Benim İçin Hem Yoğun Hem De Verimli Bir Yaz

Yaz tüm hızıyla devam ederken, Pelin Akın Özalp ile Bodrum’daki evinde buluştuk; biraz tatil planları biraz iş hayatı derken konunun konuyu açtığı keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

Benim İçin Hem Yoğun Hem De Verimli Bir Yaz

Akfen Holding Yönetim Kurulu Üyesi Pelin Akın Özalp, başarılı kariyer yolculuğunun yanında aynı zamanda sosyal konulara duyarlı ve sanat tutkunu bir iş insanı. Ona göre başarı kavramı, hiçbir zaman tek başına ortaya çıkan bir şey değil, güçlü bir ekip, ortak bir vizyon ve uzun vadeli bir bakış açısının eseri. İş hayatında son derece özenli ve titiz, konu özel hayat ve aile olunca da yine son derece hassas. “Uzun süredir tek önceliğim Terminal Kadıköy ve ailem” diyen Pelin Akın Özalp ile hem iş yaptığı hem de tatilini geçirdiği Bodrum’da buluştuk; üzerine titrediği bu yeni projeleri ve özel hayatının en bilinmeyenlerine değindiğimiz keyifli bir sohbeti paylaştık. 


Röportaj: İrem Orhan

Fotoğraf: Ersin Al


İrem Orhan: Pelin Hanım şimdilerde neler yapıyorsunuz, yaz nasıl gidiyor?

Pelin Akın: 2025 yazı, Akfen Holding’in yatırım planları açısından oldukça yoğun bir döneme denk geldi. Özellikle Terminal Kadıköy projesi, hem açılış hem de devam eden gelişim süreçleriyle gündemimin merkezinde yer alıyor. Sürekli devinim içinde olan ve her türden müşteriye hitap eden belki de tek projemiz. Şimdiye kadarki altyapı yatırımlarımızdan farklı bir alan ve iş modeli olduğu için de son derece heyecan verici. Bunun yanı sıra, holding bünyesindeki ve iştiraklerimizdeki gelişmeleri de yakından takip ediyorum. Öte yandan, bu yaz için Bodrum Loft’ta wellness, gastronomi ve eğlence odaklı etkinlik serileri hazırladık; dolayısıyla yaz boyunca Bodrum Loft’ta geçirdiğim zaman hem yoğun hem de oldukça verimli oluyor.


İ.O: Tatil için genelde nereleri tercih edersiniz, sizi oraya çeken şeyler nelerdir?

P.A: Tatil için genelde Akdeniz ve Ege kıyılarında, yani Yunan, İtalyan ve Fransız sahillerinde tekne seyahatlerini çok seviyorum. Ancak bu yıl, çocuklarımın yaşlarının he - nüz küçük olması ve az önce bahsettiğimiz İstanbul-Bodrum seyahatlerimin yoğunlu - ğu nedeniyle tatilimi yalnızca Bodrum Loft ile sınırladım. Bodrum, 2025 yazında farklı mekanlarla yine çok iyi bir konumda olsa da, burada bile tüm yenilikleri keşfetmeye henüz fırsat bulamadım.



İ.O: Tatil ile ilgili konuları bitirip iş hayatına dönecek olursak; holdingin yönetim kurulu üyesi olarak yıllardır adınızdan sıkça söz ettiriyorsunuz; siz bu başarıyı neye bağlıyorsunuz?

P.A: Sizin sorunuzda ifade ettiğiniz başarı kavramı, hiçbir zaman tek başına ortaya çıkan bir şey değil. Güçlü bir ekip, ortak bir vizyon ve uzun vadeli bir bakış açısı şart. Akfen Holding olarak her iki yılda bir yatırım planımızı açıklıyor, bu kapsamda öncelikli gördüğümüz projeleri ve hedeflerimizi netleştiriyoruz. Önemli gelişmeler olduğunda ise bu planı güncelliyoruz. Dolayısıyla tam konsantrasyon ve önceliklerin değişmemesi kaçınılmaz oluyor. Uzun süredir tek önceliğim ise Terminal Kadıköy ve ailem.


İ.O: Sözü gelmişken Terminal Kadıköy’den biraz konuşalım, projeyle hedefledikleriniz neler?

P.A: Terminal Kadıköy, Akfen’in son dönemdeki en heyecan verici yatırımlarından biri. Kadıköy’ün tam kalbinde, yüksek hızlı tren viyadüğünün altında ve çevresinde konumlanan bu proje; gastronomi, kültür, sanat ve eğlenceyi aynı çatı altında buluşturmayı hedefleyen bir buluşma noktası. Tam bir ulaşım merkezi olan Söğütlüçeşme Durağı; metrobüs, hızlı tren, otobüs ve Marmaray gibi tüm toplu taşıma araçlarının son du - rağı konumunda. Projeyi üç ana bileşen etrafında şekillendirdik: gar, yeme-içme ve eğlence. Amacımız, Kadıköy’ün dinamik ruhunu korurken ziyaretçilere dünya standartlarında bir gastronomi deneyimi sunmak. MSA iş birliğiyle hayata geçirdiği - miz 7DE7 ile sokak lezzetlerinin yeni nesil yorumlarını, Ankara’nın yıllardır en ünlü balık lokantası Kalbur’un danışmanlığında oluşturduğumuz markamız Ters Köşe’yi ve yine MSA dokunuşlarıyla hazırlanan Trattoria Fontana’yı misafirlerimizle bu - luşturuyoruz. Buna ek olarak, Adana’daki Onur Kebap’tan Ankara’daki Afitap’a kadar birçok değerli markayla iş birliği yaparak zengin ve özgün bir yeme-içme portföyü oluşturduk. Yeme-içmenin ötesinde, açık hava etkinlik alanlarımızla da kültür ve sanatın en yenilikçi örneklerini bir araya getiriyoruz. Sokak lezzetlerinden beyaz örtülü masalara, konserlerden kokteyl barlara kadar her türden deneyimi barındıran bir alan yaratıyoruz. Terminal Kadıköy’ü yalnızca yemek yenilen bir yer değil; yaşayan, keşfedilen ve tekrar tekrar ziyaret edilmek istenen bir şehir durağı haline getirmeyi amaçlıyoruz. Günde ortalama 150 bin kişinin geçtiği bu önemli noktada, üç ay önce sessizce gerçekleştirdiğimiz açılışımızdan bu yana ziyaretçilerimizden büyük beğeni topladık. Önümüzdeki dönemde bu ilginin artarak devam edeceğine inanıyoruz.


İ.O: İş dünyası ile sivil toplum arasında köprü kurarak farklı alanlarda iş birlikleri ve projeler de geliştiriyorsunuz. Bu alanlardaki son çalışmalarınız neler?

P.A: Evet, bu kuruluşlarda üstlendiğim görevler, tam da değindiğiniz gibi iş dünyası ile sivil toplum arasında güçlü bir köprü kurmamıza olanak sağlıyor. Her biri kendi alanında önemli bir etki alanına sahip yapılar. Ortak hedefimiz ise toplumsal faydaya ve ekonomik gelişime katkı sunmak. Örneğin, DEİK İngiltere İş Konseyi’nde iki ülke arasındaki ticari ilişkileri güçlendirecek adımlar atıyoruz. TTYD’de, turizm yatırımlarının niteliğini artıracak ve sektörü destekleyecek çalışmalara imza atıyoruz. TURMEPA’da, denizlerimizin korunması ve deniz ekosisteminin sürdürülebilirliği öncelikli konularımız arasında yer alıyor. TİKAD ve diğer görevlerimde ise kadınların iş dünyasındaki varlığını güçlendirecek, girişimciliği teşvik edecek projeler üzerinde çalışıyorum. Bu çalışmaların ortak paydasında, hem ülkemize hem de sektörlerimize elimizden geldiğince katma değer sağlamak var.



İ.O: Tüm bu sorumlulukların hepsini aynı anda yürütmek de kolay olmasa gerek öyle değil mi? Özel bir çalışma formülünüz var mı, iş felsefeniz nasıldır?

P.A: Bence, yıllardır aynı tempoda çalıştığım için artık takvimim bir şekilde kendi kendini ayarlıyor diyebilirim. Kendi karakterimin güçlü ve zayıf yönlerini bilmek; zaman yönetimimde ve çalışma biçimimi belirlememde büyük rol oynuyor. Örneğin, eğer rakamlarla çalışacaksam bunu mutlaka sabah saatlerinde ve ekip arkadaşlarımla birlikte yapmaya özen gösteririm. İş felsefem ise, her konuyu takvimime not etmek ve süreci titizlikle takip etmek üzerine kurulu. Checklist’lerimi oluşturur, her hafta üzerinden geçerim.





İ.O: Bunca şeyin arasında zamanınızı nasıl planlıyorsunuz? Örneğin bir gününüz nasıl geçer?

P:A: Yoğun bir tempoda çalışırken zamanı planlamak gerçekten kritik. Her günümü, hem iş hem de özel hayat dengemi koruyacak şekilde organize etmeye çalışıyorum. Güne genellikle erken başlarım; sabahı çocuklarımla geçirir, ardından stratejik planlamalarla güne adım atarım. Öğleden sonraları, mümkünse fiziksel olarak sahada bulunur; uzaktaysam da online olarak ekiplerle bir araya gelmek veya projelerin detaylarına odaklanmak için fırsat yaratırım. Akşamları ise aileme zaman ayırırım. Zaman zaman sivil toplum kuruluşlarındaki görevlerim kapsamında buluşmalar veya etkinlikler de oluyor. Bu buluşmalar, bana hem farklı bakış açıları kazandırıyor hem de topluma katkı sağlama motivasyonumu pekiştiriyor. Planlar her zaman tam da istediğim gibi gitmese de, esnek olabilmenin en az planlı olmak kadar önemli olduğuna inanıyorum.


İ.O: Evli ve üç çocuk annesisiniz; aile hayatınızı da yoğun iş temposuyla birlikte yürütürken bu dengeyi kurmak o kadar da kolay olmasa gerek öyle değil mi?

P.A: Evet, gerçekten bir çocuk ile üç çocuk arasında özellikle de çocuklar küçükken büyük fark oluyor. Denge var mı, hangisinde ve ne şekilde sağlanıyor, açıkçası çok fazla sorgulayamıyorum. Çünkü şu anda hem onlar hem de işim için yapmam gerekenler var ve bu, şikayet ederek ya da sadece birine odaklanarak çözülecek bir konu değil. Hangisi ne zaman ilgiye ihtiyaç duyuyorsa o anda onun için orada olmaya çalışıyorum. İşimde bir problem çıktığında ya da odaklanmam gereken bir süreç olduğunda çocukların vaktinden ödün veriyorum; çocuklar hastalandığında ya da eğitim süreçlerinde ise işimi ihmal edebiliyorum. Önemli olan, sonrasında bunu telafi edebilmek. Bizde belirli mesai saatleri kavramı pek olmadığından, yapmam gerekenleri bir şekilde programa sığdırıyorum.



İ.O: Spordan sanata geçecek olursak; sanata da desteğiniz var diye biliyoruz ama değinmek ister misiniz?

P.A: Sanatı, insana ilham veren ve onu besleyen güçlü bir alan olarak görüyoruz. Bu nedenle Akfen olarak, son yıllarda artan bir güçle özellikle Bodrum Loft ve Loft Art aracılığıyla sanata destek vermeyi çok önemsiyoruz. TİKAV çatısı altında yer alan bu yapılanmamızla daha çok Dilara Akın ilgileniyor. Loft Art, genç ve yetenekli sanatçılara görünürlük kazandırmak, eserlerini daha geniş kitlelerle buluşturmak amacıyla kurduğumuz bir platform. Bodrum Loft’ta ise her yıl, farklı disiplinlerden sanatçıların yer aldığı sergiler düzenliyoruz. Buradaki hedefimiz, tatil ve sanat deneyimini bir arada sunarak misafirlerimize hem estetik hem de kültürel anlamda zengin bir atmosfer yaşatmak. 


İ.O: Biraz da moda konuşacak olursak; modayla ne kadar ilgilisiniz?

P.A: Moda, kendimi ifade etme biçimlerimden biri; ancak trendleri birebir takip eden biri değilim. Daha çok kendi tarzımı yansıtan, rahat ama şık parçaları tercih ediyorum. Zamansız tasarımlar ve kaliteli kumaşlar her zaman önceliğim olsa da, hızlı tüketim parçalarıyla cesur denemeler yapmaktan da kaçınmam. Elbette yeni akımları tamamen göz ardı etmiyorum, fakat onları kendi stilime uyarlayarak kullanmayı seviyorum.


İ.O: Son olarak, hiç bilmediğimiz bir yönünüzü bizimle paylaşmanızı istesek...

P.A. Yıllarca havalimanı işletmeciliği alanında çalışmama rağmen, aslında uçaklardan çok korkarım. Özellikle ilk oğlumu doğurduktan bir süre sonra, ciddi şekilde uçağa binemez hale geldim. Hâlâ da türbülans anlarında gözümü, yanımdaki aile ferdinden ayıramam.