
'Kendimi var etmek için bir adama ihtiyacım yok'

'Kendimi var etmek için bir adama ihtiyacım yok'

Röportaj: Bade ÇAKAR
Fotoğraflar: Cem TALU
Ekranların en başarılı, en sert ve bazılarının deyimiyle de en soğuk sunucusu Öykü Serter, söylenenlerin aksine enerjisi yüksek, samimi ve çok eğlenceli bir kadın... Kendisiyle ilgili ön yargıların üstünde durmayan Serter, kimseye kendisini kanıtlama derdinde değil. Onun yarışı sadece kendisiyle... Sunuculuğu büyük bir saygı ve aşkla yapan Serter, "Sadece işimle ilgiliyim beraberinde getirdikleriyle değil" sözlerinde anlattığı gibi işinin getirisi olan 'ün'ü bir kenara bırakıyor ve sadece sevdikleriyle hayatının tadını çıkartmaya çalışıyor. Özel hayatı ve işiyle ilgili sorularımızı tüm samimiyetiyle yanıtlayan Öykü Serter ile Çırağan Palace Kempinski'de buluştuk. Otelin Saray bölümünde, eşsiz bir atmosferinde Öykü Serter ile çok özel bir fotoğraf çekimi de gerçekleştirdik.
Üç senelik bir aradan sonra ekranlara geri döndünüz. İş temponuza alışabildiniz mi?
Öykü Serter:Ekrandan ekranı unutacak kadar uzak kaldım diyebilirim; üç seneden çok daha uzun bir süre aslında... Maddi olarak küçüldüğüm manevi olarak dirilmeye gayret ettiğim son derece özel ve iyi ki dedirten kendimle baş başa geçirdiğim zamanlar... Bana göre armağan olan bu sürecin geri dönüşü olarak nitelendiriyorum, şu anda hayatımda uykuya bile fırsat bırakmayan bu hızlı tempoyu... Evet hemen alıştım; çünkü çok özlemişim.
Türkiye'nin en başarılı sunucularından birisiniz, bu başarı nasıl geldi?
Serter: Fırsatlar rast geldi diyelim. Elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Yarışım da yine ve hep kendimle... Başarının başkaları tarafından verilen bir paye olduğunu biliyorum. Bugün verilen yarın elinden alınabilir. Bunun da kısmetle doğrudan bir bağlantısı var çok da kendime yontacak bir taraf bulamıyorum. Evet, işimi yapma tarzım farklı ve bu farklılıklarım üzerine çalışıyorum. Fena halde çalışıyorum üstelik... Çok çalışmak ve özgün olabilme meselesi başarının evrensel sırrı bana göre ve bunu da ben keşfetmedim; yol herkese açık...
'Kendimi var etmek için bir adama ihtiyacım yok'

Aslında sunuculuk Türkiye'de tek başına bir meslek olarak görülmüyor. Oyuncular gibi medyatik isimler de sunuculuk yapıyor.
Serter: Sunuculuk; bir kere adı bile havalı değil... Böyle meslek mi olur?(gülüyor) Lakin ben de bir tercih yaptım ve sunuculuk benim mesleğim dedim. Ekrana adım atmanın en kısa yolu zannedilmesi nedeniyle bir ekran alt sınıfıyız aslında... Bir takım arzu nesnelerinin promosyonuyla kendi yıldızlarını doğuran ve öldüren bir mecra medya... Ancak bir kez dahil olabilmekle orada kalıcı olabilmek arasında büyük bir fark var; yıllardır yıldız kalabilen isimlerin hikayelerinde acının izleri var. En azından bu tecrübelere saygılı olmayı becerebilmek gerektiğine inanıyorum. Bu da, kendimi de dahil ederek söylüyorum; haddini bilmeyi gerektirir. Kimin ne işe soyunduğu da işin hakkını verdiği müddetçe kimseyi ilgilendirmemeli sanki...
Metinlerinizi kendiniz mi hazırlıyorsunuz? Program öncesi nasıl bir hazırlık yapıyorsunuz?
Serter: İşimle ilgili doya doya tadını çıkardığım kısım program öncesi hazırlıkları... Bu anlamda evet, tam bir ruh hastasıyım. Radyoculuktan edindiğim bir alışkanlık... Radyoda yayın sırasında uygulamamız gereken yasalarımız vardı ve ağzından çıkan her kelimenin dinleyiciyi ilgilendiriyor olması en birinci maddemizdi. Böyle yetiştik biz Capital Radio'da... Metinlerimi ekrana ilk çıktığım 5T5 programından beri kendim yazıyorum; başka türlüsünü de tercih etmem zaten.
Peki, sizce siz nasıl bir sunucusunuz? Bir insanın başarılı bir sunucu olması için hangi özelliklere ihtiyacı olmalı?
Serter: Sunuculuk sınırı çizilebilecek ya da tanımlanabilecek bir iş değil ki... Çok kişisel bir yolculuk; kişiye özgü bir tarz belirlemenin belki de en zor olduğu işlerden biri. Televizyon programlarının da diziler gibi türleri var; reality, bilgi yarışması gibi... Bunların hepsi de içeriklerine uygun ve farklı sunumlar gerektirir. Dili farklıdır; dolayısıyla tavrı da değişkendir. Formatın gerektirdiği kalıbın şeklini alabilen ve kendine göre yorumlayabilen biriyim. Formatı iyi okuyabiliyorum diyelim. Rising Star Türkiye 'canlı' yayınlanan bir müzik yarışması dolayısıyla enerjisi yüksek bir işti... İşte Benim Stilim ise bir 'reality' formatı. "Orada başka burada başkasın" eleştirisini sıklıkla aldığım için söylüyorum; takdir edersiniz ki, iki ayrı içerikli programın sunumunda benim sergilediğim farklı tavrı da sorgulamak abest olur. Teknik olarak özetleyeyim; birinde sunucu diğerinde moderatörüm.
'Kendimi var etmek için bir adama ihtiyacım yok'

Canlı yayında sunuculuk yapmak eminim daha zordur. Siz kayıt mı yoksa canlı yayından mı daha çok keyif alıyorsunuz?
Serter: Canlı yayın her zaman öncelikli tercihim... Enerjisi bambaşka, adrenalin, konsantrasyon... Herkes birbiri için kıymetli; hata herkesin başarı da öyle... Kolay değil ama çok zevkli... Bant yayın ise kusurların göz ardı edilebilmesi nedeniyle daha esnek dolayısıyla bu da konsantrasyonu zorlaştırıyor ve bana göre çok daha yorucu...
'İşte Benim Stilim'de bol bol yarışmacılar arasında tartışmalar çıkıyor. İki tarafın arasında kendinizi hakem gibi görüyor musunuz?
Serter:Durduk yere çıkan bir gerilim değil ki bu... Jüri üyelerimiz, yarışmacılar ve bu programa emek veren herkes ortak bir hayatı paylaşıyoruz. Ailemizden çok birbirimizi görüyoruz. Her birimizin zor zamanları olabiliyor ama birlikte atlatıyoruz; öyle bir sahiplenme hissiyle hareket ediyoruz. Tartışmalar kendiliğinden bu ruh hallerine bağlı olarak çıkabiliyor. Bu gibi durumlarda tarafların kendini ifade etmiş olması önemli; tabi programın unsuru insan ve onun öngörülemez
davranışları üzerine olunca zaman zaman tansiyon çok yükselebiliyor. Ben de şartlar elverdiğince ve mümkün olduğunca dengeyi sağlamaya gayret ediyorum.
'Kendimi var etmek için bir adama ihtiyacım yok'

Kısa süre oyunculuk deneyiminden sonra sunucu olarak kalmayı tercih ettiniz. İleride televizyonu farklı alanlarında sizi görebilir miyiz?
Serter: Rol aldığım dizilerin hepsi kaliteli ve büyük bütçeli işlerdi ancak kısmet, uzun soluklu olamadılar. Her kısmetin geldiği zamanın bir sırrı olduğunu düşünüyorum. Belki de oyunculukla ilgili tecrübe ettiklerim o sanatın bir neferi olup olamayacağımı görmem için yaşamam gerekenlerdi. Sunuculuğu tercih etmemin en önemli nedeni de en iyi bildiğim işi yapmak üzerine yoğunlaşmaktı. Bundan sonrasında ne gibi fırsatlar çıkar, değerlendirir miyim bilemiyorum.
Televizyonda farklı bir alan ne olur diye kendime sorduğumda da büyük ihtimal kamera arkasında tecrübelerimi değerlendireceğim işler olur diye düşünüyorum. Ama evrenin senaryosu her zaman bizimkinden daha ilginçtir; bakalım bir sonraki bölümde karşıma neler çıkaracak?
Bu zamana kadar hep işlerinizle konuşuldunuz çok fazla medyatik olmadınız. Sizce 'ünlü' olmak ne demek?
Serter:Ne kadar popüler o kadar imkan, meselenin özü bu kadar basit. Popülerliği muhafaza etme ve besleme mesaisinde son derece başarısızım, çünkü ruhum yoruluyor. İşim nedeniyle ekranda olduğum dönemlerde ister istemez görünür oluyorum. Ekranda değilsem de huzurlu ve sakin hayatıma geri dönüyorum. Kendimi iyi hissettiğim zamanlarda hayatımın belli bir ritmi
var ve ben o ritmin dışına çıktığımda dengem bozuluyor. Ünlü olmanın özelin deşifre olmasını mecbur kılan ve herkese söz hakkı verirmiş gibi bir yanı var ya, işte özgürlüğü kısıtlayan bu yanıyla pek anlaşamıyorum. Mahrem benim hayatımda fazlasıyla önemlidir; tamamen bana ait olan başka neyim var ki? O yüzden hep 'az ünlü' olmayı sevmişimdir. Kimseden farklı ya da daha özel değilim sadece işimle ilgiliyim beraberinde getirdikleriyle değil... Ayrıca benim özel
hayatım kimi niye ilgilendirsin ve bunun övünç kaynağı yapılıp paylaşılıyor olması da bana o kadar uzak bir tercih ki... Gıpta ile kıskançlık arasında dağlar kadar fark var; biri pozitif ve ilham verirken diğeri negatif ve o hissi taşıyana büyük bir yük..
'Kendimi var etmek için bir adama ihtiyacım yok'

Dışarıdan görünen belli bir imajınız var. Otoriter, cesur ve biraz da sert...
Serter: Biraz da soğuk derler (gülüyor). Sen söyle, öyle miyim Allah aşkına? Şaka yollu hep söylerim tanısanız seversiniz diye... Olsun seven de sağ olsun sevmeyen de... Dediğin gibi dışarıdan görünen, işime yansıması gerektiği kadarı işte ve doğal olarak da bununla değerlendirilip yargılanıyorum. Hayal kırıklıklarım, heyecanlarımı kendime saklıyor olmam buz gibi bir kadın gibi algılanmama neden oluyorsa eyvallah bence sorun yok. İşim gereği bir imajım var ve bunu ancak farklı işler yaparak değiştirebilirim. İzleyicinin şahit olmadığı pek çok an var. Benim için en ufak bir önemi olmayan konuyu karşımdaki insan savunup uğruna tartışıyorsa önce kendimden vazgeçip onu anlayabilmeliyim. Ben hiç mi şaşırmıyorum acaba bu neyin tepkisi demiyor muyum? İşte o anlarda bir serin duruş gerekiyor ki, ben artık onu refleks haline
getirdim bu da genel algıyı destekliyor. Ha anlamak isteyen anlıyor bu tamamen niyetle alakalı...
Bir dönem iki program bir arada sundunuz. Özel hayatınıza vakit ayırabiliyor musunuz?
Serter: Rising Star Türkiye finalini yaptık; rüzgar gibi geçti ve müthiş keyifli bir işti. İki bambaşka iş, itiraf ediyorum aç-kapa şalteri epey zorladı. Aynı gün içinde gündüz İşte Benim Stilim çekip akşamına Rising Star'da canlı yayına çıkıyordum ve haftada üç gün bu tempoda yaşamak düşünüyorum da gerçekten dile kolaymış. Yoruldum ama hayatımın tümünün çalışma üzerine
kurulu olması beni mutlu ediyor ve şükrediyorum. Özel hayat dediğim de ailem ve dostlarım... Onlar her şartta benimle ve yanımdadırlar. Zaten artık durumu kabullendiler; sitem de etmiyorlar. Sadece yeni bir huy edindim eve geldiğimde ne kadar yorgun olursam olayım kafamı boşaltabilene kadar uykusuz kalıyorum; o kendimle baş başa kalmalara ihtiyacım var. "Ey kafa! Akıt zehirini!" temizliğini yapmadan uykuyla buluşmuyor gözlerim... İşte o yalnız kalmaya bile vakit yok durum o derece vahim (gülüyor).
'Kendimi var etmek için bir adama ihtiyacım yok'

Bu yoğun temponuza rağmen yine de araya bir de DJ Performanslarını eklediniz değil mi?
Serter: Sene 1995... Radyoyla başladı benim bütün hikayem... Eski bir meslek taze bir heyecan olarak kendini hatırlattı yıllar sonra... Kemal'in (Doğulu) büyük etkisi var tabii bana çok cesaret verdi; ilk andan itibaren hep yanımda oldu. Yayın sonrası eğlenmek için onun performanslarını izlemeye gittikçe de aklıma yattı. Ekrandan çok önce bu işten paramı kazanıyordum, ciddi bir
iş olarak kendini bana yeniden kabul ettiriyor şu anda... Yıllarca kaçmıştım; kadın olarak kulüplerinde performans sergilemek öyle kolay iş değil... Üzerime titreyen bir ekip bulunca da huzurla işimi yapabiliyorum; kocaman bir aile gibiyiz.
Aşk sizin için ne ifade ediyor? Aşık olduğunuz da nasıl bir kadın oluyorsunuz?
Serter: 'Kadın derin, adam yüzme bilmiyor' diye bir fotoğrafa denk geldim sosyal medyada. Özet bu (Gülüyor). Gereğinden fazla sabırlı ve anlayışlı olduğum için biraz geç anlıyorum ve bir bakmışsın yıllar geçip gitmiş. Öyle hin tarafım pek çalışmıyor aşk söz konusu olunca bu da yıpratıcı oluyor tabii. Ama aşk bu; iz bırakmazsa acıtmazsa nasıl öğrenebiliriz ki kendimizi sevmeyi? İnsanın özüne giden istikametin patikası bana göre aşk. Bazen sarp kayalıklardan; bazen geniş ovalardan, zaman zaman da ıssız çöllerden geçiyor. O yolda karşılaştığımız her yoldaş da belki bize armağan belki de imtihan. Hüznün aydınlattığı gizemleri keşfetmeyi seviyorum; yavaş yavaş şefkatle büyütüyor insanı. Şunu biliyorum; bir kadın olarak kendimi var etmek için bir adama ihtiyacım yok; ruhumu besleyecek ve büyütecek bir birliktelik hayal ediyorum. Şu sıralar halim Salma Hayek kafası, şöyle bir söz söylemiş; "Israrla benden daha delikanlı bir adamla tanışmayı bekliyorum (I keep waiting to meet a man who has more balls than I do)" Çok da güzel söylemiş. Ha yok mu? Peki, o zaman böyle daha güzel... Yalnızlıkla, tek başınalık bambaşka haller. Biri mecburiyet diğeri tercihtir ve ben tercih ediyorum.
'Kendimi var etmek için bir adama ihtiyacım yok'

Sosyal medyada nasıl eleştirilerle karşılaşıyorsunuz?
Serter: Şimdi Instagram'da bir yorum okudum; "Yediğin şeylerden de koy yoksa bir şey yemiyor musun?" Yediğin içtiğin senin olsun ne yaptın onu anlat terbiyesinden bu noktaya nasıl ve hangi ara gelindi acaba? Böyle bir soruyu sorma ve bunu yapmamı emir kipiyle söyleme hakkını kendinde bulan belirsiz bir sürü hesaptan gelen bu yığının yanı sıra, sevgi dolu insanlarla bir arada olmanın tarifsiz mutluluğu arasında gidip geldiğim bir mecra sosyal medya... Programdan önce daha kişisel kullanırken şimdi daha otosansürlü paylaşımlar yapıyorum. Takipçi arttıkça
özgürlük de kısıtlanıyor tabii; zaten taşlama duvarı, bütün ünlü sayfaları... Haklı veya haksız, yerli ya da yersiz tepkilerin odağındayız hepimiz. Başlangıçta pek bir araba farı görmüş tavşan gibiydik ama artık alıştık. Herkes dilediğini söylemekte özgür; tabii hakaret etmediği müddetçe... Sonuç olarak etkilenmeden bununla yaşamayı öğrendik diyebilirim.
Stiliniz ve fiziğinizle dikkat çekiyorsunuz. Programlarda giyeceğiniz kıyafetleri siz mi seçiyorsunuz?
Serter: Takdir alıyorsam başarının yarısı Rutkay Öziş'e aittir. Bu dev yükü üzerimden alan styling danışmanım kendisi. Tabii benim de hayatı ona dar ettiğim anlar yaşıyoruz; birlikte karar veriyoruz artık kim kimi ikna edebilirse... Her gün yayın; iki program aynı anda... Kim nasıl yetişebilir ki? En krizli anlarımızda bize destek olan 'Davet Çok Elbisem Yok' oluşumunun güzel sahibeleri Seda ve Eda kardeşlere, Nedret ve Yasemin Taciroğlu'na özel bir teşekkür ve minnet borcumuz var. Acil durumlarımızda her zaman imdadımıza yetiştiler.
'Kendimi var etmek için bir adama ihtiyacım yok'

Güzellik sırlarınız, ritüelleriniz var mı?
Serter: Özen gösterdiğim ve disiplinle devam ettiğim şey beslenme. Her şeyi yiyemediğim ve kolaylıkla sindiremediğim için Numan Ünsal'ın bana özel hazırladığı metabolizmamla uyumlu öğünlerle besleniyorum ve yaşam kalitemin arttığını söyleyebilirim. Daha önce sindirimle ilgili bir rahatsızlığım (ibs-irritabl-bağırsak sendromu) olduğunu defalarca dile getirdiğim halde zayıflığım insanlara dert olmuş vaziyette. Bu açıdan yapılan eleştirileri hadsiz buluyorum; nasıl ki kilolu bir insana şişko demek ayıpsa, zayıf insanlara da yapılan sevimsiz yakıştırmalar ayıp. Kadında kas görmeye alışkın değil tabii çağın genel geçer estetik anlayışında; herkes adeta bir Kardashian olma peşinde. Bu konuya dair söyleyebileceğim en net şey beni yaraladıklarını zanneden insanların bir rahatsızlıkla dalga geçtiklerini bilmeleri gereğidir. Atıp tutulduğu gibi anoreksia hastası değilim; isteyen istediğini söyleyebilir asla üzülmüyorum. Şeker, çikolata, kahve bunlar hayatımda yıllardır yok; sevmem aramam yemem. Cilt bakımı ve masajı düzenli olamasa bile bulduğum her fırsatta hayatımdan eksik etmemeye gayret ederim. Ve yüzme... meditasyon niyetine hep bir nefes alanımdır; suda nefesimi duymak beni en çok rahatlatan şey. Tabii sürekli ekranda olduğum için mütemadiyen kuafördeyim; sıklıkla sorulan bir soru da saçımın rengi... Yaklaşık 15 yıldır saçlarım Hakan Köse Difference'dan Cemil İrez'e emanet; renkte özellikle de sarı saç tonlarında rakip tanımıyor.