
Her evin bir hikayesi, onu sahibi için özel kılan bir yanı vardır. Milka Karaağaçlı İnce de Bodrum’daki bu yeni taşındığı evi daha ilk gördüğü an tutulmuş; “Eve ilk girdiğim anda içime doğan o hissi tarif edemem... Sanki yıllardır beni bekliyormuş gibiydi” diyor. Evin, doğanın içine yerleşmiş konumu ve ışığı onu derinden etkilemiş. Hal böyle olunca evin kendisini yansıtan bu zarif dekorasyonunda da doğal malzemeler ve zamansız formlardan yana kullanmış tercihini. Milka Hanım ile Bodrum’daki evinde buluştuk; eve taşınma hikayesinden dekorasyon sürecine hatta son alışverişlerine kadar keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
Röportaj: İrem Orhan
Fotoğraf: Ersin Al
İrem Orhan: Milka Hanım röportajımıza başlamadan, Bodrum’daki bu yeni eviniz hayırlı olsun diyelim; bu evin sizin için özel bir hikayesi var mı?
Milka Karaağaçlı: Çok teşekkür ederim. Bodrum benim için her zaman bir kaçış değil, bir varış noktası oldu. Bu evi ilk gördüğüm anda içime doğan o hissi tarif edemem... Sanki yıllardır beni bekliyormuş gibiydi. Manzarası, ışığı ve doğanın içine yerleşmiş olması beni çok etkiledi. O yüzden bu sadece bir ev değil, benim için bir durak, bir denge merkezi.
İ.O: Evinizin dekorasyon sürecinden bahsetmek ister misiniz bize biraz da?
M.K: Dekorasyon sürecinde içgüdülerime ve beraber çalıştığım mimara çok güvendim. Sade ama güçlü bir karakter yaratmaya çalıştık. Doğal malzemeler, zamansız formlar ve içinde yaşanmışlık hissi veren detaylar benim için önemliydi. Evin kendine has bir dili olmalıydı, ama o dil aynı zamanda bana da ait olmalıydı.
“Dekorasyon sürecinde içgüdülerime ve beraber çalıştığım mimara çok güvendim. Sade ama güçlü bir karakter yaratmaya çalıştık.”
İ.O: Bir mimar ile mi çalıştınız yoksa tüm dekorasyon size mi aitti?
M.K: Evin mimarisi GSC Design Interiors Atelier’e, yani sevgili Gözde Göryakın Cem’e ait. Onun vizyonu ve mimari yorumları, bu evi gerçekten özel ve akışkan bir yaşama alanına dönüştürdü. Mimari dili o kadar iyi kurguladı ki, dekorasyon kısmında ben daha çok kendi duygularımla alanı doldurdum. Mekanla kurduğum bağa göre şekillenen, zamana yayılan bir süreç oldu.
İ.O: Dekorasyonda ilham aldığınız bir felsefe ya da kültürler var mı?
M.K: Zamana meydan okumayan, aksine zamanla güzelleşen, yaşanmışlıklarıyla derinleşen detayları seviyorum. Akdeniz kültürünün doğallığı, global ve yerel zanaatın dokusu bir arada, evin ruhunu oluşturuyor diyebilirim.
İ.O: Evdeki en çok hangi parçaları seviyorsunuz? Nerelerden satın alıyorsunuz?
M.K: Sanat eserleri benim için çok kıymetli. Evimde hem Türkiye’den hem de yurtdışından çeşitli sanat galerilerinden seçtiğim işler var. Her biri farklı bir dönemde, farklı bir ruh halindeyken seçildi ve dolayısıyla çok kişisel bir anlam taşıyorlar. Bunun dışında el işçiliği objeler, doğal taşlardan oluşan aksesuarlar da favorilerim arasında. Hem estetik hem ruhu olan parçaları bir araya getirmeye çalışıyorum.
“Salon dekorasyonu önemli tabii ama ben her alanın kendine ait bir dengesi olmasını önemsiyorum. Salon sosyal bir alan ama onun kadar yatak odalarının, koridorun ya da bahçenin de kendi hikâyesi olmalı.”
İ.O: Antika merakınız var mı, varsa bu merakın kaynağı nedir?
M.K: Kesinlikle var. Özellikle mutfakta kullandığım eski bakır tencereler ve cam bardaklar favorilerim. Hem fonksiyonel hem de zamansız güzellikte parçalar bunlar. Antik objelerin taşıdığı geçmiş, bugünün içinde sessizce varlık gösteriyor ve bu his bana çok ilham veriyor. O yaşanmışlık duygusu, yeni hiçbir eşyada bulunmuyor.
İ.O: Genelde ev dekorasyonunda en çok özenilen kısım salon oluyor. Sizin için de öyle mi oldu?
M.K: Salon önemli tabii ama ben her alanın kendine ait bir dengesi olmasını önemsiyorum. Salon sosyal bir alan ama onun kadar yatak odalarının, koridorun ya da bahçenin de kendi hikâyesi olmalı. Bence evin bütünü bir hikaye anlatmalı, sadece tek bir odası değil.
İ.O: Evde görsel olarak en sevdiğiniz köşe hangisi ve nedeni nedir?
M.K: Bahçeye açılan camın önündeki koltuğum diyebilirim. Gün içinde en çok orada vakit geçiriyorum. Hem ışığı çok güzel alıyor hem de tüm bahçeyi görebiliyorum. Çocuklar ve Bambu dışarıda oynarken onları izlemek bana çok iyi geliyor. Hem içim rahat oluyor, hem de o anlarda biraz durup kendime alan yaratabiliyorum. Sessiz ama canlı bir köşe... Hem evin ritmini duyuyorum hem de kısa bir nefes alma alanı yaratıyorum kendime.
İ.O: Evde en keyif aldığınız ve en fazla vakit geçirdiğiniz bölüm hangisi?
M.K: Bahçemiz diyebilirim. Gün ışığını hissettiğim, denizle göz göze geldiğim, çocuklarla ve köpeğimiz Bambu’yla vakit geçirdiğim alan... Oynadığımız, kitap okuduğumuz, bazen sadece sessizce oturduğumuz yer orası. Bahçenin her köşesi bana başka bir şey hissettiriyor; huzur, neşe, ilham... Gerçek anlamda nefes alabildiğim alan.
“Asıl mesele bir mekana duygu katabilmek. Her köşede sizin izinizin olması, mekanla konuşabilmek.”
İ.O: Bir evi yaşayan bir mekan yapan en önemli detaylar neler size göre?
M.K: Duygu. Işık, doku ve düzen önemli ama asıl mesele bir mekana duygu katabilmek. Her köşede sizin izinizin olması, mekanla konuşabilmek. O zaman o yer bir eve dönüşüyor.
İ.O: Dekorasyon açısından baktığınızda bir evin olmazsa olmazları nelerdir?
M.K: Kendine ait bir karakteri olmalı. Ruhsuz hiçbir şeyi sevmem. Sanat, doku, ışık, renk ve sessizlik... Bunlar bir araya geldiğinde ev sadece yaşanacak bir yer değil, hissedilecek bir mekana dönüşüyor.
İ.O: Eşyaların hem şık hem de fonksiyonel olması için siz nelere dikkat ettiniz?
M.K: Fonksiyonellik kadar önemli olan başka şeyler var benim için; bütünlük, uyum ve doğayla temas. Seçtiğim her parçanın birbiriyle ve mekanla diyaloğu olmalı. Sanatla iç içe, doğayı hissettiren, içinde yaşayanın karakterini yansıtan bir atmosfer yaratmak istedim.
İ.O: Ev dekorasyonunda önce seçip sonra pişman olduğunuz bir şey oldu mu?
M.K: Şu ana kadar hiçbir şey için pişmanlık duymadım. Aksine, kış boyunca bu evi, eşyalarını, ışığını, kokusunu... Her şeyini özledim. Burada kurduğum hayat, seçtiğim her parça bana kendimi hatırlatıyor. Her dönüşümde içimi sarıp sarmalayan bir his var; sanki ev beni hep olduğu gibi, hiç değişmeden bekliyor. Bu yüzden hiçbir tercihime keşke demedim, her şey tam olması gerektiği gibi.
İ.O: Ev için en çok hangi alışverişleri yapmayı seviyorsunuz?
M.K: Sanat objeleri, mutfak eşyaları ve el işçiliği tasarımlar... Özellikle fonksiyonel ama estetik mutfak gereçlerine ilgim var. Kullanırken de bakarken de keyif vermeli.
İ.O: Eviniz için yaptığınız son alışveriş nedir?
M.K: En son Ayşe Wilson’ın bir eserini aldım. Gündüzleri en çok vakit geçirdiğim çalışma odama astık. Tablodaki figürde çocukluğumdan bir parça görüyorum; sanki tanıdık, sanki çok eski bir anıya ait... Her baktığımda beni o zamana götürüyor. Hem bana ilham veriyor, hem de içimde bir yumuşama, bir bağ kurma hissi yaratıyor. O yüzden sadece bir sanat eseri değil, evin içinde ruhu olan bir parça oldu.