Babasının izinden gidenler
Babasının izinden gidenler
Mustafa & Emre Toner/
Yaptıkları işte gösterdikleri başarıyla adlarından söz ettiren iş, cemiyet ve spor hayatının ünlü
isimleri, sadece onları takip eden gençlere değil kendi çocuklarına da örnek olmuş. Çünkü çocukları, 'baba mesleği'ni seçmiş. Sözünü ettiğimiz ünlü babalar ile babalarının izinden giden
çocuklarını bir araya getirdik. Hem güzel bir fotoğraf çekimi yaptık hem de 'iş' konuştuk...
Babasının izinden gidenler
Ali & Alican Ağaoğlu
AĞAOĞLU'NUN FAALİYETLERİNDEBABA-OĞUL İMZASI
Ünlü işadamı Ali Ağaoğlu'nun 28 yaşındaki oğlu Alican Ağaoğlu, Ağaoğlu Şirketler
Grubu'nun yeni faaliyet alanı olan çimento sektörünün başında. Ali Bey, oğlunun isteyerek
kendi işini devam ettirme kararını vermesinden dolayı çok mutlu olduğunu söylüyor./
Alican Bey babanızın mesleğini devam ettirme kararını nasıl aldınız?
Alican Ağaoğlu: Londra'daki The
American Intercontinental University'de işletme ve ekonomi okudum. Fakat o işi yapmayı çok istemedim. İnşaat, sanayi, proje geliştirme gibi somut, elle tutulan bir alanda çalışmayı
daha çok istedim. Ortaya bir şey çıkartıyorsunuz. Okulu bitirdikten sonra da bu kararı vermek
bana ait oldu, hiçbir şekilde babamdan baskı hissetmedim.
Ali Ağaoğlu: Demokrat bir aileyiz.
Ali bey, oğlunuzun sizin mesleğinizi yapma kararını nasıl karşıladınız?
Ali Ağaoğlu: Çok sevindim, sonuçta bütün babaların istediği bir şey... Bu müesseseler kolay kurulmuyor,çok büyük bir emek var arkasında. Tabii ki her baba ister oğlunun işini devam ettirmesini. Ve her babanın kıskanmayacağı tek şey de, oğlunun kendinden başarılı olmasıdır. Çünkü babalar oğullarıyla gurur duyar. Benim herhangi bir telkinim olmadı, bu kararı kendisi verdi. Önemli olan da bu; kendi kararını vermesi... Çünkü insan işini isteyerek yapmazsa
başarılı olamaz.
Babanızdan iş hayatına dair öğrendiğiniz şeyler nedir?
Alican Ağaoğlu: Çok fazla var. Bir iş başarılı oluyorsa bir ekibe bağlıdır. Ekip olmadan başarıyı elde etmek çok zor... O yüzden bu konuya çok dikkat ettim ben de kendi ekibimi kurdum, sağlam güvenilir bir şekilde. Bir işi her zaman düz ve dolambaçsız bir şekilde yapmamı öğütler. İlk tecrübemi Londra'da yaptım, orada bir inşaat projemiz vardı. Orada mesela ben vergi
avantajlarından bahsetmiştim. Babam reddetmişti. Yani her zaman daha düz ve basit mantıkta hareket etmemi söyler.
Babasının izinden gidenler
Ali Bey, oğlunuza iş hayatına dair verdiğiniz öğütler neler?
Ali Ağaoğlu: Ben her zaman şunu demişimdir, babam da bana bunu derdi: "Babam bunu duyarsa kızar diye düşündüğün şey değil, babam bunu duyarsa üzülür diye düşündüğün şeyi yapma." Çünkü babasın, kızarsın ama kızgınlığın 3-5 gün sonra gider. Hele bizim Karadeniz
erkeği, yapısı gereği çabuk parlar, çabuk söner. Ama üzüntü geçmez. "Beni üzecek hiçbir işin içinde olma" demiştim ona. Allah'a şükür eğitimini çok güzel tamamladı. Lise eğitimini İsviçre'de,
üniversite eğitimini Londra'da tamamladı. Ben 2 yaşındayım (gülüyor), o 29'a geldi beni üzecek hiçbir hareketi olmadı. Onun için oğlumdan son derece memnunum, sağ olsun.
Alican Bey, babanızın "kulağına küpe olsun" dediği sözleri neler?
Alican Ağaoğlu: "Hiç ıslanmadan balık tutulmaz. Hiçbir başarı kolay değildir. Başarmak istiyorsan, balık tutacaksan, ıslanacaksın" der. "Bil işini, bilmezsen işini, silerler geçmişini..."
der.
İş hayatında oğlunuzu nasıl buluyorsunuz?
Ali Ağaoğlu: Oğlumun çok başarılı olacağına inanıyorum. Şu an yaptığı işte de hiçbir şekilde müdahale etmiyorum. İşini, ekibini kendi kurdu ve işini iyi yapıyor. Önemli olan onu başarmasıdır. Zaten başarının tadını alırsa, sırtı yere gelmez. Şu andaki işinde hiçbir şekilde müdahalem yok, bazen detayını anlatır bana, ben de sorarım; "Problem var mı?" "Yok" derse, "O zaman git, çöz, devam" derim.
Boynuz kulağı geçer mi?
Ali Ağaoğlu: İnşallah, tüm temennim bu... Bütün kalbimle onu temenni ederim.
Babasının izinden gidenler
Babasının izinden gidenler
Raffi Portakal & Maya Portakal Bitargil
PORTAKAL SANATEVİ'NDEKUŞAKTAN KUŞAĞA
100 yıllık Portakal Sanatevi'nin 4. kuşak temsilcisi Maya Portakal Bitargil,
ünlü sanat danışmanı babası Raffi Portakal'dan bayrağı devraldı. Baba-kız birlikte
çalışıyor olmaktan hem çok mutlu hem de birbirleriyle gurur duyuyorlar. /
Raffi Bey, kızınız 4. kuşak olarak mesleğinizi devam ettiriyor. Ne hissediyorsunuz?
Raffi Portakal: Birincisi çok mutluyum, çünkü kızımın büyükdedesi bu günü görseydi çok mutlu olurdu, biliyorum. Beni kucağına aldığı zamanki hislerini babamdan bildiğim için... İkincisi, 100 senelik ve taze bir kurumun başında Maya olacak. Ne demek bu? Hem 100 yaşında, ama
30 yaşında. Dinamizm, gençlik, bilgi, deneyim ve kurumun hikayesi...
100 yıllık geçmişi olan bir kurumun başına geçiyor olmak nasıl bir duygu
hissettiriyor size?
Raffi Portakal: Bugün kızımla beraber en büyük sorumluluğum ve mirasım... Yapılmayanı yapmak, ilerici olmak, ülkemize yeni değerler kazandırmak yazılı olmayan misyonumuz.
Babasının izinden gidenler
Maya Hanım sizin çocukluğunuz sanatla iç içe geçmiş olmalı. Babanızın mesleğine özeniyor muydunuz?
Maya Portakal Bitargil: Elbette. 1987-88 yıllarında, ben 3-4 yaşındayken babamın Çiğdem Simavi ile Yıldız Sarayı'nda yaptıkları KUSAV müzayedeleri çocukluğumdan kalan en belirgin hatıraların başında geliyor. Yıldız Sarayı dolup taşıyor, kıyamet kopuyordu... Babam sahnede
olağanüstü yönetiyor olmalı ki herkes coşuyor. Küçük biz kız çocuğu için babasını tam kahraman konumuna yerleştirecek bir an. Bu tip an ve anılarla küçük yaştan bu işin sihrine inandım. Babam da çok ustaca, beni hiçbir zaman zorlamadan işin püf noktalarını, işimizin dünyadaki yerini çok erken görmemi sağladı. Yurtdışındaki koleksiyonler ve müzayedeevleri de dahil, önemsediği
iş görüşmelerinde yanında olmama ve daha önemlisi özgürce yanında olmama özen gösterdi. Bunu küçük kızınızla yapmak, hiç de kolay olmamalı. Bugün daha iyi anlıyorum, beni nasıl büyük bir sabır ve özveriyle mücevher gibi işlediğini...
Hiç baskı hissetmediniz o zaman bu mesleği seçmeniz konusunda...
Maya Portakal Bitargil: Bir kere her zaman bu mesleği yapmamı çok arzu ettiğini hissettirdi ve eğitimime çok özen gösterdi. Ama "Maya bu işi yapmalısın" gibi bir cümle hiçbir gün çıkmadı ağzından.
Babasının izinden gidenler
Raffi Portakal: Dürüstlük, şeffaflık, çok çalışmak, disiplin ve bilgiye çok değer ve kıymet vermek...
Maya Portakal Bitargil: Kuşak çatışması diye bir hakikat var. Biz bu çatışmayı yaşadık, zaman zaman hala yaşıyoruz, yaşayacağız da, bu sağlıklı bir şey. Uzlaşamadığımız noktalarda tartışmaktan çekinmiyoruz. Portakal, 1914 yılında kuruldu. Babam bizzat 40 yıldır lokomotifin
başında. Hem ustam hem patronum hem ortağım. Ayrıca en iyi dostum...
Raffi Portakal: Geçti (gülüyor)...
Babasının izinden gidenler
Emre & Mustafa Toner
'TONER MİMARLIK'TA BABA-OĞUL GÜÇ BİRLİĞİ
Ünlü mimar Mustafa Toner'in oğlu Emre Toner de babasının izinden gidenlerden.
Mustafa Bey, babasından devraldığı mesleği, Toner Mimarlık olarak oğluyla aynı çatı
altında yapıyor olmaktan son derece mutlu ve gururlu olduğunu söylüyor. /
Emre Bey baba mesleğini devam ettiriyorsunuz, bu karar size mi ait?
Emre Toner: Bana ait ama biraz geç alınmış bir karar. Ben Amerika'da ekonomi okurken son senemde tasarım ve iç mimarlık gibi alanlara dönmeyi istemiştim. Finans sektörünün bana göre olmadığını anladım. Ve master'ımı yine Amerika'da iç mimar olarak yaptım. Tabii mesleğe dönme kararı alınca, babam da en doğrusunun bu olduğunu söyledi.
Mustafa Bey, oğlunuzun bu kararı vermesini nasıl karşıladınız?
Mustafa Toner: Çok sevindim. İnsan iş hayatında oğlunu, kendi canını, kanını yanında istiyor, bir destek oluyor. Türkiye'de ortaklıklar çok uzun vadeli olmuyor, zor oluyor. Onun için insan yalnız kalıyor ve bizim işte her yere yetişmek kolay değil. Çünkü biz de bir nevi itfaiye şefi gibiyiz. Her yerde yangın söndürerek dolaşıyoruz. Yangın sıçrıyor oraya koşuyoruz, başka yerde çıkıyor
oraya koşuyoruz filan. Devamlı koşturan bir haldeyiz. Bunun dışında da dünyada yapılanları takip etmek gerekiyor, müşterilerle devamlı görüşmek ve tabii yaratım, tasarım süreci. Hepsi bir araya gelince, çok yoğun oluyorsunuz. Birlikten güç doğuyor tabii...
Mustafa Toner: Tabii, çok iyi oluyor. Zaten dikkat ediyorum son zamanlarda arkadaşlarımın çocukları, özellikle mimarlar içinde, hep babalarının mesleğini devam ettiriyor. Mimarlık bir yaşam tarzıdır meslekten ziyade. Bir mühendislik ya da bankacılık gibi değil. Siz bir mimarsanız gittiğiniz seyahatte, restoranda, girdiğiniz mağazada, yürüdüğünüz sokakta hep bir fikir alırsınız hazneye koyarsınız. Ofiste biten bir iş değil. Doğal olarak insanın çocukları da etkileniyor bu yaşam
biçiminden. Sonunda mimarların çoğu baba mesleğini devam ettiriyor. Benim babam da mimardı, ben de onu seçtim.
Emre Toner: Bir de bizim işimiz zevk işi; başka iş ortaklıkları gibi değil. Tasarım dediğiniz noktada da ortaklık çok mümkün olmuyor. Tarz olarak iki farklı insanın birbiriyle ortak olması biraz zor.