Fadik Sevin Atasoy: ''Garanticilikten çıktım risk almayı seçtim''

“Tüketen değil, yaratmaya odaklı bir yaşam biçimini seçtim” diyen ve daha yaratıcı olmak için büyük bir risk alarak Türkiye’deki kariyerini bırakıp 10 yıl önce Los Angeles’a taşınan Fadik Sevin Atasoy, şimdilerde hem ingilizce hem türkçe yazdığı ve oynadı

Fadik Sevin Atasoy: ''Garanticilikten çıktım risk almayı seçtim''

RÖPORTAJ: NAZAN ORTAÇ nazan.ortac@sabah.com.tr
FOTOĞRAFLAR: SERHAT HAYRİ
SYTLING: BADE ÇAKAR bade.cakar@sabah.com.tr
SAÇ: AKIN ÜNAL
MAKYAJ: DAMLA ÇAKIR / BOBBI BROWN
FOTOĞRAF ASİSTANI: UĞUR SARIDURAN
MEKAN İÇİN DADA SALON KABARETT'E ÇOK TEŞEKKÜR EDERİZ

Türkiye'nin seçkin tiyatro çevresi içinde büyümüş ve yeteneğiyle kendini defalarca kanıtlamış olmasına rağmen Fadik Sevin Atasoy, 10 yıl önce İstanbul'daki evini kapattı, tüm eşyalarını dağıttı ve elinde kalanları 'Kırmızı Bavul'una doldurarak, yeni bir maceraya yelken açmak için Los Angeles'ın yolunu tuttu. Dünya film ve tiyatro sektörünün mabedi konumundaki bir kentte, bir 'nobody', yani 'hiç kimse' olmayı göze aldı. "10 sene önce kendi tutkumun peşine düşme kararı verdim; tüketmeyi bırakan ve yaratmaya odaklı bir yaşam biçimini seçtim. Garanticilikten çıkıp, bilinmeyen üzerine, risk almak üzerine kurulu bir tercih bu" diyen Fadik Sevin Atasoy, orada yeni 'Fadik'ler keşfetmiş. Şimdi eskisinden çok daha donanımlı. Hem yazıyor (üstelik İngilizce ve Türkçe yazıyor) hem de oynuyor. Tek kişilik, müzikal tarzdaki oyunu 'Muse' ile yakaladığı uluslararası başarı da, bunları şahane bir şekilde yaptığını gösteriyor. Şamdan Plus için Dada Salon Kabarett'e bir araya gelip, muhteşem bir fotoğraf çekimi yaptığımız Fadik Sevin Atasoy ile tüm bu serüveni konuştuk...

Hala Amerika-Türkiye arasında mekik dokuyor musunuz? Yoksa artık tamamen Türkiye'de misiniz?
Amerika ve Türkiye arası mekik dokumaya devam ediyorum. İki ülkede de devam eden projelerim var, buna bağlı olarak iki ülke arasındaki kalış sürecimi belirliyorum. Araya başka ülkeler de giriyor. Mesela şu an oynadığım 'Muse' oyunu için ağustos ayım Birleşik Krallık'ta geçti. Ekim ve kasımda Türkiye'deydim, aralıkta oyunu tekrar Los Angeles'te oynuyorum.

Amerika tecrübesi size neler kattı ve katmaya devam ediyor?
Benim için çok iyi bir tecrübe alanı. Her yeni gün beni daha da geliştiriyor. Çok uluslu bir yerde yaşamak başlı başına tüm dünyadan insanlarla birebir iletişim halinde olmayı getiriyor. Sinema ve tiyatro alanında endüstrinin en önde gelen ülkelerinden biri olması da mesleki anlamda uzmanlık sahibi olmamı sağladı. Ben sadece bir oyuncu olmadığımı, senarist ve yazarlık yeteneğim olduğunu Amerika'da keşfettim. Bunun üzerine hem UCLA hem de Edgemar Center For the Arts'da eğitim aldım ve bence meslek hayatıma bir altın bilezik daha eklemiş oldum. Sektörün en önemli unsurlarından biri olan network ağımı genişlettim. Amerikalı meslektaşlarımla iletişim halinde olmak sektörün nereye doğru ilerlediği hakkında hemen her gün güncel bilgi halinde olmamı da sağlıyor.

Mesela orada çalıştıktan sonra ve Türkiye'deki çalışma koşullarına adapte olmakzor mu?
Yer yer zor. Ben Batı'nın organize ve disiplinli olma halini çok seviyorum. Annem ve babam konservatuar mezunu ve hocaları Alman olduğu için beni mesleki anlamda Alman disiplini ile yetiştirdiler. Bunu da Türkiye'de tiyatro yaparken yaşayabildim. Aynı özeni maalesef TV setlerinde yaşayamamıştım ve bu beni çok mutsuz etmişti. Los Angeles'te Amerikan yapımı 'The 6th Degree' sinema filmi çekerken tiyatro disiplininin aynısını film setinde bulabilmiş olmak, bu işin bu şekilde de yapılabileceğinin göstergesi oldu benim için. Sizinle fotoğraf çekimi yaparken de fark etmişsinizdir; iş bitmeden ara vermedim. Oyalanmayı sevmiyorum, iş benim için sosyalleşme alanı değildir. İş biter ve ben iş arkadaşlarımla vakit geçirmekten keyif alabilirim.

Peki, en majör farklılıklar neler?
En majör farklılık; birincisi, sette sigara içilmesi ve mekanların sigara kokması beni zorluyor. İkincisi, maalesef organizasyon sorunsalımız hala mevcut.

Bir 'Kırmızı Bavul'la yola çıktığınızı söylediniz... Nedir 'Kırmızı Bavul'un hikayesi?
'Kırmızı Bavul', benim kendi içinde doğalından gelişerek şekillendirdiğim bir yaşam biçimi. Kişisel bir devrimin ilk adımı. Bir yaşam felsefesi ve benim prensiplerimin temel objesi. Bundan 10 sene önce kendi tutkumun peşine düşme kararı verdim; tüketmeyi bırakan ve yaratmaya odaklı bir yaşam biçimi. Garanticilikten çıkıp, bilinmeyen üzerine, risk almak üzerine kurulu bir tercih. Bununla bağlantılı olarak sadece iş yaptığım yerlerde yaşama kararı aldım. Bu sebeple İstanbul'daki mevcut tüm eşyalarımı ihtiyacı olanlara bağışlayıp, kırmızı bavuluma sığacak kadar eşya ile maksimumda minimal bir hayat tarzı seçip, evsiz ve mobilyasız altı sene boyunca Berlin, New York, Roma, Edinburgh ve en son Los Angeles olan bir rota üzerinde tiyatro ve film alanında işler yaptım ve yaşadım. Bu süreç içinde 'Kırmızı Bavul', Los Angeles'te 'RedCase' adlı bir yapım şirketine dönüştü. 'Kırmızı Bavul'un içinden bir düzine eser doğdu. Alfa Yayınları'ndan basılan kitabım, ocak ayı itibariyle Storytel'de benim okuduğum bir sesli kitap olarak dinleyici ile de buluşacak. Yazarlığını ve oyunculuğunu üstlendiğim 'Muse' tiyatro oyunu, 2020'de yönetmenliğini yapacağım 'Jülyet'in Yolculuğu' isimli kısa film ve yakında provaları başlayacak olan 'Kırmızı Kabare'... 'Kırmızı Bavul'; bir bavul dolusu proje benim için. Ve bu bavulun içinde daha neler var, zaman içerisinde hep birlikte keşfetmeye devam edeceğiz.

Bu serüven sizin kişiliğinizi ne yönde değiştirdi?
Vizyonumu genişletti diyebilirim. Bir de tabii ki kendim ile olan bağımı kuvvetlendirdi. Oyuncu olarak ise uluslararası bir noktaya taşıdı beni.

'Muse' isimli oyununuzla gündemdesiniz... Nasıl bir oyun/müzikal 'Muse'? Hikayesi nedir?
'Muse', tek kişilik müzikal tarzda bir oyun. 70 dakika ara vermeden, canlı piyano ile sahne üzerinde oyunculuk, şarkı ve dans performansı sergilediğim bir oyun. 'Sanat Gezegeni'nden dünyaya gönderilen bir esin perisi 'Muse'. (Latince esin demek. Müze, müzik kelimelerinin kelime kökü 'Muse'dir.) Öncelikle Tolstoy, Shakespeare ve Da Vinci olmak üzere ustalara ilham vermek için görevlendirilmiş. Lakin 'Muse', ustaların kadın karakterleri tasvirlerinden ve onlara biçtiği finallerden rahatsız olmuş ve ustaların işlerine müdahale etmiştir. Bunun üzerine ustalar onu mahkemeye şikayet etmişler. Oyun, 'Muse'nin mahkeme karşısında neyi, niçin yaptığın savunması üzerine kurulu. Seyirci jüri konumunda. Muse'nin yaratmak istediği versiyonları ise müzikal olarak sergiler. Muse'nin de kendisi için istediği bir final var. Acaba ona bir sanş daha verilecek mi?

Siz 'Muse'ü yazarken nelerden ilham aldınız?
'Muse'nin sanki kendisi geldi de yazdırdı duygusundayım çoğu zaman (gülüyor).

İlk kez Edinburgh'de sahnelediniz... Nasıl geçti? Bir Türk'ün İngilizce yazıp, oynaması nasıl etki yarattı? Ardından İstanbul'da da sergilediniz oyunu... Burada nasıl tepkiler aldı?
Evet, oyunu İngilizce olarak yazdım ve oyun ilk defa Los Angeles Edgemar Center For The Arts Tiyatrosu'nda Chez Rae Adams'in yönetmenliğinde prömiyer yaptı. Amerika'da takdir görüyor oyunum ve çok seviliyor. Evrensel bir cümle yakalamış olmak da beni mutlu ediyor. Sonra oyunu Türkçe'ye çevirdim. Türkiye rejisini ise Erdal Beşikcioğlu üstlendi. Ankara'da kendisinin kurucusu olduğu Tatbikat Sahnesi'nde Türkçe prömiyer yaptıktan sonra, Edinburgh Fringe Festivali'nden ortak yapım olarak davet aldık ve yine İngilizce olarak 9 oyun Birleşik Krallık'ta sergiledim. Edinburgh basınından The List ve Wee Review'da oyuncu ve yazar olarak aldığım övgüler beni gururlandırdı. Edinburgh muazzam bir deneyim oldu hepimiz için. 1 Ekim doğum günümde ise Zorlu PSM'de İstanbul prömiyerini kapalı gişe olarak yaptık. Seyirci çok sevdi oyunu. 20 ve 21 Kasım'da Ankara Tatbikat Sahnesi'nde olacağız. 1 Aralık'ta Zorlu PSM'de, 2 Aralık'ta İstanbul Duru Tiyatro'da, 14 Aralık'ta ise tekrar Los Angeles'te oynuyorum. Sonrasında yeniden İstanbul-Ankara merkezli olmak üzere Berlin, Paris, Londra, New York, Kopenhag ve Moskova turnemiz olacak. Anadolu'ya da turne yapacağız. Türkiye'de Türkçe, yurtdışında ise İngilizce oynamaya devam edeceğim.

Tiyatro sahnesinde kendinizi nasıl hissediyorsunuz? "Tiyatro, oyuncunun er meydanıdır" sözü doğru mu?
Kesinlikle er meydanı. Tiyatro sahnesinde ailemle birlikteymiş duygusunu hissediyorum. Sahnede olmak kendimi en rahat, en güvenli hissettiğim yer. Malum annemin ve babamın Devlet Tiyatrosu oyuncusu olması nedeniyle benim çocukluğum tiyatro kulislerinde geçti. Kuliste sandalyeler birleştirilir üzerine uzanırdım ve üzerime de kostümle yorgan yaparlardı. Ben ninni yerine sahnedeki oyuncuların repliklerini dinleyerek uykuya daldığımı bilirim. Tiyatro benim büyüdüğüm yer, tiyatro benim anadilim, baba ocağım.

Aslında bir nevi 'sahneye doğmuşsunuz'... Anneniz Emel Göksu, babanız merhum Sönmez Atasoy... Başka bir iş yapma şansınız var mıydı sizce?
Vardı tabii. Başka işler yapmayı denedim ama sadece denemiş olmak için ve bir kez daha anladım, oyunculuk ve oyun yazarlığı beni en mutlu eden şeyler.

Peki, hiç düşünüyor musunuz; oyuncu olmasaydım, ne olurdum diye? Gönlünüzde yatan başka bir aslan var mıydı?
Ben kendimi hikaye anlatıcısı olarak görüyorum, oyunculuk da buna hizmet eden bir tür dolayısıyla. Dünyaya bin kere gelsem yine yazar, oyuncu ve tabii bir de yönetmen olmak isterim.

4 yaşında başlamışsınız oyunculuğa... O yıllara dair neler hatırlıyorsunuz? Nasıl bir çocukluk yaşadınız? Oyunculuk, okul başarınızı nasıl etkiledi?
Çocukluğum turnelerde, kulislerde son derece hareket halinde, yaratıcı ve renkli geçti. Tabii sonra okul sırasına beni hapsedince adaptasyon zor oldu. Çocukluğumda maalesef hep farklı olan, hep aslında bir nevi azınlık ve dışlanan olarak kaldım ben. Diğer anne babaların eve döndüğü saatlerde benim annem babam çalışmaya giderdi. Farklıydık biz, yaşama bakışımız, sorgulayışımız. O yüzden ben ne zaman tiyatrodan içeri girsem ve oyunculuğu bir meslek olmaktan öte, benim gibi bir yaşam biçimi olarak gören ustalarım ya da dostlarımla bir araya gelsem, vatanıma kavuşmuş gibi hissediyor ve işte ancak o zaman yalnız olmadığımı hissedebiliyorum.

Yetenek genetik mi, çok çalışmak ve beslemek gerekiyor mu?
Oyunculuk bence yüzde yüz yetenek. Yüzde yüz prensipli olmak, yüzde yüz disiplinli ve etik olmak. Yüzde yüz entelektüel birikim, yüzde yüz de çalışkan olmak.

Hayran olduğunuz, öykündüğünüz oyuncular kimler?
Oyunculuğun çok özgün olduğuna inanıyorum. Metot ise mevcut sistemler içerisinden yapılan sentez sonucu kişinin kendi keşfi olan bir metot olmalı. Bu yüzden kimse gibi olmak istemedim, sadece kendim gibi olabilmenin, oyuncu olarak en gerçek olan halimi bulabilmenin peşindeyim. Ama kariyer yönetimi, şöhreti doğru kullanabilme biçimi, etik vb. gibi teknik konularda takdir ettiğim kişiler var. Mesela Audrey Hepburn kariyerini en doğru noktaya evirebilmiş bir şöhrettir. Yasadığı gibi hizmet ederek, tertemiz ayrıldı bu dünyadan. Meryl Streep kariyerini yeteneği üzerine kurmuş ve hiçbir zaman güzelliğini pazarlayan bir oyunculuk yolunu seçmemiştir. Bizde ise oyunculardan Haluk Bilginer, Erdal Beşikçioglu ve Murat Daltaban, tiyatro sanatını birinci planda tutmuş, maddi manevi yatırımlarını bu alanda yapmaktalar. Çok takdir ediyorum kendilerini. Nuri Bilge Ceylan, sinemasını kendi prensipleri üzerine kurmuştur ve istikrarlı. Yıldız Kenter ustamızdır. Kendini sanatına adamıştır. Keza Gülriz Sururi, Ayten Gökçer ve hocamız Cüneyt Gökçer, müzikalin ne olduğunu Türkiye'de yerleştiren isimlerdir. Daha ismini burada sayamadığım ustalarımız var ve tabii ki benim için iki önemli üstadım; tiyatro etiğini bana öğreten annem ve babamdır.

Sizi ekranlarda görecek miyiz? Dizilerde oynar mısınız yeniden?
Oyuncu olarak senaryo, yönetmen ve yapımcıya inandığım her işte varım. Mecra seçmiyorum. Bu sezon okuduğum projeler beni heyecanlandırmadı maalesef ama TV'de doğruluğuna inandığım ve beni tatmin edecek bir teklif gelince kabul ederim.

Şarkı söylemeyi de çok seviyorsunuz; ileride albüm yapma ya da sahnede sadece şarkı söyleme gibi hayalleriniz var mı?
Cüneyt Gökçer'in öğrencisiyim ve ondan müzikal eğitimi aldım. Evet, bir müzikal oyuncusuyum, hem Türkiye hem de yurtdışında müzikal prodüksiyonlarda oyuncu olarak görev alma şansım da oldu. Keşanlı Ali Destanı, Rock on Broadway, Kulhanbeyi Müzikali, Carmen Müzikali, Üç Kuruşluk Opera gibi... Ama şarkıcılık ve müzikal oyunculuğunu ben farklı meslekler olarak görüyorum. Müzikal oyunculuğu bir karakterin repliklerini notalar ve müzik aracılığıyla aktarma prensibine dayalıdır. Şarkıcı ise kişi ya da yarattığı 'sahne kimliği' olarak, bestecinin duygularını şarkı ile ifade eder, onu yorumlar. Şarkıcı, yani 'Fadik' olarak şarkı söylemeyi bir meslek olarak seçseydik alt yapımı bunun üzerine kurardım ama ben bunu seçmedim. Ben oyuncu olarak karakterin anlatımını şarkı ile ifade etme yolunu, müzikal oyunculuğunu seviyorum ve bu üslupta ilerleyeceğim. Kabare tarzı ise şarkıya en çok yer veren anlatım biçimi. Dolayısıyla evet, daha çok şarkılı anlatım biçimi olacak yakın gelecekte (gülüyor).

Özel hayatınız nasıl gidiyor bu süreçte? 'Kırmızı Bavul'lu bir gezgin olarak bir yere yerleşip, çoluk çocuğa karışmak gibi planlarınız var mı?
Sevgiye, sadakate, aile olmaya inanan biriyim ama enstitü olmaya karşıyım. 'Kırmızı Bavullu Fadik' olarak ömrüm yettiği sürece yaşamak arzusundayım. Bu yolda bana eklenip, yoldaş olmak isteyen o kişiye ise kalbim ve kollarım açık.

Farklı projeleriniz var mı?
Bahsettiğim bir bavul dolusu projeye ek olarak bir de sosyal sorumluluk projem var. 'Muse' oyunumdan ilham alarak yarattığım uluslararası bir sosyal sorumluluk projesi. İlk ayağını Danimarka Kültür Enstitüsü'nün katkılarıyla Ankara'da başlatıyorum, 'Esin Perim Benim' adlı sosyal sorumluluk projesinin ilk atölye çalışması her yaştan kadına açık ve ücretsiz bir çalışma. Olumlama teknikleri ile kadınların güçlerini keşfetmeye dayalı bir çalışma olacak. Ben aynı zamanda Yoga Works sertifikalı bir yoga terapisti olduğum için bedene dayalı özel bir çalışma da yaptıracağım. Dolayısıyla beden terapisinin de içinde yer aldığı bu etkinlikte olumlama tekniklerini, sertifikalı uzman bir eğitmen ve yine bir yoga terapisti meslektaşımla birlikte atölye çalışmasında yürüteceğiz. 23 Kasım'da Ankara'da Büyülü Orman Kişisel Gelişim Merkezi'nde gerçekleşecek bu etkinlikle ilgili tüm bilgileri ve oyunun turne tarihlerini Fadik Atasoy Instagram hesabımdan öğrenebilirsiniz.

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanmış aydınlatma metnimizi okumak ve sitemizde ilgili mevzuata uygun olarak kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak için lütfen tıklayınız.