gözlüğünü çıkartmış, orada unutmuş. Eve geldiklerinde, 'Annem bana çok kızacak' diye zırıl zırıl ağlıyormuş. Diyorlarmış ki annen sana kızmaz, baba akşam eve gelirken alacak gözlüğü ama yok ağlamaya devam ediyor. Bu arada evde ekstra gözlük de var, ama malı orada kaldı ya; kalmayacak! Malı çok kıymetlidir, kolay kolay kaybetmez, zarar vermez ama tabii bir zaman sonra paylaşmamaya da varıyor. Benim de malım kıymetlidir. Ama ben eşyaya hizmet etmiyorum, eşya bana hizmet etsin. Kaybolursa da, canımız sağ olsun...
Ne hayal ediyorsunuz kızınız için?
Altuğ Atacan: Hiçbir şey. Çünkü ben kendim için de hiçbir şey hayal etmedim. Sadece hayata tek istediğim şey vardı; mutlu olmak. Çünkü insanın mutlu olduğu sürece hayatına güzellikler geldiğine inanıyorum. İkincisi de başarılı olmak. Bunlar benim hayatta takıntılı olduğum şeyler. Çok şükür çok mutluyum; geriye dönüp baktığımda başarısız olduğumu da söyleyemem. Ama çok ince eleyip sık dokudum bugüne kadar yaptığım her şeyde. Kızımın da kararlarını verirken başkalarından etkilenmeden, kendi doğruları ve kendi kalbinden geçenler doğrultusunda kararlar vermesi için çaba sarf ediyorum. Çünkü kendi kararlarınızı verdiğiniz zaman onun arkasında durmayı da biliyorsunuz. Günahı ve vebaliyle sonrasında kendiniz için daha doğru ve daha yararlı kararları vermeye başlıyorsunuz zaten.
'Deli ruhlu bir kadınım'

İnsan bedel ödedikçe olgunlaşıyor çünkü...
Altuğ Atacan: Hatasıyla günahıyla bu hayat benim ve hiçbir şeyden pişmanlık duymuyorum. Çünkü o yanlışlar da bana bir şey öğretti. Hepimiz hata yapıyoruz, bu hatalardan ne kadar ders aldığımız ve ne kadar yaralandığımız önemli. Her türlü hatamın arkasında durdum, her türlü sözümün arkasında durdum. Pek beni dönerken göremezsiniz. Çok zarar görmüyor muyum, görüyorum tabii zaman zaman. Ama oradan döndüğüm zaman, ben, ben olmaktan çıkarım.
Bu söyledikleriniz aklıma, sizin yıllar önce 'Çocuklar Duymasın' dizisinden uzaklaştırılmanız getirdi. Ama yıllar sonra dizide yine siz vardınız...
Altuğ Atacan: Zaman her şeyin ilacı çünkü. Her ne kadar o zaman 'Çocuklar Duymasın'dan uzaklaştırdığım söylense de, ben ayrılmak istedim. Bu kadar gündemi meşgul etmeye gerek olmadığını düşündüm ve Birol'a 'Ben gideyim' dedim. Birol'la tabii bir kırgınlığımız oldu ama oradaki hiçbir arkadaşımla en ufak bir kırgınlık yaşamadım ve onlar benim hayatımda kalmaya devam ettiler. Sonra biz yine aynı çatı altında, kırgınlıkları barıştırarak, hatalarımızı ortaya koyup konuşarak geri döndük. Çünkü ben, Aman diziden beni atmasınlar diye mutsuz bir evliliği devam ettiremem ki! O zaman hep başkaları ne der diye düşünür ve 'cici kız' görüntüsü altında bir hayat yaşamaya başlarım ve o zaman ben ben olamam! O zaman ben kendi hayatımdan vazgeçip sizin tercih ettiğiniz hayatı yaşamaya başlarım. Peki, ben 5 dakika önceye geri dönebiliyor muyum? Hayır, geçti bitti, geçmiş olsun! Dolayısıyla beni mutsuz eden hiçbir şeyi yapmıyorum.
Şöhretin bedeli deniyor buna...
Altuğ Atacan: Bir zamanlar evet, ben de kapılmıştım buna. Aman hep saçlarım yapılı olsun, hep makyajlı olayım... Neden ya? Spordan çıktıktan sonra da kirpik takmış gezemem ki! Bir dönem mutlaka evinde fotoğraf çektirmelisin deyip duruyorlardı. Hayır, niye ki? Orası benim evim, benim özelim! Ben niye herkese yatak odamı açayım ki? Evet, göz önündeyim, merak ediliyorumdur ama yatak odam merak edilmese de olur. Şimdi kendi istediğim gibi yaşıyorum.
'Deli ruhlu bir kadınım'

Gerektiğinde vazgeçebilme lüksünün de getirdiği bir şey bu...
Altuğ Atacan: 17 yaşından beri çalışıyorum. Kendimce yaptığım bir şeyler var. Maddi ve manevi... Dolayısıyla artık onu yapabilecek gücü kendime buluyorum, ama bir de ben deli ruhlu bir kadınım. Küçükken de böyleydim. Hep karşı gelirdim. Mesela moda olan neyse onu giymezdim. Sırf aynı olmasın diye. Belki aptalca ama öyleyim işte. Bu da benim.
Eşinizle işleriniz, birbirlerini destekleyen işler mi?
Altuğ Atacan: Aslında alakası olmayan işler. O da ticaret yapıyor ve aynı ofisin içindeyiz. Ve her dakika birbirimizin destekçiyiz. O mutlu yaptığı işten. En son biz evlenirken 'Doktorlar' dizisinde oynuyordu ve çok ağır bir tempoda çalışıyordu. Ailede iki kişi birden aynı işi yapıp ağır tempoda çalıştığınızda çok dengesiz bir şey oluyor, birbirinizi görememeye başlıyorsunuz. O temposunu yavaşlatmayı düşünüyordu. Bir yandan da, 'Bu iş var evet, ama ben bir iş yapmalıyım' düşüncesi onda da vardı. Ama şimdi çok cazip bir şey gelse, yapar mı, yapmaz mı bilmiyorum? Çalışma şartları çok cazip gelirse belki döner. Ama Yağmur benim gibi değil, ben tutkuluyum o değil.
Yemekle ilgili işler de hayatınızın bir parçası, devam edecek misiniz?
Altuğ Atacan: Evde yemekleri hala ben yapıyorum. Hala ve inatla! Geçen gece 22.30'da mercimek köftesi kaynatıyordum (gülüyor)! Bu sene yemek programı yapmayı çok istedim, ama kanallarda yer bulamadık. Belki önümüzdeki sene olur, 'Pınar'ın Yemek Zevki' gibi bir programı yapmak çok gönlümden geçen bir şey.
'Deli ruhlu bir kadınım'

Çocuklar için sağlıklı yemek önerileri paylaşırsınız belki...
Altuğ Atacan: Ben duruma uyum sağlayan biriyim, 'Çocuğum organik yesin' diye hayatımızı kısıtlamıyorum. Doğum günü partisinde 20 tane çocuk hamburger yerken, senin onu yasaklaman, çocuğa ceza. Ne o, sağlıklı besleniyor! Çok mersi, ben böyle sağlıklı beslenme istemiyorum! Zaten haftada yedi gün sokakta yemiyoruz, evimizde yiyoruz. Dışarıda da ne istiyorsa, onu yesin. Bizde ağır yasaklar yok zaten. Ama mesela kulak deldirmesi ve oje sürmesi yasak.