"Biz hayatı bölüşme konusunda birbirimize bencillik yapmayız"

Gana’da eğlence sektörüne öncülük eden, Kıbrıs’ta da otelleri olan ve Türkiye’de yatırımlara hazırlanan genç işadamı Halit Karabaşoğlu, eşi Gülhan Hanım ve çocuklarıyla birlikte Şamdan Plus’a konuk oldu.

"Biz hayatı bölüşme konusunda birbirimize bencillik yapmayız"

Halit Karabaşoğlu; Kilis'ten çıkıp İstanbul'da, elektronik eşya ithalatı ve sonra da üretimiyle adını duyuran, ardından Afrika ülkesi Gana'ya gidip orada eğlence sektörünün öncüsü olan genç bir işadamı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde turizm yatırımları da olan ve Türkiye'nin ilk organik otelini açmaya hazırlanan Karabaşoğlu, eşi ve çocuklarıyla Şamdan Plus'a konuk oldu. Halit Karabaşoğlu, iş hayatındaki gelişmelerle birlikte gelecek planlarını anlatırken eşi Gülhan Hanım da evliliği, çocuklar ve aile yaşantıları hakkında sorularımızı yanıtladı.

Halit Bey önce sizi tanıyabilir miyiz?
Halit Karabaşoğlu: Kilis'te köklü bir ailenin son kuşağıyım diyebilirim. İstanbul'da büyüdüm. Çünkü hem beyin hem de ticari anlamda hacmimizi büyütecek bir yaşam ve gelişim alanıydı İstanbul. Türkiye'nin ilk elektronik eşya ithalat ve üreticilerinden babam işadamı Coşkun Karabaşoğlu'nun merkezi iş etkileşimleri için de önemli bir ana duraktı İstanbul. Dolayısıyla ailemiz Kilis'in köklü, İstanbul'un da geniş ailelerinden biri olarak kuşak gelişimi yaşadı. İstanbul Üniversitesi'nde aldığım işletme eğitimi sonrasında ABD'de aynı alanda ihtisas yaptım.

İş hayatına ne zaman, nerede ve hangi sektörle başladınız?
H. Karabaşoğlu: Aslında bir nebze aile mesleğini geliştirme çabasıyla ilgi alanlarımı belirledim. Ancak eğitim dönüşü girdiğim internet üzerinden elektronik ürünler ithalatı bir dönüm noktası oldu benim için. Babam Coşkun Bey zaten piyasanın hatırı sayılır bir ekonomi oyuncusuydu. 1999 yılında birlikte başladığımız VCO ve DVD ithalatında kendisi üretim bandını ben de AR-GE mekanizmasını üstlendim. Elektronik sektöründe yeterince büyüdükten sonra yeni milenyumla birlikte turizm yatırımlarıyla ilgilenmeye başladık. Benim özel ilgi alanıma giren bu sektörde büyüme kararımız da böylece başladı. İlk yatırımımız KKTC'de butik otelcilikti. Ardından çağın iklimi bu sektörün büyük oyuncuları arasına girmeye zorladı bizi. İyi ki de öyle olmuş. Aile olarak bir hayli artı değer ürettiğimizi söyleyebilirim bu alanda. Türkiye'de turizm yatırımı yapmadık bugüne kadar. Ama artık o da şart oldu...

Gana'da iş yapmak nereden aklınıza geldi?
H. Karabaşoğlu:
Beni, benimle çalışanlar ve yakın çevrem 'proje geliştirme adamı' olarak tanır. Açıkçası Afrika pazarının neredeyse tüm dünyada çekimser alan olarak algılandığı bir dönemde agresif yatırımlarla işler bir alan oluşturabileceğimizi düşündük. Benim bireysel olarak pazara ilgim sadece iş anlamında değildi elbette. Öncelikle ülkenin Başkan Yardımcısı'yla bir dostluğumuz oluştu. O dönem şu an da başkanı olduğu partinin 2. kişisiydi. Biz Londra'da tanıştıktan 6 ay sonra Başkan öldü. Beyefendi de ülkenin başkanı oldu. Bir hayırlı olsun ziyaretinden sonra ülkenin ihtiyacı olan yatırım açığını samimiyetle gördük.

Gana'da ilk işiniz neydi, neden bu işi seçmiştiniz?
H. Karabaşoğlu:
Doğrusunu söylemek gerekirse Gana'ya aslında turizm ve enerji için gittik. Ama gittiğimizde baktık ki 35 milyonluk bir ülkeyle karşı karşıyayız. Dünyayı yeniden keşfetmeye gerek yok. Eğlence sektörünün gelişmiş ülkelerdeki durumu belli, gelişmekte olanlardaki belli, 3. dünya ülkelerindeki belli; baktık burada bu sektör yok ve yatırıma karar verdik. Bu işi o kadar çok içselleştirdik ki mesela enerji işinde 50 megawatt güneş enerji lisansımız hala duruyor. Onu da bir kenara koyamayız elbet. Her an başlayacak durumdayız.

Gana'da eğlence sektörünün ilk oyuncusu oldunuz yani...
H. Karabaşoğlu:
Öncelikle tüm Afrika ülkeleri gibi Gana'da da futbola ilgi çok büyük diyebiliriz. Ülkenin yüzde 50'si, İngiltere Premier Lig'deki ilk 10 takımın futbolcularını neredeyse eşleriyle birlikte ismen sayabiliyor. Futbolu bir eğlence sektörü olarak kabul edip, yatırıma girme kararı aldık. Eğlence konusunda ülkeye ilk biz girdik ve bizim ardımızdan 17 uluslararası firma daha girdi. Ama Türk ve en büyük girişimci biziz. Markamızın ismi 'Safaribet'. Öyle ki Safaribet bizde peçeteye Selpak denmesi gibi bir realite oldu ülkede. Yeni bir yer açıldı mı "Safari gibi bir yer açılmış" diyor insanlar. Eğlence ve sosyalleşme sektörüne ismini vermiş oldu Safaribet.

Gana'da hangi işleri yapıyorsunuz, bu işlerinizi biraz anlatır mısınız?
H. Karabaşoğlu:
Eğlence sektöründe varız. Enerji ve turizm bizim zaten uzmanı olduğumuz diğer alanlar. Ama ülkenin kaderi için önemli olan bir ulusal piyango girişimi var. Gana'nın ilk milli piyangosunu devletle ortaklaşa gireceğimiz bir sistem içinde 2017'nin ilk çeyreğinde hayata geçiriyoruz.

Gana modelini taşıyacağınız diğer ülkeler hangileri?
Karabaşoğlu:
İnşallah yıl bitmeden Kenya, Tanzanya ve Uganda'da olacağız. Dediğim gibi bu ülkelere biz özellikle davet edildik. Sonra bütün Afrika ve Avrupa'ya geliyoruz. Bir Nijerya ve Güney Afrika kalıyor. Nijerya neredeyse Afrika'nın yarısı kadar büyük bir ülke. O pazarda olmak zorundayız. Bunları tamamladıktan sonra Avrupa'ya geliyoruz. 2020'de de inşallah İngiltere veya Kanada'da borsada gongumuzu çalmayı düşünüyoruz. Afrika'da olmak zor, bu yüzden Afrika'dan büyüyerek çıkmak ilgi çekici bir iş olarak görünüyor tüm dünyada...

Amerika'da da bir iş girişiminiz varmış...
H. Karabaşoğlu:
Yiyecek konusunda seçeneği bol bir ülkeyiz. Toplum olarak geliştirdiğimiz tatların da benzeri yok dünya üstünde. Dedik ki bize özgü bir tüketim lezzeti olan 'Islak Burger'i Amerika'ya taşıyabilir miyiz? Çünkü orası fastfood kültürünün ana toprağı... Kaliforniya'da 'In&Out' diye bir marka var. Biz markanın tarzını beğendik. Mönümüzde mesela 5 hamburger çeşidi var. Birisi bildiğiniz buradaki wetburger, yani ıslak hamburger. Son 6 aydır bir kamyon dükkanla gezip insanların beğenisini ölçüyoruz. İlk dükkanımızı 2017'nin başında New York'ta, kalan 10 dükkanımızı da Los Angeles'ta açacağız.

Biraz da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ndeki yatırımlarınızdan söz edelim...
H. Karabaşoğlu:
Adaya girişimiz 2003 yılıdır. 5 yıl kadar butik otel yatırımları ve Ar-Ge çalışmalarıyla ilgilendik. 2008 yılında KKTC'de 400 küsur yıllık Türk hakimiyetini özetleyen ihtişamlı bir otele imzamızı attık. Girne Savoy, neredeyse adanın ilk luxury yatırımlarının ilkiydi. Ülkenin hem bizde hem de dünyada daha bilinir hale gelmesiyle yanlış bir yatırım olmadığını anladık markamızın. Ve genişleyen KKTC turizmi ve ekonomisiyle birlikte büyüdük ve erişim/istihdam alanımızı bir hayli genişlettik.

Girne'de bir otel daha açacakmışsınız, bu otel, nerede ve nasıl bir konseptte olacak?
H. Karabaşoğlu:
Böyle önemli kentte lisansını alabilmiş, iznini çıkarmış bir marina yoktu. Ama şimdi var. Aldığımız izinle birlikte Girne'nin dünya çapındaki yatırımı sayabileceğimiz Savoy Grand Otel kendi marinası olan entegre bir resort yatırımı olacak. Hacmi kadar etki alanı da büyük olan bu yatırımla KKTC turizminde bir eşik daha atlanacak. Bodrum marinasına demirleyen birçok potansiyel müşteri artık Girne'de misafirimiz olacak. Tesis ve sosyal alan olarak turizmin majör kalemlerinden birinden bahsediyoruz artık. 400 süit odadan oluşan bir otel. Akdeniz için de dünya için de bir hayli iddialı...

Türkiye'de yatırımlarınız veya yatırım planlarınız var mı?
H. Karabaşoğlu:
Turizmi çok sevdik. Ülkemizin en önemli gelir kaynaklarından sayıyoruz bu bacasız endüstriyi. Türkiye'de henüz gelişmemiş bir sektör olan organik otel işletmesinde ihtisaslaşacağız.

Biraz da özel hayatınızla ilgili konuşalım. Önce eşinizle tanışma ve evlenme hikayenizi dinleyebilir miyiz?
H. Karabaşoğlu:
Daha bir yıl önce tanışıp evlenmişiz gibi hissediyorum. Mutluluk, Allah'a bin şükür böyle taze tutuyor ortak yaşamı. Ben geleneklerine çok düşkün bir aileden geliyorum ama bu ailenin görücü usulü olmadan evlenen ilk üyesiyim. Eşimle 90'lı yılların sonunda Silivri'de yazlık ortamında tanıştık. Açıkçası ilk görüşte tutulma hali. Masal gibi. Ama uğraştıran bir masal. Popüler bir genç olmama rağmen bunu hiç kullanamadım eşimin nezdinde. Çok uğraştırdı beni. Çok koştum peşinden. Ve sonu olmayan bir mutluluk hattına girdik. Dedim ya, dün gibi...

Bu arada nerede yaşıyorsunuz? Gana'da değil herhalde...
H. Karabaşoğlu:
İşim gereği zamanımın çoğunu yurtdışında geçiriyorum. Ama bu insanı ayrı düşürmüyor sevdiğiyle. Eşim benim en iyi seyahat arkadaşım. Onunla dünyayı keşfediyor olmak, iş arasında evlilik kurumunu diri tutmak büyük bir keyif. İstanbul'da yerleşik düzenimiz var, şehrin biraz daha kıyısında, çocukların rahatlıkla büyüyebileceği bir müstakil alanda yaşıyoruz. Doğa bizim için vazgeçilmez bir gereksinim. Ama sosyalleşme de öyle. İstanbul, bizi biz yapan büyülü bir kent. Çok ayrı kalacağımızı düşünmüyorum bu yüzden...

Yoğun bir iş temponuz var, evinizi, eşinize ve çocuklarınıza yeterince zaman ayırabiliyor musunuz?
H. Karabaşoğlu:
Zaman elbette çok değerli. Ama o takvimi değerli kılan şey de sevgi. Benim önceliğim iş gibi görünse de ailemin yerini alabilecek hiçbir şey yok. Tamam, yerimde duramıyorum, oturamıyorum, elektronik işi yaparken de, turizm yaparken de biraz daha fazla iş geliştirme isteğim oldu hep. Oturmak bana göre değil. Belki bu yüzden küçük hasretlerimiz olmuştur ama birbirimizi çok özlemek gibi gereksiz bir ekstramız asla olmamıştır, şükür. Özleyeceğine birlikte yürü, bu kadar basit!

Gülhan Hanım biraz da sizi tanıyalım, çalışıyor musunuz veya çalışmayı planlıyor musunuz?
Gülhan Karabaşoğlu:
Annelik dünyanın en değerli işi bana göre. Bir evi yönetebilmek de ustalık isteyen bir şey. Ama bunları meslekten sayamayız değil mi? Bunlar tatlı uğraşlar ve ürettiğiniz artı değeri çok önemli. Çocuklar ve eşim benim önceliğim. Ama birey olarak eğitimini aldığım tekstil tasarım konusunda da boş durmak gibi bir niyetim yok. Güzel Sanatlar Fakültesi'nde aldığınız estetik ve ahlaki eğitim çevrenizi olduğu kadar ürettiklerinizi de değerli kılmak üzerine. Ben de baba işim olan tekstil sektöründe bu yetenek ve birikimlerimi değerlendirmeye başladım. Çizim, kumaş ve renk tasarımı alanında kariyer yolum var. Yürümeye başladım da. Efe ve Necla Ela da bu anlamda hayal gücü en geniş iş ortaklarım. Evlatlarımla aynı yoldayız...

Yoğun çalışan bir eş ve iki çocukla hayat nasıl gidiyor?
G. Karabaşoğlu:
Sorumluluklarımız eşdeğerde. Çocuklarımıza istedikleri ve hak ettikleri bir geleceği sağlamak için eşimle birlikte elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Bu sorumluluk ve zaman paylaşımını da beraberinde getiriyor. Bir zorluk olarak görüp yakınmaktan ziyade, eğlenceli bir şekilde birlikte büyüyen güzel bir aileyiz. Çok şükür, hayatımı ve bana getirdiği tüm değerleri seviyorum...

Evden ve çocuklardan arda kalan zamanlarda neler yapıyorsunuz?
G. Karabaşoğlu:
Bahsettiğim kariyer yolunu bir kenara koyarsak, seyahat zaten çok sevdiğimiz bir şey aile olarak. Bunun yanı sıra kişisel gelişim alanına da ilgim var. Yoga gibi fiziki ve fikri gelişim alanlarında bir hayli mesafe kat ettim. Sanırım eşimi de kattım bu kişisel gelişim hattına. Zamanımız birlikte değerleniyor sonuç olarak...

Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır derler, siz de eşininiz başarısında katkınız olduğunu düşünüyor musunuz?
G. Karabaşoğlu:
Halit çok samimi ve hayatı da lafı da dolandırmadan yaşayan bir insandır. Onun için aldığı her ödül ve kat ettiği her mesafe beraberinde ortak bir mutluluğu da getiren apoletlerdir. Eşim, enerjisini doğru kullanan bir insan. Benim o enerjideki desteğim elbette kaçınılmazdır. Biz hayatı bölüşme konusunda bencil davranmayız birbirimize. Başarıları da, üzüntüleri de, yenilgileri de, zaferleri de adil olarak bölüşürüz aramızda. Onun için başarı olan her şey benim için, benim için ödül olan her şey onun için de aynı değerdedir...

Ailece bir arada olduğunuzda neler yaparsınız?
G. Karabaşoğlu:
Öncelikle çocukların olmazsa olmazları var. Sosyalleşme alanlarına çok dikkat ediyoruz. Birlikte büyümeye, öğrenmeye ve anlamaya çalışıyoruz. Halit, dünyanın en önemli iş toplantısında da olsa çocuklarımızın eğilimlerine değer katmak için koşar gelir her yerden. Ayda iki kez ortaklaşa katılırız ebeveyn etütlerine. Elbette evimizde çok mutluyuz. Ama seyahatlerimiz de çok değerlidir. Londra, Güney Fransa, Kaliforniya, Los Angeles, Uzakdoğu sıklıkla gittiğimiz nefes alanlarıdır. Kimi zaman baş başa ama çoğunlukla ailecek değer katarız ömrümüze. Evde ya da dışarıda, hiç fark etmez...

Herhangi bir dernek veya vakfa üye misiniz veya destek veriyor musunuz?
H. Karabaşoğlu:
Birçok sosyal sorumluluk projesinde yer almaya çalıştım. TEMA'dan ÇABA Derneği'ne kadar birçok sosyal inisiyatifin mutluluk üretiminde olmaya özen gösterdim. Ata toprağım Kilis'e olan borcumu, İstanbul Kilis Vakfı'nın yönetim kurulu üyesi olarak ödemeye çalışıyorum. En büyük hayalim ülkemize mülteci olarak gelen Suriyeli çocukların Suriyeli değil Türkiyeli olarak hissetmesini sağlayabilmek. Türkiye'nin dünyanın en gönülden sosyal projesini gerçekleştirip bu insanları hayata dahil etmesini sadece alkışlamakla değil, taşın altına elimizi koymakla da yükümlüyüz.

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanmış aydınlatma metnimizi okumak ve sitemizde ilgili mevzuata uygun olarak kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak için lütfen tıklayınız.