Eylülde sanat zamanı

Sıcak ve sakin geçen bir yazdan sonra nihayet hareketli günler bizi bekliyor. Eylül, bomba gibi sanat olaylarını yanında getiriyor. 7 Eylül’de uzun zamandır merakla beklenen Eskişehir’deki Odunpazarı Modern Müze (OMM), Haldun Dostoğlu küratörlüğünde gerçe

Eylülde sanat zamanı

Bölgenin uluslararası çağdaş sanat fuarı Contemporary Istanbul'un 14. edisyonu ise Anissa Touati küratörlüğünde hazırlanan 'Akdenizlilik' teması ekseninde, 12-15 Eylül tarihleri arasında İstanbul Kongre Merkezi ve Lütfi Kırdar Rumeli Salonu'nda sanatseverlerle buluşacak. Vehbi Koç Vakfı'na bağlı bir kurum olarak 2010 yılında açılan Arter ise İngiliz mimarlık ofisi Grimshaw Architects imzasını taşıyan Dolapdere'deki yeni binasının kapılarını, yedi sergiyle 13 Eylül'de yeniden açıyor. Hemen akabinde de, 14 Eylül'de, İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen 16. İstanbul Bienali başlıyor. Küratörlüğünü Nicolas Bourriaud'un üstlendiği bienal ana başlığını, Pasifik Okyanus'unda biriken 7 milyon ton ağırlığındaki plastik çöp yığınının oluşturduğu 'Yedinci Kıta'dan alıyor. Bu heyecan verici dört sanat olayını; OMM Yönetim Kurulu Başkanı ve Kreatif Direktörü İdil Tabanca, Contemporary Istanbul Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Rabia Güreli, Arter İletişim Direktörü İlkay Baliç ve İstanbul Bienali Direktörü Bige Örer ile konuştuk.

HAZIRLAYAN: NAZAN ORTAÇ nazan.ortac@sabah.com.tr

İdil Tabanca: ''Geleneksel müze algısını kıracak bir platform yarattık''

Polimeks Holding tarafından yaratılan Odunpazarı Modern Müze (OMM), görkemli bir açılışla 7 Eylül'de sanatseverlerle buluşuyor. OMM Yönetim Kurulu Başkanı ve Kreatif Direktörü İdil Tabanca ile bu sıra dışı müzeyi ve açılış sergisini konuştuk.

Polimeks Holding Yönetim Kurulu Başkanı ve koleksiyoner Erol Tabanca'nın kurucusu olduğu Odunpazarı Modern Müze (OMM), Haldun Dostoğlu küratörlüğünde gerçekleşecek ilk sergisi 'Vuslat', günümüzün yetenekli bambu ustası Tanabe Chikuunsai IV'ün müzeye özel ürettiği enstalasyon çalışması ve Marshmallow Laser Feast'in Türkiye'de ilk kez sanal gerçeklik deneyimiyle sergilenecek olan etkileyici eseri ile 7 Eylül'de açılıyor. OMM Yönetim Kurulu Başkanı ve Kreatif Direktörü İdil Tabanca ile hem müzenin detaylarını hem de etkileyici açılış sergilerini ve enstelasyonlarını konuştuk.

Neden Eskişehir-Odunpazarı'nı tercih ettiniz ve OMM'un oradaki varlığınınEskişehir'e katkısı hakkında neler söylemek istersiniz?
Eskişehir - Odunpazarı babamın büyüdüğü yer, aslında memleketimiz. Eskişehir zaten tarihi zengin ve kültür ile bütünleşmiş bir şehir. Bu sebeple şehrin müze için uygunluğu göz ardı edilemiyor. Şehirdeki üniversiteler sayesinde de aynı zamanda öğrenciler, gençler çoğunlukta. Bu bizi çok heyecanlandırıyor. Eğitim programları, konuşmalar, etkinlikler ve festivallerle destekleyerek OMM'u onlar için bir buluşma noktası haline getirmeyi amaçlıyoruz. Dünyaca ünlü Japon mimarlık ofisi Kengo Kuma and Associates (KKAA) ile çalışmamızın, Eskişehir'i ve müzeyi bilinir kılacağını umuyoruz.

Kengo Kuma ve ortağı Yuki Ikeguchi, nasıl bir yapı hayal etti ve siz ortak bir hayalde buluştunuz mu?
KKAA ile çalışmaya başlamadan önce müze için yapmış olduğumuz planlar vardı. Fakat Kengo Kuma ve ortağı Yuki Ikeguchi ile çalışmaya başladıktan sonra yaptıkları tasarım hepimizi hayran bıraktı. Müzeyi yaparken ilham aldıkları en önemli faktör Odunpazarı'nın da adını aldığı 'odun pazarı' oldu. Bu yenilikçi yapı bizi hem geçmişin mirası ile buluşturdu hem de çağdaş olanla geleneksel olanı uyum içinde yansıtmayı başardı. Etkileyici bir harmoni yarattı. Görüntü olarak da, yapımında kullanılan malzemelerle de doğa dostu bir müze oldu. Bu da OMM'un kendine has özelliklerinden biri olarak sayılabilir.

TANABE CHIKUUNSAI IV

SİNAN DEMİRTAŞ

Odunpazarı, geleneksel Osmanlı mimarisinden çok sayıda yapıyı korumayı başarmış. OMM'da bu mimari geleneğinden izler var mı?
Tabii ki, aslında Odunpazarı evlerinin ahşap yapı sisteminden ilham alınarak tasarlandı. Ayrıca Odunpazarı'nın sokaklarında görebileceğiniz tek bir çizgiyi takip etmeyen, farklı geometrik formların izlerini de mimari tasarımda görmek mümkün.

Açılış sergisiyle ilgili bilgi verir misiniz?
Açılış sergimiz, Haldun Dostoğlu küratörlüğünde Erol Tabanca Koleksiyonu'ndan bir seçki sunacak olan 'Vuslat' sergisi. Bu sergide koleksiyon eserlerinin yanı sıra ünlü Japon bambu sanatçısı Tanabe Chikunsai IV'ün OMM için üretmiş olduğu bir enstalasyon da yer alacak. Aynı zamanda yurtdışında önde gelen galerilerde ve festivallerde yer almış olan Marshmallow Laser Feast'in sanal gerçeklik deneyimiyle tecrübe edilebilen bir sergisi de OMM'da ziyaretçilerle buluşacak. Bu bizi çok heyecanlandırıyor...

Çağdaş sanatın hangi dallarından eserler göreceğiz OMM'da?
Birçok farklı disiplini bir araya getireceğiz bu müzede. Resim, heykel ve enstalasyonların yanı sıra yeni medya, VR (Virtual Reality), AR (Augmented Reality) gibi teknolojiyi kullanan sanatçıların eserlerini göreceksiniz. Yelpazemiz çok geniş. Açılışla beraber müzede yer alacak olan Marshmallow Laser Feast'in VR eseri, yaratmak istediğimiz farklı platformun habercisi aslında. OMM'un vizyonunun temelinde statik, geleneksel müze algısını kırabilecek dinamiklikte bir platform var. OMM'un bu algıyı kırabilecek, yeniliklere açık, değişimden ve dijital çağdan korkmayan, herkese ve özelliklere gençlere önem veren bir müze olarak tasarladık. Dolayısıyla OMM'da çağdaş ve modern sanatın önde gelen temsilcilerinin işlerinden oluşan sergiler dışında, tasarım, moda, mimari, gastronomi, performans sanatları ve yukarıda bahsettiğim gibi dijital medyanın tüm dalları sergi ve etkinlik programlarımızda yer alacak.

NEJAD MELİH DEVRİM

OMM BİNASI

Erol Tabanca Koleksiyonu'nun tamamı olacak mı müzede?
Büyük bir kısmı müzede. Koleksiyondaki eserleri zaman içinde farklı kürasyonlarla ziyaretçilerimizle buluşturacağız.

Müzenin yurtdışında tanınması ve ziyaretçi çekmesi için nasıl bir strateji geliştirdiniz?
Bunun için attığımız en büyük adım dünyaca ünlü bir mimar ile çalışmak oldu. Yaptığımız her şeyi yerelden uzaklaşmadan, evrensel bir bakış açısıyla yapmaya dikkat ettik. Şehrin turist potansiyelini artırarak Eskişehir'i bir destinasyon haline getirmek önemli amaçlarımızdan biri oldu. OMM'la birlikte bunu başaracağımızı düşünüyorum.

Sergilemelerin yanı sıra atölye ya da eğitim çalışmaları, seminerler gibi kolektif çalışmalar var mı programda?
Farklı kurum ve kişilerle işbirliği içinde, yaratıcı ve dinamik etkinlik programları tasarlayacağız. Çeşitli yaş grupları için düzenlenecek eğitim programları, sanat konuşmaları, atölye çalışmaları olacak. Eskişehir'in üniversite şehri olmasından faydalanıp ileride üniversitelerle iş birliği yapacağımız projelerimiz de olacak. Eylül ayında çağdaş sanat adına bir sürü güzel şey olacak... Hem İstanbul Bienal'i hem de Contemporary Istanbul düzenlenecek, Dolapdere'ye de Arter açılacak...

Bu oluşumlarla ilgili birkaç şey söyler misiniz?
İnsanların sanatla buluşacağı yeni noktaların çoğalması ve mevcutların sürdürülebilmesi elbette çok umut ve heyecan verici. Özellikle eylül ayı birbirinden farklı program ve etkinliklerle adeta bir sanat ayı olacak. Bahsettiğiniz tüm oluşumlar uzun zamandır takip ettiğim ve beslendiğim platformlar. Bu sene, önceki sezonlardan farklı olarak, sanat sezonu OMM'un açılışı ile başlayacak. Sanatseverlerin ve medyanın bu yoğun sanat gündemine Eskişehir'den başlayacak olması bizi ayrıca heyecanlandırıyor. Eylülün hepimiz için çok sayıda izleyiciyle buluşacağımız, bol bol ilham alacağımız bir ay olmasını diliyorum.

BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU

Türkiye'nin çağdaş sanat dünyasındaki yeri hakkında değerlendirmede bulunur musunuz? Hem sanatçı hem koleksiyoner hem de müze bakımından...
Türkiye'nin çok ciddi bir potansiyeli olduğunu düşünüyorum. Burada doğup yurtdışında yükselen, orada var olan çok sayıda sanatçı var. Bu durum da bize aslında şunu gösteriyor; potansiyelimizi çok daha iyi değerlendirerek, genç sanatçılara fırsatlar tanıyarak çağdaş sanat dünyasında çok daha görünür olabiliriz. OMM'un bu alanda özellikle genç sanatçılara sağlayacağı fırsatlarla yeni bir kapı açacağına inanıyorum. Türkiye'de çağdaş sanat müzeleri ise çok yeni bir kavram. Pek çok insanın aklına müze denince tarihi ya da klasik eserlerin sergilendiği mesafeli yerler geliyor. Biz bu statik müze algısını değiştirmek istiyoruz. Çağdaş sanatın çok daha fazla izleyici ile buluştuğu, dili yalın, kapıları herkese açık bir müze hayalimiz var. OMM'un gerek mimari tasarımı, gerekse yenilikçi vizyonuyla sanatçıları ve sanat eserlerini çok daha geniş kitlelerle buluşturarak Türkiye'nin sanat dünyasındaki yerini güçlendireceğini umuyoruz.

Rabia Güreli: ''Contemporary İstanbul bu yıl kabuk değiştiriyor''

12-15 Eylül tarihleri arasında İstanbul Kongre Merkezi ve Lütfi Kırdar Rumeli Salonu'nda 14. kez sanatseverlerle buluşacak olan Contemporary Istanbul (CI), bu yıl 'Akdenizlilik' kavramını eksen alıyor. Contemporary Istanbul Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Rabia Güreli, hem CI'deki değişiklikleri hem de 14. edisyonunu anlattı.

Bölgenin en önemli uluslararası çağdaş sanat fuarı Contemporary Istanbul (CI), 14. edisyonu için gün sayıyor. 13 yıldır Akbank'ın ana sponsorluğunda gerçekleşen Contemporary Istanbul, 12-15 Eylül tarihleri arasında İstanbul Kongre Merkezi ve Lütfi Kırdar Rumeli Salonu'nda sanatseverlere ev sahipliği yapacak. Bu yıl fuarda, 22 ülkeden 75 çağdaş sanat galerisi, 510 sanatçı ve 1400'ün üzerinde eser yer alacak. Fuarın artistik direktörlüğünü Fransız küratör ve sanat araştırmacısı Anissa Touati üstleniyor. Contemporary Istanbul Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Rabia Güreli ile detayları konuştuk.

Contemporary Istanbul'un 14. edisyonuna sayısı günler kaldı… Fuar, yıllar içinde nasıl bir gelişme gösterdi? İstanbul'a nasıl bir katkı sağladı?
Fuar ilk 2004 yılında açıldı, o günden bu yana çok yol kat ettik. Başladığımız senelerde dünyada 21. sanat fuarı olarak yola çıkmıştık. Bugün ise 300'e yakın sanat fuarı var. 22 ülkeden 75'in üzerinde çağdaş sanat galerisi, 510 sanatçı ve 1400'ün üzerinde eser ile 14. kez kapılarımızı açacağız. İlk başlarda sadece sanat ile ilgili çevrelerin takip ettiği bir fuarken, artık özellikle 35 yaş altı gençlerin yoğun ilgisiyle karşı karşıyayız. Bu da doğru yolda olduğumuzun bir göstergesi, çağdaş sanatları daha geniş kitlelere ulaştırmak için yola çıkmıştık, bu yolda da ilerliyoruz. Bu yolculukta en büyük desteğimiz ise her zaman sanatı ve sanatçıyı destekleyen ana sponsorumuz Akbank oldu.

FİRUZ SOYUER

EVA NIELSEN&MARION VERBOOM

ANISSA TOUATI

14. edisyonunda ne gibi değişiklikler var?
Contemporary Istanbul aslında bu yıl kabuk değiştiriyor diyebiliriz. Ekibimiz değişti, gelişti. Yeni artistik direktörümüz Anissa Touati'nin katılımı ile yeni ufuklara yol açtık. Anissa'nın küratörlüğünde 'Akdenizlilik' kavramı bu yıl ilk kez sanatseverlerin beğenilerine sunulacak. Bu kavram ile Akdeniz çevresindeki ülkeleri sanat ile yakınlaştırmayı hedefliyoruz. Bu yıl ve sonraki yıllarda bu kavram Contemporary Istanbul ile birlikte gelişecek, büyüyecek. Bunun yanı sıra galeri destek programımız bu yılda yeni ülkelerin katılmasıyla güçlendi. Galeri Destek Programı sayesinde dünyanın dört bir yanından birçok galeri Contemporary Istanbul'a katılma imkanı buluyor. Program Rusya, Azerbaycan, Gürcistan, Romanya, Portekiz, ABD, Güney Afrika gibi ülkelerde galerileri destekleyecek şekilde büyüdü. Esra Özkan küratörlüğünde Plugin, 7. yılında yine fuarda yerini alacak. Hasan Bülent Kahraman küratörlüğünde yerli ve yabancı koleksiyonerlerin son iki yılda aldıkları eserlerinin sergileneceği, 'Son Edinimler / Recent Acquasitions' sergisi de CI'ın bu yılki programında yer alacak.

Takvimi anlatır mısınız kısaca?
Fuar bu yıl kapılarını 12-15 Eylül tarihleri arasında açacak. 11 Eylül'de ön izleme yapılacak. 10 Eylül'de ise oturumlar gerçekleşecek. Bu hafta içinde birçok özel davet, sanat atölye gezileri, müzelere özel geziler yapılacak.

Artistik direktörlüğünü Anissa Touati üstleniyor dediniz… Seçilme nedeni neydi ve seçki onun ekseninde nasıl şekillenecek?
Anissa, Fransız küratör ve sanat araştırmacısı. Anissa fuarın hazırlık sürecinde hem yurtdışında hem de yurtiçinde galeriler ve sanatçılarla görüşerek fuarın temellerini hazırladı. Anissa, çıktığımız bu yolda inanıyoruz ki bu yıl temelini attığımız Misafir Sanatçı Programı, Garden of Eden, Istanbul Connection ve Sanat Platformu bölümleri ile önümüzdeki yıllarda gelişecek yapının temek taşlarını oluşturdu bize; ve var olan yapımızı güçlendirdi.

'Akdenizlilik' kavramı hangi kapsamda ele alınacak, neler olacak?
Anissa'nın fikriydi. Son dönemde ne yazık ki Akdeniz, savaş gemileri, dünya devlerinin doğalgaz sondajları gibi aslında Akdenizlilik ruhuna aykırı kavramlarla çokça anılmaya başladı. Anissa'nın küratörlüğünde başlamakla birlikte 'Akdenizlilik' kavramı CI ile birlikte anılacak bir konsept, bir kavram olacak. Akdeniz çevresindeki kültürleri sanatla, çağdaş sanatla bir araya getirip, bu kavramı bu havzaya yayacak, sanatla kültürle ülkelerarası diyaloğu başlatmak gibi bir hedefimiz var. Bunun yanı sıra Güney Fransa'daki ilk uluslararası sanat fuarı olan CI ve ART-O-RAMA, 2019 edisyonları için işbirliğine gidildi. İki fuar, ilk defa 2019 konuşma programının bir parçası olan bir dizi 'Akdeniz Ufukları' temalı seri düzenleyecek. Bu oturumlarda moderatörlüğü Delfina Foundation Müdür Yardımcısı Salma Tuqan yapacak. Etkinliklere koleksiyonerler, sanatçılar ve paydaşlar davet edilecek.

LISA QUEISSER

Merakla beklenen Recent Aqusitions I/Collectors' Stories sergiyle ilgili bilgi verir misiniz?
Küratörülüğünü Hasan Bülent Kahraman'ın üstlendiği 'Recent Acquistions / Son Edinimler' sergisi bizim için özel ve değerli bir sergi. 41 yerli ve yabancı koleksiyonerin son 2 yılda koleksiyonlarına kattıkları eserlerin sergileneceği bu sergide, Türkiye'deki koleksiyoncuların eğilimleri, yönelimleri, tercihleri ve arayışları konusunda bir ipucu elde etmiş oluyoruz.

Contemporary Istanbul'u dünyaya tanıtmak için neler yapıyorsunuz?
Yurtdışında tanıtımımızı yürüten bir ajansla çalışıyoruz. Bu yılki fuar öncesinde Art Basel, Art Dubai ve Frieze New York sırasında ayrıca Berlin'de özel davetler gerçekleştirdik. Sanat çevresini ve basını bu davetlerde ağırladık. Onun dışında elimizde dünyanın dört bir yanından sanatseverlerin maillerinin olduğu bir veri tabanı mevcut. O veri tabanına önümüzdeki 2.5 yıl içinde İstanbul'da gerçekleşecek etkinlikleri ve açılışları içeren bir dijital kataloğu bir ön yazı ile gönderdik.

Eylül ayında çağdaş sanat adına bir sürü güzel şey olacak. Bu oluşumlarla ilgili birkaç şey söyler misiniz?
Müze açılışları, sergiler, fuarlar bu önümüzdeki eylülde başlayıp 2 yıl sürecek yoğun bir program bekliyor İstanbul'u. Daha şimdiden iki yılın takvimi hazır sadece CI, Bienal ve OMM, Arter değil; bizi yeni yerine taşınacak olan Resim ve Heykel Müzesi, 2020'de açılması planlanan yeni Atatürk Kültür Merkezi ve nice sergi, açılış bekliyor. İstanbul'u kültür ve sanatla buluşturan her oluşum, şehrin algısına, imajına olumlu etkilerde bulunuyor. Bu da bizi çok mutlu ediyor. Daha şimdiden İstanbul, çağdaş sanatla, kültür oluşumlarıyla dünyanın en önemli 5 kültür-sanat kenti arasına girmeyi başardı.

Türkiye'nin çağdaş sanat dünyasındaki yeri hakkında değerlendirmede bulunur musunuz? Hem sanatçı hem koleksiyoner hem de müze bakımından…
Türkiye, geçmişi, içinde bulundurduğu renkleri, medeniyet ve kültür mozaiği ile her dönem cazibe merkezi, ancak İstanbul bu mozaik içinde hep bir adım önde. Yüzyıllarca farklı medeniyetlere başkentlik yapmış, tarihte hep ön planda olmuş bu şehir; 24 saat yaşayan yapısı, Doğu ile Batı arasında bir köprü vazifesi görmesi nedeni ile hep sanatçıların ilgi noktası olmuştur. Koleksiyonerler açısından ise özellikle CI, bienal ile farkındalık yaratılmış durumda. Müzelerimiz gerçekleşen projelerle ivme kazanmış durumda. Bu da aslında sadece sanatçı ve koleksiyonerlerin değil her kesimden İstanbul ve Türkiye'yi ziyaret eden turistlerin ilgisini çekiyor.

İlkay Baliç: ''Arter bir buluşma noktası olarak tasarlandı''

Dolapdere'deki yeni binasına taşınan Arter, 13 Eylül'deki açılışıyla birlikte şehrin önemli kültür yapıları arasındaki yerini alacak. Arter İletişim Direktörü İlkay Baliç'le, dışa dönük bir yaklaşımla, etrafıyla bağlar kuran sanatsal ve sosyal bir buluşma noktası olarak tasarlanan Arter'i konuştuk.

Vehbi Koç Vakfı'na bağlı bir kurum olarak 2010 yılında açılan Arter, vakfın 50. kuruluş yıldönümünü kutladığı 2019 yılında, Dolapdere'deki yeni binasına taşındı. 13 Eylül'de kapılarını yeni adresinde ziyaretçilere açmaya hazırlanan Arter, sanatı tüm boyutlarıyla herkes için ulaşılabilir kılmayı hedefliyor. Arter'in İngiliz mimarlık ofisi Grimshaw Architects imzasını taşıyan yeni binası, şehrin önemli kültür yapıları arasında yerini alacak. Yaklaşık 4 bin metrekarelik sergileme alanı oluşturulan Arter'i, İletişim Direktörü İlkay Baliç ile konuştuk.

Vehbi Koç Vakfı'nın 50. yılında yeni binanıza taşınıyorsunuz… Yeni bina, kendi başına bir çağdaş sanat eseri; bina hakkında bilgi verir misiniz?
Arter'in yeni binasının tasarımı için 2013 yılında açılan proje yarışmasını; birçok ülkede ödüllü projelere imza atan, dünyanın önde gelen mimarlık firmalarından Grimshaw Architects kazanmıştı. Tasarımına Grimshaw Architects liderliğinde Thornton Thomasetti, Max Fordham, ve Neill Woodger Acoustics'in imza attığı binanın 2015 yılında başlayan inşaatı 2019'da tamamlandı. Farklı sanatsal disiplinleri bir araya getiren, yaratıcılığı tetikleyen, herkese açık, dinamik ve çokdisiplinli bir programlama yapısına olanak sağlayacak bir bina şeklinde inşa edilen Arter, görsel ve fiziksel olarak birbirlerine açılarak bağlanan mekanlardan oluşuyor. Toplam 18.000 m2 kapalı alana sahip olan Arter'in ana fonksiyon alanları binanın kalbi durumundaki merkezi bir atriyum etrafında toplanıyor. 6 kata yayılan 6 galeri ve teras, yaklaşık 4.000 m2'lik sergileme alanı oluşturuyor. Arter'de iki adet performans salonu da bulunuyor. Sevgi Gönül Oditoryumu, 168 kişilik kapasitesi ve teleskopik koltuk sistemiyle Arter'in film programı, konuşma ve söyleşilerin yanı sıra performans sanatından örneklere, 'esnek zeminli' yapısı ve aynaya dönüşen duvar panelleriyle dans ve devinim çalışmalarına ve küçük akustik dinletilere de ev sahipliği yapabilecek. Tamamen esnek 332 kişilik bir oturma yapısına sahip tam teşekküllü bir 'BlackBox' olan Karbon ise en üst teknik özelliklerle donatılmış olmasının yanı sıra salon içerisinden bakan seyircinin ilk bakışta göremeyeceği kadar ince, ancak üzerinde aynı anda 4 teknisyen taşıyacak kadar sağlam çelik gergi telleriyle dokunmuş kalıcı bir tavan sistemine sahip.

MONA HATOUM

Açılış sergileri neler olacak?
Arter'in açılış programında toplam yedi sergi yer alıyor. Emre Baykal ve Eda Berkmen küratörlüğünde Arter Koleksiyonu'ndan oluşturulan 'Saat Kaç?' başlıklı sergi, bellek, zaman ve mekan kavramları etrafında şekilleniyor. Küratörlüğünü Selen Ansen'in yaptığı 'Kelimeler Pek Gereksiz' başlıklı koleksiyon grup sergisi ise, jest, kalıntı ve iz temaları etrafında kurgulanıyor. Altan Gürman retrospektif sergisi, 1976 yılında hayatını kaybeden sanatçının tüm üretimini bir araya getiriyor. Ayşe Erkmen'in Arter'in açılış programında yer alan sergisi 'Beyazımtırak', sanatçının 1970'lerden bu yana gerçekleştirdiği sanatsal üretim içinden retrospektif bir anlayışla seçilenlerle birlikte, bu sergi için özel olarak tasarlayıp ürettiği yeni işleri bir araya getiriyor. Rosa Barba'nın 'Gizli Konferans' başlıklı yerleştirmesi sanatçının 2010–2015 yılları arasında müze depolarında çektiği üç filmden oluşuyor. İnci Furni'nin 'Bir An İçin Durdu' başlıklı kişisel sergisi, sanatçının bu sergi için ürettiği yeni işlerini bir araya getiriyor. Celeste Boursier-Mougenot'nun 'offroad', v2 başlıklı yerleştirmesi, dışarıdaki rüzgarın hızı ve yönüyle etkileşim içinde hareket eden üç adet kuyruklu piyanodan oluşuyor.

Arter'in Dolapdere'ye taşınacağının açıklanmasıyla semtte bir hareketlilik başladı ve birbiri ardına galeriler açıldı. Neden Dolapdere'yi tercih ettiniz ve Arter'in oradaki varlığının semte katkısı hakkında neler söylemek istersiniz?
Arter'in yer seçimi, bir dizi tesadüf sonucunda gerçekleşti. 2005 yılında yapılan stratejik plan kapsamında, Sadberk Hanım Müzesi'nin koleksiyonlarıyla çağdaş sanat alanındaki koleksiyonları buluşturan bir kampus-müze projesi öngörülmüştü. Ancak bu proje için kentte uygun alan bulunması mümkün olmayınca Arter için kent merkezine yakın bir yer aranmaya başlandı. Koç Ailesi'nin Dolapdere'de uzun yıllar otomobil servisi olarak kullanılmış eski bir binası vardı. Bu binayı 2013 yılında Vehbi Koç Vakfı'na bağışladılar. Başlangıçta endüstriyel bir yapı olan bu binayı bir müzeye dönüştürme ihtimali değerlendirildi ancak yeni yönetmeliklere göre restorasyonun bedeli yeni bir binanın yapımından yüksek olacaktı; bu nedenle neticede bu eski binanın yıkılmasına ve yerine bir kültür merkezi olarak tasarlanacak yeni bir mimari yapının inşa edilmesine karar verildi. 2013 yılında açılan davetli proje yarışmasının sunucunda İngiltere'den Grimshaw Architects'in konsept projesi seçildi. Binanın tasarımında, mimarlara verilen brief doğrultusunda açıklık ve akışkanlık kavramları merkezi bir konuma yerleşti. Arter binası, dışa dönük bir yaklaşımla, etrafıyla bağlar kuran sanatsal ve sosyal bir buluşma noktası olarak tasarlandı. Ziyaretçi binanın içinde hareket ederken sık sık İstanbul'la ve mahalleyle karşılaşıyor. Binanın içindeki sergi mekanları da birbirleriyle sıkı bir diyalog halinde. Karşılaşma ve diyalog kavramları gerek mimari yapı gerekse programlama anlamında önemsediğimiz, yaklaşımımızda temel bir yer verdiğimiz kavramlar. Arter olarak kendimizi mahalleye gelen yeni bir komşu olarak görüyoruz ve iyi bir komşu olmayı umuyoruz. İnşaatın başladığı andan itibaren komşularımızla diyalog içerisinde olmayı önemsedik; muhtarlarımız aracılığıyla her bir haneye mektuplar ilettik. Bu mektuplarda inşaat tamamlandığında nasıl bir bina oluşacağını anlattık ve vereceğimiz rahatsızlık için peşinen özür diledik. Sonrasında YADA Vakfı'yla işbirliği yaparak komşularımızın Arter'in Dolapdere'ye gelişine dair beklenti, umut ve kaygılarını haritalandıran bir araştırma raporu hazırlanmasını sağladık. Komşularımıza yönelik projeler geliştirirken bu raporun verilerinden hareket ettik. Şehir planlama eğitimim sırasında 1990'lı yılların sonlarında Tarlabaşı-Dolapdere bölgesinde, tam da Arter'in yeni binasının bulunduğu alanda epeyce vakit geçirmiş ve bu bölgeye odaklı bir koruma amaçlı imar planı üzerinde çalışmıştım. Son 10 senedir Kurtuluş'ta yaşayan ve bu bölgede yürüyerek hareket etmeyi seven biri olarak bölgeye dair kendi ilgi ve gözlemlerim de YADA'nın raporundaki verileri doğrular nitelikte. 1950'li yıllardan bu yana önce ulusal, sonra da uluslararası göç hareketlerinde bir atlama yeri olan Dolapdere'de yaşayan bireylerin arzusu, bu mahallenin kendileri ve çocukları için daha güvenli, yaşanabilir bir yere dönüşmesi yönünde. Komşuluk kavramı etrafında düşünerek iletişim stratejimiz ve programımız içerisinde komşularımıza daha fazla alan açmanın yollarını aradık. Geliştirdiğimiz projelerden biri Üyelik Programımız kapsamında bir 'Komşu' kategorisi yaratarak arkamızdaki ve karşımızdaki iki yamaca uzanan mahallelerde yaşayan komşularımızın sergilerimizi ücretsiz ziyaret etmelerini, aynı zamanda etkinliklerimizde, öğrenme programımızda, küçük bistromuzda ve kitabevimizde de indirimlerden faydalanmalarını sağlamak oldu. Öğrenme Programımız kapsamında ise ayda bir Arter ekibi, sanatçılar, ziyaretçiler, kullanıcılar ve komşuların bir araya gelebileceği, birbirimizi duyabileceğimiz ve fikir alışverişinde bulunabileceğimiz buluşmalar tertip edeceğiz.

DOLAPDERE'YE TAŞINAN ARTER'İN YENİ BİNASI

NAM JUNE PAIK-FRANSIZ SAATİ TELEVİZYONU

Eylül ayında çağdaş sanat adına bir sürü güzel şey olacak. Hem bienal hem de Contemporary Istanbul düzenlenecek, Eskişehir'e Odunpazarı Modern Müze açılacak… Bu oluşumlarla ilgili birkaç şey söyler misiniz?
İstanbul Bienali özellikle benim kuşağım için çağdaş sanatı, kentin tarihi mekan ve potansiyellerini, sergi yapmanın farklı biçimlerini keşfettiğimiz ana etkinlik olmuştur. 1992 yılında 13 yaşındayken dayımla beraber Feshane'de ziyaret ettiğim 3. İstanbul Bienali'nde karşılaştığım yapıtlardan biri, Gülsün Karamustafa'nın 'Mistik Nakliye' yapıtı, Arter'in açılış döneminde bir göçmen mahallesi olan Tarlabaşı'na bakan terasımızda sergileniyor. Bienal ve bienal etrafında kentte oluşan enerji, benim için her zaman en yoğun beslenme kanallarından biri oldu. Bienalin bu seneki kavramsal çerçevesinin küresel ekolojik krizle bağlantılı olmasını da özellikle önemsiyorum. Her ne kadar sanata toplumsal mesaj verme sorumluluğu yüklemesem de sanat alanındaki kişisel ve kurumsal aktörlerin bugünün aciliyet taşıyan konuları etrafında kafa yorduklarını görmek ve bu mevzular üzerine beraberce düşünebilmek benim için son derece anlamlı. Merkezler dışındaki bölgelere yapılan tüm yatırımlar ve oluşturulan içerikler gibi, Odunpazarı'nın da yalnızca bulunduğu kente değil, bölgeye etki edeceğini düşünüyorum. Eskişehir'in son 10 yılda geçirdiği dönüşümden haberdarım ancak ziyaret etme fırsatı bulamamıştım. Arter'i açar açmaz mutlaka müzeyi ziyaret etmek istiyorum.

Bige Örer: '' İstanbul Bienali şehirle kurduğu güçlü ilişkiden besleniyor''

Pasifik Okyanusu'nun ortasındaki 3,4 milyon kilometrekare genişliğindeki plastik çöp yığınından oluşan 'Yedinci Kıta', bu yıl 16. İstanbul Bienali'nin ana teması. Bienal Direktörü Bige Örer ile, 14 Eylül-10 Kasım arasında sanatseverle buluşacak olan İstanbul Bienali'nin bu çarpıcı ana temanın ekseninde nasıl şekillendiğini konuştuk.

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından, Koç Holding sponsorluğunda düzenlenen 16. İstanbul Bienali, 14 Eylül'de kapılarını açıyor. Bienal sergileri, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, Pera Müzesi ve Büyükada'da sanatseverlerle buluşacak. Bienalin ana başlığını, Pasifik Okyanusu'nun ortasındaki devasa atık yığınından alıyor. Popüler bilimde 'Yedinci Kıta' olarak anılan bu kütle, 3.4 milyon kilometrekare genişliğinde, 7 milyon ton ağırlığındaki bir plastik yığınından meydana geliyor. İnsan atıklarının okyanusun ortasında yeni bir kıtanın oluşumuna sebebiyet verdiği bu olay, 16. İstanbul Bienali için ekolojik sorunlar karşısında sanatın güncel durumunu pek çok sanatçı, düşünür, antropolog ve çevreci ile birlikte araştırmak için bir çıkış noktası oluşturuyor. Küratörlüğünü Nicolas Bourriaud'un üstlendiği 16. İstanbul Bienali'ni, direktörü Bige Örer ile konuştuk.

NICOLAS BOURRAIAUD

16. İstanbul Bienali'ne sayılı günler kaldı… Bu yıl neler ve kimler olacak Bienal'de?
Bienalin bu yılki teması 'Yedinci Kıta', günümüzün aciliyet gerektiren en önemli konularından ekolojiye sanatın şiirsel dilinin verdiği güçle farklı bakışlar sunacak. Bu bienalde Fransa'nın uluslararası alanda en çok tanınan küratör ve sanat yazarlarından Nicolas Bourriaud'la birlikte çalışıyoruz. Her bienalde olduğu gibi bu edisyonda da bienalin temasıyla farklı perspektiflerden ilişki kurabilecek, farklı medyumlarla çalışan, dünyanın farklı coğrafyalarından ve farklı kuşaklarından sanatçılarla birlikte sergimizi kuruyoruz. Araştırma gezileri ve stüdyo ziyaretleri sonucunda Nicolas Bourriaud'un sergiye davet ettiği 50'den fazla sanatçının eserleri sergilenecek. Bu sanatçılar arasında 40'a yakını İstanbul Bienali için özel olarak, yeni eserler üretiyorlar. Özellikle sanatçıların bu sergi için ürettikleri ve araştırma ve prodüksiyonları için bizzat çalıştığımız işler bizleri çok heyecanlandırıyor. 32 yıldır gerçekleşen İstanbul Bienali için her edisyonda dünya güncel sanat alanındaki yeni sanatsal dilleri sergiye taşımak, Türkiye'den ve dünyadan yeni üretimlere destek vermek, izleyicimizle bir buluşma alanı yaratmak istiyoruz. Bu edisyonda da 'Yedinci Kıta' teması etrafında günümüzün en acil, en önemli konularından biri olan ekolojiyle sanat arasındaki ilişkiye, sanatçıların ve farklı disiplinlerden katılımcıların açacakları tartışmalarla katkıda bulunmayı hedefliyoruz.

Nedir 'Yedinci Kıta'nın içeriği?
'Yedinci Kıta', bilim insanlarının okyanuslar arasında yüzen ve bir kıta büyüklüğündeki mikro plastiklere verdiği isim ve insan eliyle yaratılan çevre kirliliğinin ulaştığı akıl almaz boyutları kavramak için de önemli bir örnek. Bu bağlamda sergi, yaşadığımız dünya ile kurduğumuz bağları yeniden tanımlamak ve insan ile insan olmayanlar arasındaki ilişkileri yeniden değerlendirerek farklı bir yere taşımak adına bir çağrı da diyebiliriz. İzleyiciler sergide insanı merkezine almaktan vazgeçerek yönünü insan ile insanolmayan arasındaki ilişkinin farklılaştığı bir dünyayı araştırmaya doğru çeviren sanatçıların işlerini bulacak. 16. İstanbul Bienali için özel olarak üretilen eserlerin bazıları konuyla doğrudan konuşan içerikler sunarken bazıları daha dolaylı anlatımlarla temayla ilişki kuracak.

Küratörü de Nicolas Bourriaud… Kendisini bize tanıtır mısınız?
Nicolas Bourriaud, Fransız bir düşünür ve sanat tarihçisi, 1990'lardan itibaren sanat alanına gerek teorik çalışmaları gerekse sergileriyle yenilik getirmiş bir isim. İstanbul Bienali'ni uzun yıllardır takip ediyor ve serginin gelişimini, şehirle kurduğu ilişkiyi, sanat tarihine katkılarını ilgiyle izliyor. Çalışmalarında hep bir süreklilik hakim; metinleri sergilerini, sergileri de metinlerini oldukça besliyor. Hatta kendisinin bundan 10 yıl önce Tate'de hazırladığı 'Altermodern' sergisinde de bienalin bu yılki teması olan 'Yedinci Kıta' hakkında düşünmeye başladığını görüyoruz. Nicolas, son dönemdeki çalışmalarında da içinde bulunduğumuz 'Antroposen Çağı'nı anlamaya çalışıyor. Bu açıdan 16. İstanbul Bienali de onun yıllar içindeki bu fikir doğrultusundaki gelişimini takip edip konuyla kurduğu samimi ve yoğun ilişkiyi gözlemlemek açısından büyük imkan sağlıyor. Günümüzün küresel anlamda en büyük krizlerinden biriyle ilgili uzun zamandır düşünen ve bunu sanat alanına taşıyan bir ismin bugün geldiği noktayı, önermelerini birbirinden değerli sanatçı projeleri eşliğinde anlatabilme fikri bizi çok heyecanlandırdı.

'Yedinci Kıta' temasının İstanbul'la ilişkisi nasıl olacak?
İstanbul Bienali her edisyonunda şehirle kurduğu güçlü ilişkiden beslenen ve yerel sanat üretimini / alanını uluslararası sanat alanıyla bir araya getirmeyi amaç edinen bir yapı içerisinde biçimleniyor. Birçok sanatçıyı İstanbul'a araştırma gezisine davet ederek yeni eserlerini burada üretmelerine teşvik ediyoruz; onlar da böylelikle kendi pratikleriyle yerel bağlam ve üretim arasında kuracakları ilişki üzerine çalışıyorlar. Sergi, şehrin tanıtımı için bir araç olmanın ötesinde içeriğiyle şehirle bütünleşiyor ve onun gölgede kalmış zenginliklerine ve meselelerine işaret ediyor. Diğer taraftan İstanbul Bienali, buradaki sanat izleyicisi için de uluslararası güncel sanat dünyasını takip etmek adına önemli bir fırsat yaratıyor. 'Yedinci Kıta' teması elbette bizi bu süreçte bu alanda uzun zamandır çalışan ve emek veren sivil toplum örgütleri ve akademisyenlerle de buluşturdu; bilimin dilinin yanı sıra sanatın dilinin varolan mücadeleye katkı sağlayacağı ve birlikte hareket etmenin önemine inanarak çeşitli projeler ve programlar düzenledik.

İstanbul Bienali, dünyada da büyük bir ilgiyle takip ediliyor. Tanıtım için neler yapıyorsunuz?
İstanbul Bienali, başladığı günden bu yana birbirinden farklı kitleleri bir araya getiren ve uluslararası alanda takip edilen bir etkinlik. Bu yıl da önemli yayınlar tarafından kaçırılmaması gereken en önemli sanat etkinlikleri arasında gösterildi. Bienal öncesinde sergiye tüm İstanbul'u davet ettiğimiz tanıtım kampanyaları yürütürken aynı zamanda söyleşiler ve sohbetler gerçekleştiriyoruz. Bununla beraber, Türkiye'de İstanbul dışında kişi ve kurumlarla yaptığımız işbirlikleri ile izleyici çeşitliliğini arttırmayı ve ücretsiz olan bu etkinliğin kitlelere ulaşmasını sağlamayı hedefliyoruz. Elbette ki sosyal medya bu konuda bizim için önem taşıyor. Sergi ve kamusal program, film programı ve öğrenme programları, rehberli turlarımız, yayınlarımız ve çocuk kitabımız 'Opti ile Pesi' aracılığıyla bu hedefimize ulaşmak için çalışmalara devam edeceğiz.

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanmış aydınlatma metnimizi okumak ve sitemizde ilgili mevzuata uygun olarak kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak için lütfen tıklayınız.