
İç mimarinin öğretilen doğruları dışında, özgünlüğünü sağlayan, tasarımcısının mekana taşıdığı duygulardır. İstanbul’un sanayi bölgesinde eski bir oto tamirhanesinden dönüştürülen stüdyo, tam da bu konuyla bağdaşacak bir mekan tasarımına sahip. Hatta öyle ki; oto sanayide asla olamaz diyeceğiniz bir ruha bürünmüş. Keşfedildiğinde, bölge yaratıcı topluluklar için bir çekim merkezi haline gelmişti. Evet, 2015 yılında İç Mimar Enis Karavil ve girişimci Amir Karavil tarafından kurulan İstanbul merkezli, disiplinlerarası tasarım kolektifi olarak kurulan Sanayi313’den bahsediyoruz. Oraya ilk gittiğimde büyülendiğimi hatırlıyorum. Tamirhaneler arasından geçip, sürpriz bir mekana ulaşmanın hissettirdiği şaşkınlığı mı, katmanlar arasında bir yolculuğa çıkardığı için mi, yoksa zamanlar ve duygular arasında geçişler yaşattığı için mi etkilenmiştim hatılamıyorum. Ama bugün mekanların duygularından bahsederken daha iyi bir örnek düşünemediğimi de itiraf etmeliyim.
“Çoğunlukla sanat ve tasarım kitaplarını karıştırmayı severim. Kanepenin yanında genellikle Idea in London’dan alınmış bir yığın eski kitap bulunur"
Enis Karavil aslında eğitimini iç mimari üzerine yapmamış; “Hatırladığım kadarıyla her zaman bir iç mimar olmak istemişimdir, ancak eğitimimin şu anda yaptığım şeyle hiçbir ilgisi yoktu. İşletme bölümü için dünyanın en iyi kolejlerinden biri olan Massachusetts’teki Bentley Üniversitesi’nde işletme ekonomisi okudum. Çalışmalarımı tamamladıktan sonra çocukluk hayalimin peşinden gitme zamanının geldiğine karar verdim ve Inchbald Tasarım Okulu’na kaydoldum. İlk ücretli işim Londra Tasarım Festivali sırasında Victoria & Albert Müzesi’nde kısa bir süre çalışmaktı ve ardından Hubert Zandberg’in şirketinde çalıştım. Londra’da Notting Hill’de kendim için tasarladığım bir evde yaşıyordum. Sonunda evimdeki işlerimi beğenen arkadaşlarım için evler tasarlamaya başladım.
Bu beni 2015’te Sanayi313’ü kurmak için İstanbul’a geri dönmeye teşvik etti.” Yazımın başında tasarım dünyası için öğrenilmiş doğruların ötesinde bazı birikimlerin olması gerektiğinden bahsederken tam da bu durumdan söz ediyordum. Karavil’in mekan tasarımlarına bir kimlik olarak yaklaşabileceğimiz, dokunduğu yaşam alanlarını da etten, kemikten ve duygulardan oluşan bir birey gibi görebilmemizi sağlayan özel bir yeteneği var. Onu basında sayısız kez gördüğünüz Sanayi313’den değil, İstanbul’daki Arif Paşa Apartmanı’nda bulunan kendi evi üzerinden paylaşacağım sizlerle. “Evim sürekli değişime açık olmalı” diyor Karavil. Bir tasarımcı olarak, eşyaları sık sık değiştirmeyi seviyor ve bu yüzden yaşadığı evi, değişime kolay adapte olabilen bembeyaz bir alana dönüştürmüş. “Ev, sadeliğin birbirine güçlü kontrast oluşturan unsurlarla birleştiği bir sanat galerisi hissi veriyor. İki ziyaretin birbirine benzemediği beyaz bir küp” diye tanımlıyor. Arif Paşa evi basit, minimalist bir kutu… Siyah ve beyazın keskin kontrastının ahşap vurgularla yumuşatıldığı etkileyici bir yaşam alanı burası. “Bence bu ev benim daha olgun bir yanımı yansıtıyor.
Dört yıldır burada yaşıyorum ve etrafımda biriken kitap, obje ve sanat eserlerini görmek beni mutlu ediyor.” Enis Karavil Sanayi313’de olduğu gibi mekanı sanatla giydirmeyi seven bir tasarımcı. “Sanat eserlerinin etrafında yaşamak bana sürekli ilham veriyor” diyor mekanla bağından bahsederken. Bu etkileyici mekanın Sanayi313 ile bağını kurmak adına tasarım dilini de kullandığı malzemelerle özetliyor “Zıtlık, tasarım yaklaşımda önemli bir faktördür. Zıt malzemelerin ve fikirlerin birbirlerini mükemmel şekilde tetiklediğine ve tasarımda doğru türde dengeyle gerginlik yarattığına inanıyorum. Bununla birlikte, paslanmaz çelik, beton ve dişbudak ağacı, kullanmayı sevdiğim ana malzemelerdir.” Enis Karavil’in tasarım dilini, zıtlıklara olan büyük sevgisi ile tanımlamak yanlış olmaz. “Zıtlıklara olan sevgimin Doğu’nun Batı ile, geleneğin modernite ile buluştuğu bu şehirde kök saldığını söyleyebilirim.” İstanbul’da yaşamanın tasarımına olan katkısından bahsederken de “İstanbul, kaos ve güzelliğin her köşede iç içe geçtiği ilgi çekici bir şehir. Şehrin vizyonumu şekillendirmede büyük bir etkisi olduğunu söyleyebilirim.”