
"İnsanlarla temas içinde olmayı seviyorum"

"İnsanlarla temas içinde olmayı seviyorum"

Röportaj: Bade ÇAKAR bade.cakar@sabah.com.tr
Fotoğraflar: Canan YETİŞTİ SATKIN
Zeynep Selvili Çarmıklı, sizi bir bakışı ve gülüşüyle iyi hissettirebilen ender insanlardan biri. O kadar doğal bir duruşu ve içten davranışları var ki, pozitif enerjisinden etkilenmemeniz imkansız. New York'ta psikoloji eğitimi alan, şu an 'Mindfulness' (Bilinçli Farkındalık) ve öz-şefkat üzerine çalışmalar yapan Zeynep Selvili Çarmıklı'nın en büyük isteği araştırmalarını, öğrendiklerini ve bildiklerini başkalarıyla paylaşabilmek... Youtube videolarıyla bu paylaşımlarını gerçekleştiren Zeynep Hanım'ın hayatındaki diğer yeni heyecanlar ise, üzerinde çalıştığı kitabı ve evliliği... Ekim ayında, iki yıldır birlikte olduğu mimar Kerim Çarmıklı ile hayatını birleştiren Zeynep Hanım, eşi Kerim Bey için ise "Ben kendimden umudu kestiğim zamanlarda bile benden umudu kesmiyor. 'Ben yanındayım' diyor ve sen arkanda bir ordunun gücünü hissediyorsun" diyor. Yeni heyecanlarla dolu hayatını konuşmak için Zeynep Hanım ile evinde buluştuk. Hem çok keyifli bir çekim hem de samimi bir söyleşi gerçekleştirdik.
"İnsanlarla temas içinde olmayı seviyorum"

Yaşamınızda yepyeni ve heyecan verici bir döneme girdiniz. Yeni evliliğiniz, kariyeriniz ve üzerinde çalıştığınız kitabınızla eminim oldukça yoğunsunuzdur. Bir de size soralım, nasıl bir dönemdesiniz?
Zeynep Selvili Çarmıklı: Üretken, yoğun, zaman zaman stresli, bir o kadar da keyifle geçen bir dönemdeyim. Eminim dönüp baktığımda bu zamanları, "çok güzel günlerdi" diyerek özetleyeceğim. Jean Paul Sartre'ın çok sevdiğim bir sözü vardır; "Yaratılmayı bekleyen dokunulmamış bir gelecek var" diye... İşte tıpkı öyle bir dönem benim için bu dönem. Dokunulmamış, dupduru bir gelecek var önümde ve bu beni çok heyecanlandırıyor!
Sizi psikoloji bölümüne çeken neydi?
Çarmıklı: Lisedeyken yaz okulu için Georgetown Üniversitesi'ne gitmiştim. Orada, üniversiteye başladığımda kredisinin geçerli olabileceği bir ders almak istedim, seçenekler arasında psikoloji dersi de vardı. Zor bir dönemden geçiyordum, kendimi daha iyi anlarım ümidi ile psikoloji dersini seçtim ve Irvin Yalom ile tanıştım. Bir kitabında, "Yalnızca yara almış iyileştiriciler gerçekten iyileştirebilir" diyordu. Sanırım o cümleydi, o esnada yaralarını iyileştirmekte olan benim mesleki yolumu çizen.
"İnsanlarla temas içinde olmayı seviyorum"

Zor dönemlerinizi derslerinizle atlattınız yani. Eğitiminizi de Amerika'da tamamladınız. Eminim yurtdışında tek başına okumak da çok kolay değildir. O dönemler size neler kattı?
Çarmıklı: Her şeyden önce, hayatıma çok güzel insanlar kattı. Aileniz dünyanın bir ucunda, siz diğer ucunda yaşarken kurduğunuz arkadaşlıklar, günün sonunda ailenizin evine döndüğünüz zaman kurduklarınızdan çok farklı oluyor. Yabancı bir coğrafyada yeni bir aile kuruyorsunuz. Şu anda hala kim varsa yanımda, başım sıkıştığında kimi arıyorsam, mutluluğumu ilk kiminle paylaşıyorsam, en yakın arkadaşım Carolin hariç, hepsi üniversite ve master yıllarımda hayatıma kattığım arkadaşlarım... Yurtdışında okumak ve özellikle de yalnız yaşamak; 18 sene boyunca hiçbir işimi kendim halletmek zorunda kalmadığım bir düzenden, en küçük şeyi bile kendi başıma halletmem gereken bir düzene geçiş yapmak bana kendim hakkımda çok şey öğretti. Nelerin bana tatmin verdiğini, birine nasıl yardım edilir, birinden nasıl yardım alınır, beni en çok neler korkutuyor, en çok neler cesaretlendiriyor, zor zamanlarda kendime nasıl davranırsam daha verimli sonuçlar alıyorum... Bunların hepsini o zamanlar keşfetmeye başladım. Yurtdışında yaşamam kendime güvenmeme vesile oldu; başıma ne gelirse gelsin "bunun da üstesinden gelebilirim" diyebilmeme vesile oldu. Günün sonunda yalnız ve yalnızca kendime hesap veriyor olmak beni, güvenli alanımdan çıkıp, hayatımın sorumluluğunu almaya teşvik etti.
Psikolog olarak, insanlara yardım edebilmek eminim çok güzel bir şeydir ancak başkalarının üzüntülerine ortak olmak yorucu olmuyor mu?
Çarmıklı: New York'ta çalışmaya başladığım ilk zamanlar çok yoruluyordum. Tükenmiştim resmen. Vakalarımı inceleyen süpervizörüme gittim ve "Sanırım ben bu mesleği yapamayacağım çünkü çok etkileniyorum" dedim. Süpervizörüm gülümseyip, "İnsanları acılarından kurtarmaya çalışıyorsun da ondan... Kurtarıcı kimliğini bir yana bırakmayı öğreneceksin zamanla" demişti. O güne kadar işimizin insanları acılarından kurtarmak olduğunu sanıyordum. Halbuki insanların acılarını yok etmeye çalışmak, öğretmenlerini yok etmeye çalışmak demekti. Acı, bizlere çok değerli şeyler öğretebilir eğer izin verirsek...
"İnsanlarla temas içinde olmayı seviyorum"

Gerçekten de çok doğru bir söz...
Çarmıklı: Ruhu şad olsun, bu yüzyılın belki de en etkili psikoloğu olan Carl Rogers çok sevdiğim bir kitabında şöyle diyor, "Eğer izin verirseniz insanlar da bir günbatımı kadar harika olabilir. Ben güneşin batışını izlerken kendi kendime şu sağ köşedeki turunculuk keşke daha az olsaydı demiyorum. Gözlerimin önüne serilmesini hayranlıkla izliyorum sadece." Kimseyi kurtarmak, kimseyi 'tamir etmek' değil bizim işimiz. Bu şekilde hiyerarşik bir düzen yok. Hepimiz acı çekiyoruz. Bu bazen saçma, çoğu zaman çılgın, ne yazık ki de adaletsiz dünyada hepimiz yolumuzu bulmaya, mutlu olmaya çalışıyoruz. Hepimiz de bunun için farklı yollar bulmuşuz kendimize. İşte bu, benim karşımdaki insana tamir edilmesi gereken bozuk bir şey gibi değil, hayranlık duyulması kaçınılmaz olan bir 'günbatımı' gibi bakmama sebep oluyor. Kendine de baktığı müddetçe, kendini ihmal etmeyip bakım verdiği müddetçe, kim yorulur ki günbatımlarından?
'Bilinçli Farkındalık' üzerine çalışmalar yapıyorsunuz. Bundan biraz bahsedebilir misiniz?
Çarmıklı: 'Mindfulness', Batı psikolojisi tarafından yeni yeni tanınmaya başlasa da İslam, Budizm, Taoizm, Hinduizm, Musevilik ve Hristiyanlık da dahil olmak üzere çok sayıda farklı dini inanış tarafından yüzyıllardır ele alınmış bir kavram. Özetle ve basitçe Mindfulness, bir tür bilinç, açıklık ve merak hali. Şu anda burada olma hali. Hayattaki asıl zenginliğin kendimizi iyi hissedebilmek için zorlamaktan ziyade her ne hissediyor ve düşünüyorsak kabul etmek; içinde bulunduğumuz anın, hislerimizin, düşüncelerimizin farkında olmak olduğuna inanıyorum. Çünkü bence, hayatı sürekli olarak kendini iyi hissettirmek için yollar aramaktan ibaret olan biri, muhakkak kendi deneyimlerinin bir kısmını engelliyordur. Belli duyguların kabul edilemez olduğunu düşünen biri, kendine ait bazı parçalarını mutlaka inkar ediyordur. Mindfulness becerileri, bize düşüncelerimizi ve duygularımızı kontrol ederek değiştirmeye çalışmaktansa, onlarla olan ilişkimizi değiştirmenin yollarını sunuyor. Çoğumuz bize acı veren duygulara, 'olumsuz' düşüncelere rağmen yaşamayı öğrenmeye çalışıyoruz. Kendimize acı çekmek, mutsuz olmak, endişe duymak, panik atak geçirmek gibi rahatsızlık verebilen duyguları, hisleri yaşamak için izin vermiyoruz ki! Sürekli bir kaçma, kaçınma çabası içindeyiz. Beni Mindfulness'a çeken, mindfulness becerilerinin, rahatsızlıklarla, acılarla, 'olumsuz' duygu ve düşüncelerle birlikte yaşamanın, onlarla birlikte ilerleyebilmenin, onlarla birlikte daha iyi bir hayat inşaa etmenin mümkün olduğunu göstermesi oldu.
"İnsanlarla temas içinde olmayı seviyorum"

Bu çalışmalarınızı sosyal medyanızdan da takipçilerinizle paylaşıyorsunuz. Bilgilerinizi sosyal medyaya taşıma kararını nasıl aldınız?
Çarmıklı: New York'taki ilk senemdi, üç arkadaş 'The Social Network' filmini izlemeye gittik. Korkunç etkilenmiş olacağız ki, sinemadan çıktık eve geldik ve yüzyılımızın en önemli aracı olan internet acaba bize ne gibi bir fırsat verebilir, bunu düşünmeye başladık. Üç kız arkadaş oturduk ve birbirimize dedik ki, sen çiziyorsun, sen film çekiyorsun, sen de psikoloji hakkında yazıyorsun, bunlar da bizim "yeteneklerimiz". Paylaşmak için ne bekliyoruz? O gece herkes kendisine bir blog açtı. Benim blogum da yazılarımı bir tema altına toplamama vesile oldu. Sonra yavaş yavaş blog dönemi bitti, Twitter ve Instagram devri başladı. Ben de yazılarımla birlikte bu mecralara taşındım. İyi ki de yapmışım. Müthiş bir zevk, müthiş bir besin kaynağı oldu benim için. Bu sayede çok güzel insanlar tanıdım, çok etkileyici hikayeler dinledim, çok yapıcı eleştiriler aldım. Büyüdüm kısacası bu kararımla birlikte.
Büyük ilgi de gördünüz. İnsanlara uzaktan bile yardım edebiliyor olmak, iyi hissetmelerini sağlamak nasıl bir duygu?
Çarmıklı: Tarif edebilecek kadar yetenekli değilim henüz. Bazen öyle e-mailler alıyorum ki gözyaşlarıma hakim olamıyorum. Gerek videolarım için olsun gerek yazdığım yazılar için olsun, yapmak istediğim tek şey özellikle ilgi duyduğum ve üzerinde çalıştığım öz-şefkat, yani kişinin kendine acımasız değil şefkatle davranması konusundaki araştırmaları, kendi aldığım eğitimlerden öğrendiklerimi, bildiklerimi paylaşmak. Yaşadıklarımı paylaşmak. Yeni insanlar tanımak. Hikayeler dinlemek. Paylaştığım her yazıyla, her videoyla tekrar tekrar yalnız olmadığımı görüyorum. Kendimi bütünün bir parçası olarak hissediyorum.
"İnsanlarla temas içinde olmayı seviyorum"

Eminim sizin de zor zamanlarınız oluyordur. Kendinizi telkin etmekle, başkalarını etmek arasında fark var mı? Siz mutsuz olduğunuz da bu durumdan çıkmak için neler yapıyorsunuz?
Çarmıklı: İşini çok iyi yaptığına inandığım bir psikoloğum var. Düzenli olarak kendisine terapiye gidiyorum. Kendimi ne kadar acımasızca eleştirdiğimi ve o eleştirilerin beni ne kadar paralize ettiğini fark ettiğimden beri kendime ve acıma şefkatle yaklaşmaya niyetliyim. Bir üzüntü yaşıyorsam veya o gün endişeliysem fark ettim ki refleks olarak hemen üzüntümden, endişelerimden kurtulmaya çalışıyorum. Bu eğilim çoğumuzda var çünkü zihnimizin problem çözme konusunda üstüne yok. Fakat dış dünyada çokça işe yarayan problem çözme becerilerimiz, düşüncelerimizi ve duygularımızı kontrol etmek için pek işe yaramıyor. Yalnızca duygularımız değil, aynı zamanda düşüncelerimiz üzerinde de sandığımızdan çok daha az kontrol sahibiyiz. Hatta bu durumu, işin içine bilim girmeden önce, Dostoyevski, "Kendinizi bir kutup ayısı düşünmemeye zorladığınızda, o lanet şeyin her dakika aklınıza geldiğini göreceksiniz," diyerek çok güzel örneklemiş. O yüzden duygu ve düşüncelerime, zaman zaman ne kadar istenmedik, rahatsızlık ve acı verici olsalar da yer açmaya; bir vadeleri olduğuna güvenerek kendime bu süreçte destek olmaya, kendi elimden tutmaya gayret ediyorum.
Şu aralar kitap yazıyorsunuz. Bu fikir nasıl ortaya çıktı?
Çarmıklı: Kitap yazmak uzun zamandır aklımdaydı esasında fakat bir türlü cesaret edemiyordum. İçimdeki mükemmeliyetçi ses, bunun çok büyük bir risk olduğunu söyleyip duruyordu. Fakat paylaşmaya verdiğim değer, tüm korkularımı, endişelerimi de yanıma alıp harekete geçmemi sağladı. Günümüz kültüründe en çok kabul gören "mutlu olmamız gerektiği" hikayesinden bahsediyor olacağım kitabımda. Her zaman mutlu olmamız gerektiğinin, eğer mutlu değilsek de bir şeyleri yanlış yapıyor olduğumuz mesajını veren hikayeyi anlatacağım. Bizim de dahil olmak üzere birçok kültürde mutluluk, başarılı bir hayatın göstergesi olarak kabul edilir. Mutlu değilsek, zihnimizdeki o eleştirel ses bize başarısız olduğumuzu, değersiz olduğumuzu, bizde bir problem olduğunu söyler durur. Mutluluk hikayesine göre, mutsuzluk, bir an önce yok etmemiz gereken bir şeydir ve bizler de bu işe genellikle ya kendimizi, ya etrafımızdakileri ya da koşullarımızı suçlayarak başlarız. Kitabımda tatmin edici bir yaşam sürdürmek için illa bazı hisleri diğerlerinden kayırmak, özgüvenimizi ölçmek veya mutluluğumuza puan vermek zorunda olmadığımızdan bahsediyor olacağım elimden geldiğince.
"İnsanlarla temas içinde olmayı seviyorum"

Sinema bölümü metin yazarlığı ile çift ana dal da yapmışsınız. Var mı ileride sinemayla ilgili bir projeniz?
Çarmıklı: Evet, teknik olarak farklı bölümler fakat birbirlerini o kadar güzel tamamlıyorlar ki! Hatta hiç unutmam, metin yazarlığına giriş dersinde öğretmenimiz hepimize psikolog ve psikiyatristlerin tanı koymak için kullandığı el kitabını (DSM) almamızı önermişti. Gerçekçi senaryolar ve senaryoların olmazsa olmazları 'sıradışı' karakterleri yaratmak için bence her senaristin destek alabileceği bir alan psikoloji. Daha önce iki farklı senaryo için içerik danışmanlığı yaptım. Şimdilik sinema ile ilgili bir proje yok aklımda, fakat akışın ne getireceğini kim bilebilir...
Hayatınızda vazgeçemediğiniz, en çok önem verdiğiniz konular neler? Nelerden besleniyorsunuz?
Çarmıklı: Ailem, dostlarım, iki kedim, bir köpeğim, kitaplar ve işim. İnsanlarla temas içinde olmayı seviyorum. Her canlıdan yardım almayı, yardım vermeyi seviyorum. Yeni şeyler öğrenmekten müthiş keyif alıyorum. Filmlerden özellikle animasyon filmlerinden ve gerçek hayat hikayelerinden, edebiyattan ve yogadan besleniyorum.
"İnsanlarla temas içinde olmayı seviyorum"

Bir röportajınızda "Bazen insan yakışmadığını düşündüğü şeyi de giymeye cesaret etmeli..." diyorsunuz. Önyargılarımızdan dolayı, bazen değişimlere açık olmuyoruz. Siz bu konuda nasılsınız?
Çarmıklı: Ah, kendimize koyduğumuz sınırlamalarımız yok mu... Mesela, "Ben dışa dönük biri değilim" der farklı ortamlara girmeyiz. "O kişi bana göre değil" der tanışmayı redederiz. "Bu ceket benlik değil" der, denemeye bile tenezzül etmeyiz. Fakat eğer ki yalnızca tanıdıklarımızla görüşmeye, bildiğimiz şekilde davranmaya, kendimize yakıştığını düşündüğümüzü giymeye devam edersek kendimizi bir kalıbın içine hapsetmiş olmaz mıyız? Belki "bizlik" olmayan bir ortama gireceğiz, "bizlik olmayan" bir kişiyle sohbet edeceğiz, "bizlik" olmayan bir ceket giyeceğiz ve hayatımız değişecek? O "bizlik" görmediğimiz şeyler, bize farklı davranmamız için imkan verecek. Güvenli alanımızdan çıktığımızda belki bambaşka tatlar alacağız. Ben güvenli alanımdan çıktığım bazı zamanlar çok zorlanıyorum. Bazense daha yumuşak bir geçiş yapabiliyorum. Sanırım mevzu benim için ne kadar köklüyse, adapte olmam da o kadar sancılı oluyor. Mesela biri benden bir ricada bulundu mu "hayır" demek benim için çok zordu eskiden. Hoş, hala zor (gülüyor). Fakat eskiden hem çok zordu hem de "hayır" dememek için her şeye "evet" diyordum. "Hayır" demek benim için sancılı bir süreç oldu çünkü "hayır" dersem eskisi kadar sevilmeyeceğime, kabul görmeyeceğime dair inançlarıma sıkı sıkıya tutunuyordum ve bu inançlar oldukça köklü geçmişlere sahiplerdi. Düşünüyorum da, o kadar zor gelmezdi insanlarla ilişkilerime bu kadar önem vermesem. O yüzden iyi ki de zor gelmiş ve geliyor hala!
"İnsanlarla temas içinde olmayı seviyorum"

Kısa süre önce mükemmel bir düğün ile Kerim Çarmıklı ile hayatınızı birleştirdiniz. Nasıl gidiyor evlilik?
Çarmıklı: Öncelikle teşekkür ederim. Çok keyifli geçiyor. Biriyle hayatı paylaşıyorum ve bu öyle biri ki hep yanımda bana destek oluyor. Ben kendimden umudu kestiğim zamanlarda bile benden umudu kesmiyor. "Ben yanındayım" diyor ve sen arkanda bir ordunun gücünü hissediyorsun; ben kendimi beğenmezken bana öyle bir bakıyor ki kusurlarım bile beğenmeye başlıyorlar kendilerini. Tüm bunlar için bir evlilik şart mı? Değil. Kerim zaten benim hayat arkadaşımdı son iki senedir, fakat evlilik yalnızca bir imzadan ibaret değilmiş asi tarafımın iddia ettiği gibi (gülüyor). "Evet" dediğin andan itibaren daha çok emek vermeye başlıyorsun ilişkine; onurlandırmak için varını yoğunu koyuyorsun ortaya.
"İnsanlarla temas içinde olmayı seviyorum"

'Bilinçli Farkındalık' konusu hakkında Kerim Bey neler düşünüyor? Onunla işinizle ilgili konuları paylaşır mısınız?
Çarmıklı: Yazdığım her yazıyı ilk Kerim okuyor. Hazırladığım her sunumun, her söyleşinin ilk provasını hep Kerim'e yapıyorum. Hatta artık o kadar bilgili ki, bazen "Alaylı psikologsun sen" diye takılıyorum ona (gülüyor). Kerim özellikle mindfulness ile çok ilgili. Benimle beraber meditasyon yaptığı bile oluyor vakit bulabilirse. Ben, ondan çok besleniyorum, çünkü Kerim anda kalmak ve akışa bırakmak konusunda halihazırda çok gelişmiş bir beceriye sahip. İmrenmiyor değilim...
Gelecek dönemlerde sizi neler meşgul edecek peki?
Çarmıklı: Öncelik kitabımda. Kitabımı hala gelecek planlarım arasında sayıyorum, çünkü henüz teslim etmedim. Birkaç hafta önce YouTube'a videolar yüklemeye başladım, özellikle öz-şefkat ile ilgili. YouTube'ta yeni sayılmam. 2012 senesinde sevgili Dr. Alp Karaosmanoğlu, meslektaşım ve arkadaşım Miray Şaşıoğlu ve Psikonet ekibi ile birlikte 'İyi Hissetmek TV'yi kurmuştuk ki 'İyi Hissetmek', Türkiye'nin internet üzerinden yapılmış ilk psikolojik içerikli programıydı. Şimdi Alp Bey ile yeniden bir projede buluşabilmek için beyin fırtınası yapıyoruz. Aynı zamanda arkadaşım Doç. Dr. Zümra Atalay ile geçen seneden beri mindfulness üzerine düzenli aralıklarla sohbetler düzenliyoruz geçen seneden beri. Sohbetlerimize bu sene de devam edeceğiz. Beraber çalışmaktan çok zevk aldığım insanlar var hayatımda. Tüm bunların dışında teorik ve pratik eğitimlerime devam edeceğim. Sanırım ben ebediyen öğrenci olarak kalacaklardanım.