
'Şükrederek tasarlıyorum her şeyi...'

'Şükrederek tasarlıyorum her şeyi...'

Röportaj: Gülçin İşler Fırat
Fotoğraflar: Koray Işık
Arzu Kaprol, "yapmayı istediğim, hayal ettiğim bir şeyi yapıyorum. Dolayısıyla o anlamda öncelikle çok şanslı bir insanım" diyerek kendini ifade ediyor. Bu şansının farkında olduğunu ve her anını şükrederek yaşadığını da sözlerine ekliyor. Arzu Hanım, tasarımcı olmaktan başka bir şeyi hiçbir zaman düşünmemiş. Türkiye'nin önemli kadın tasarımcılarından biri, ödülleri, uluslararası arenada ülkemizi temsil eden başarıları var. Türkiye'de yedi mağazasında, yurtdışında çok fazla satış noktası üzerinden tasarımlarını kadınlarla buluşturuyor. Her daim üretiyor ve yeniliklere imza atıyor. Başarılı iş kimliğinin yanında, "İyi ki varlar" dediği 11 yaşında ikiz oğulları var. Kaprol ile Galata Serdar-ı Ekrem Sokak'taki mağazasında buluştuk ve keyifli bir röportaj yaptık.
Arzu Hanım Vodafone Dijital Dönüşüm Zirvesi'nde ilk dijital defilenizi yaptınız. Neden teknolojik öğeler içeren bir defile yaptınız?
Arzu Kaprol: Teknolojiye inanıyorum ve beni çok heyecanlandırıyor. Bir de her alanda olduğu gibi tekstil, moda ve sanatta da teknoloji hayatımızın bir parçası. Teknolojiyi reddederek veya görmezden gelerek hayatımıza devam etmemiz hiçbirimiz için mümkün değil. Bilakis yaptığımız işteki tasarım gözümüzü ve performansımızı aynı şekilde ürün olarak da artırdığını düşünüyorum. O yüzden teknoloji herkes gibi benim de hayatımın vazgeçilmez bir parçası. Üretirken de tasarlarken de bize çok önemli bir yardımcı.
Hologram defile yapma fikri nereden çıktı?
Kaprol: Hologram, gerçeklik duygumuzu sorgulayacak kadar sanallığın iç içe geçtiği ve bütün dünyadaki moda alanındaki sunum tekniklerini değiştirecek yepyeni bir şeye bizi götüren bir yoldu. Müzikler ve görsel yönetim Mercan Dede tarafından yapıldı ve çok heyecan verici bir atmosferdi. Türkiye'de o boyutta ilk defa oldu çok büyük bir hologram sahneydi.
Devamı gelecek mi?
Kaprol: Kesinlikle. Bu beni o kadar heyecanlandırdı ki, bundan sonra mesleki tasarım kariyerimde konvansiyonel defileler yapabileceğimi düşünmüyorum; oralarda bir şeyler devam edecek.
'Şükrederek tasarlıyorum her şeyi...'

Teknoloji hayatınızda nasıl bir yer kaplıyor?
Kaprol: Çok yoğun kullanıyorum ve onun bize sunduğu kolaylıkları, yenilikleri seviyorum. Mesela fotoğraf çekmeyi, efektleri kullanabilmeyi ve istediğim efekti yakından görüp, müdahale ediyor olabilmeyi çok seviyorum. Teknoloji üretme ve düşünme kısmında bana yüksek fayda sağlıyor.
Bunu tasarım tarafına nasıl entegre ediyorsunuz?
Kaprol: Mesela birçok tasarımımı uçakta iPad üzerinde çizim programları aracılığıyla çizerek yapıyorum. İndiğim zaman o tasarımlar hazır olmuş oluyor ve hemen ofise mail atıyorum. Bu hem arşivleme hem de saklama olarak daha kolay oluyor. Bir şeyin taranması, fotoğrafının çekilmesinden ziyade form olarak daha çok istediğim gibi oluyor. Fotoğraflar için kullandığım birçok efekti desen oluştururken de kullanabiliyorum.
Teknolojik tasarımlarınızdan biraz bahseder misiniz?
Kaprol: Mesela bugün çekimde giyindiğim gri üst, 3 boyutlu basılmış, yani bir printerdan çıkmış bir malzeme. Toz olarak girmiş bir yerden ve o tasarım şeklinde printer'dan basılı şekilde çıkmış bir çalışmanın ürünü. Artık tasarım teknoloji de bu tarafa gidiyor. Hologram kumaşlar kullanıyorum. Günümüzün en önemli altyapı malzemelerinden biri olan fiber optik kabloların tasarımın gücüyle buluştuğu tasarımlar var. Renkler de limon sarısı, ultraviyole mavi ve kırmızı oluyor.
Peki, bu bir anlamda teknolojiye başkaldırı mı?
Kaprol: Belki başkaldırı, belki biraz da teknolojinin nimetlerinden yararlanırken hepsini sorgulamak... Çünkü her etki onun tam zıttı olan etkisiyle beraber geliyor. Bir yandan fiber optikleri bu kadar yoğun ve estetik amaçlı da kullanabiliyorken, öteki tarafta da onunla olan ilişkimizi içsel olarak bir tasarımcı olarak sürekli sorguluyorsunuz.
'Şükrederek tasarlıyorum her şeyi...'

Yani bir yanda geleneksel olan var, bir yanda teknolojinin nimetleri. Siz bunların arasında nerede duruyorsunuz?
Kaprol: Şöyle düşünün ki tekstil ve moda sektörüne bakarsak giydiğimiz her bir kıyafet hala ağırlıklı olarak birilerinin elleri değerek yapılıyor. Minimum 5 kişi bizden önce kıyafetimize değmiş oluyor. İnsana çok bağımlı bir sektöre tasarım yapıyorum. Birilerinin duygularının her bir kıyafetin her aşamasında birbirine geçtiğine de inanıyorum. O yüzden teknoloji bunu belki hızlandırmaya, belki süreci yürütmeye ya da daha doğru yürütmeye yardımcı oluyor.
Genellikle defilelerinizde Mercan Dede ile çalışıyorsunuz. Özel bir nedeni var mı?
Kaprol: Çok eski bir dostum ve çok seviyorum. Bir de şöyle bir boyutu da var. Defile başlamadan önce o ortamı temizlemeyi doğru buluyorum. Çünkü hepimiz aklımız ve kalbimizdekiyle giriyoruz bir mekana. Ve gelenlere bir şey sunmak, dinletmek istiyorsam, önce bir şeyi sıfırlamam gerekiyor. Dolayısıyla oradaki duyguyu eğer sıfırlayabilirsem, anlatmak istediğimi daha doğru ulaştırabilirim. O yüzden Mercan Dede müzikleri bu anlamda çok yardımcı. Defile ortamında insanlara o istediğim hissiyatı verebilmek için ses, ışık gibi yan faktörlerden destek alıyorum.
Bir koleksiyona adını verirken çıkış noktası ne oluyor? Koleksiyon adına göre mi şekilleniyor?
Kaprol: Bir koleksiyon tasarlanmaya başladığı zaman aslında ismiyle beraber doğuyor. O bir duygu bütünlüğü ve o duygu onun ana başlığı. Ve o ana başlığın altına duygularını, yaklaşımını, ifadesini ve felsefesini oturtuyorsunuz. Onun üzerine her şey kuruluyor. Koleksiyon bittikten sonra ismini vermiyoruz. İsim çıkış noktası oluyor ve ardından tüm süreçte anlatılanlar, o duyguya hizmet ediyor mu kısmı sorgulanıyor.
Kendinizi moda dünyasında yenilikçi buluyor musunuz?
Kaprol: Bilmiyorum. Belki bunu sektörün yanıtlaması daha doğru olurdu (gülüşmeler)... Heyecanlandığımı söyleyebiliriz. Her türlü yenilik beni çok heyecanlandırıyor.
'Şükrederek tasarlıyorum her şeyi...'

Sizi son zamanlarda neler heyecanlandırıyor?
Kaprol: Galiba hepimiz ülke olarak zor bir zamandan geçiyoruz. Bunları hissetmeden yaptığımız işe yansımaması mümkün değil. Yaşanılanlar hepimizin hayatlarına bir noktadan dokunuyor. Bence hayatımızda şu anda yaşam değerlerimizi, yaşadığımız yerleri, ailelerimizi, var olma sebebimizi, üretme sebebimizi sorguladığımız bir dönemden geçiyoruz. Şu an hazırladığım defile beni çok heyecanlandırıyor, yine teknolojik bir defile olacak. Tüm heyecanım onun üzerinde.
Böyle bir durumda ilham kaynaklarınız da etkileniyor olmalı...
Kaprol: Tasarımcı olmak, tüm etkilere açık olmaktır biraz. İlhama açık olma hali, hissetmeye, fark etmeye... Zaman içerisinde sokakta gördüğüm küçücük bir güvercinden etkilenerek yarattığım koleksiyon da oldu, toplumsal olaylardan da. Olayın büyüklüğünden çok, bende uyandırdığı duygusu önemli.
Yeni koleksiyonunuzun, 2016 ilkbahar/ yaz koleksiyonunuzun çıkış noktası nedir?
Kaprol: İlkbahar yaz koleksiyonumun adı 'Dare To Dream' (Hayal etmeye cüret etmek). Çok renkli olacak. Çünkü bu kış da önümüzdeki yaz da çok renge ihtiyacımız olan bir dönemden geçiyoruz. Rengin enerjisine, rengin ruhuna, hayatımızı keyiflendirmesine, yüzümüzü güldürmesine, bize ışık ve enerji vermesine inandığımız bir dönemden geçiyoruz. Dolayısıyla hiç olmadığı kadar renkli sezonlar bizi bekliyor.
Koleksiyona neden bu ismi verdiniz? Hayal edemiyor muyuz artık?
Kaprol: Bence artık hayallerimize de kısıtlama geldi. Bunu yapmamak lazım. Toplumsal olaylardan kendimizi soyutlayamayız. Her tasarımcı bir şekilde, içinde bulunduğu zamanın ruhuna bir şey üretiyor. Ben de moda tasarımcısı olarak popüler kültüre dair bir şey tasarlıyorum. Neticede giyilmesi için bir şey tasarlıyorum. Dolayısıyla toplumdan kopuk bir şey üretmem mümkün değil, gerçek de değil.
'Şükrederek tasarlıyorum her şeyi...'

Türkiye'de toplam yedi mağazanız var. Yeni mağaza oluşumu var mı?
Kaprol: Şu anda yeni mağaza öngörmüyoruz. Çünkü Türkiye'de toplam yedi mağazamız var, dördü İstanbul'da olmak üzere. Yurtdışında Hong Kong, New York, Londra, Paris, Çin, Abu Dabi gibi çok farklı ülkelerde, bir takım temsilcilikler aracılığıyla oluşturulmuş satış kanallarımız var.
Yurtdışında tercih edilen bir tasarımcı olmak size ne hissettiriyor?
Kaprol: Çok keyif alıyorum. İstanbul'da yaşamayı tercih eden bir Türk tasarımcı olarak dünyada Paris, New York ve Milano üzerinden iletişim, satış ve sipariş organizasyonu yapıyoruz. Aynı koleksiyonun dünyanın başka ülkelerinde yaşayan kadınlar tarafından, başka duygularla seçilmesi ve başka vücut tipleriyle yaşayan kadınlarda vücut bulmasına olanak tanıyan bir dünyada üretim yapıyor olmaktan keyif alıyorum.
En son bir de Mudo ile iş birliğine girdiniz. Bununla beraber daha yaygın bir kitleye de uzanıyorsunuz. Uzun soluklu bir proje mi?
Kaprol: Evet, beni çok heyecanlandıran bir şey bu: Arzu Kaprol Mudo Koleksiyonu. Mudo için farklı fiyatlandırması olan ürünler tasarladım. Daha yaygın bir kitleye ulaşıyor olmak da çok mutlu etti beni. Uzun süreli bir anlaşma, birkaç sezon daha devam edecek.
Güçlü ve girişimci iş kadınlardan birisiniz. Ödülleriniz de var. Ne hissettiriyor bütün bunlar size?
Kaprol: Tabii ki çok güzel ve önemli bir şey ödüllendirilmek. Hayatımda hiçbir dönem başka bir meslek dalı seçme düşüncem ve hayalim olmadı. Yapmayı istediğim, hayal ettiğim bir şeyi yapıyorum. Dolayısıyla o anlamda öncelikle çok şanslı bir insanım. Ve bunun farkında olarak şükrederek yaşıyorum. Yaptığım işten keyif almaktan ve bu keyif aldığım işten para kazanabilmekten çok mutluyum. O yüzden de bunun farkında olarak, şükrederek tasarlıyorum. Bu hayatın bir anlamda ödülü belki de... Mümkün olduğunca duygularımla hareket ediyorum ama beni de yönlendiren, ticari kararlarımda yardımcı olan bir ekibim var. Birlikte bir takım dengeleri koruyup gözetiyoruz.
'Şükrederek tasarlıyorum her şeyi...'

Arzu Hanım bir yanda Türkiye'de mağazalar, bir yanda yurtdışındaki mağazalara üretim, defileler, tasarım yapmak ve tabii ki özel hayatınız, annelik... Nasıl oluyor hepsi bir arada?
Kaprol: Büyük bir organizasyon tabii (gülüyor)... Güzel geçiyor, seviyorum. Keyifli bir süreç... Zaman yönetimini nasıl yapıyorsunuz? Kaprol: Zaman planını iyi yapıyorum. Yapabildiğim en iyi şeylerden biri bu. Erken kalkmayı seviyorum. Beni genelde uyurken göremezsiniz. Saat 6 gibi uyanmış oluyorum. Gün doğuşundan önce uyanmış olmayı kıymetli buluyorum ve günü karşılamayı seviyorum. Akşam çocuklar yattıktan sonra kendimle kalabilmeyi seviyorum. Dostlarım, arkadaşlarım, ailem var. Bunlar hayatın ödülleri ve gerçekten hatırlayacağımız tek şey şu an. Anın tadını çıkarmaya çalışıyorum. Mümkün olduğunca yaptığımız şeylerden keyif alarak nefes almak lazım.
Peki, hiç bu koşturmaca arasında sıkıştığınız olmuyor mu?
Kaprol: Muhakkak olmuştur ve oluyor da her insan gibi...
Ne yapıyorsunuz böyle durumlarda?
Kaprol: O zamanlarda derin bir nefes alıyorum gerçekten nelerin mucizevi şekilde hayatımda olduğuna şükrederek kendime hatırlatmaya çalışıyorum. Ondan sonra yola devam ediyorum (gülüyor).
Yoğun iş hayatınız düzeninde çocuklarınıza yeterince vakit ayıramadığınız anlar oluyor mu? Vicdan azabını yaşıyor musunuz?
Kaprol: Ben artık bu vicdan azabından sıyrıldığımızı düşünüyorum. Gerçekten birlikte olduğumuz vakitlerin kıymetli olduğunu fark edip, her ilişkide olduğu gibi ona da maksimum özeni gösteriyor olmak bence mühim olan. Bunu tabii çocukların penceresinden ayrıca dinlemek lazım, ama ben anne olduğum için ve onlar da hayatımda olduğu için çok mutluyum ve iyi ki varlar...