
Elimdeki gücü en iyi şekilde kullanmak istiyorum

Elimdeki gücü en iyi şekilde kullanmak istiyorum

Röportaj: Nazan ORTAÇ
Fotoğraf: Serkan ŞENTÜRK
Akfen Holding Yönetim Kurulu Üyesi Pelin Akın, dünyanın öncü gençlik programlarından 'The Duke of Edinburgh's International Award'ın Türkiye'deki tanıtımı için 14-15 Ekim tarihleri arasında İngiltere Prensi Edward'ı İstanbul'da ağırlamaya hazırlanıyor.
Akfen Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Akın'ın kızı Pelin Akın, şu sıralar her zamankinden daha hareketli günler yaşıyor. 1999 yılında Akfen Holding tarafından kurulan Türkiye İnsan Kaynakları Vakfı'nın (TİKAV) uluslararası projesi 'The Duke of Edinburgh's International Award'ı (Edinburgh Dükü Ödülü) tanıtmak için çalışmalara hız veren Akın, bu amaçla 2.5 gün sürecek bir etkinlik program hazırladı. Etkinlikler çerçevesinde 14-15 Ekim tarihlerinde 'The Duke of Edinburgh's International Award'ın Başkanı Prens Edward'ı İstanbul'da
ağırlayacak olan Pelin Akın, bu ödül programından faydalanan öğrencileri, iş dünyasının önemli aktörleriyle bir araya getirecek. Akfen Holding Yönetim Kurulu Üyesi, IBS Sigorta ve Reasürans Brokeri ve Akfen GYO Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yapan Pelin Akın ile bu yoğun iş programının arasında Şamdan Plus için buluştuk...
Elimdeki gücü en iyi şekilde kullanmak istiyorum

Şu sıralar çok hareketli günler geçiriyorsunuz, nedir bu hareketin nedeni?
Pelin Akın: 'The Duke ofEdinburgh's International Award', bizim vakfımızın uluslararası bir projesi. Bu, 1956 yılında İngiltere tarafından başlatılmış bir ödül programı. 140 ülkede uygulanıyor ve biz bunun Türkiye temsilcisiyiz. Tamamen 14- 24 yaş aralığındaki gençlerin kişisel gelişimine odaklı, onların kendi zamanlarını kontrol altına almaları, kendilerine sürdürülebilir beceriler katmak üzerine tasarlanmış bir program. Biz bu zamana kadar 12 bin gence ulaştık; üç binini de mezun ettik. Ve bu sertifikayla artık dünyada üniversitelere giderken elinizde geçerli bir belge oluyor. İçeriğine bakacak olursak; öğrencilerimiz her hafta üç saati kendilerine ayırıyorlar. Ne yapmak istediklerini kendileri seçiyorlar ve kendi belirledikleri sürelere göre ister 6, ister 12 ya da 18 ay boyunca bu aktiviteleri hayatlarında uygulamaya başlıyorlar. Bu şuna sebep oluyor; 14-24 yaş
arasında birisi bir aktiviteyi bu kadar süre boyunca yaptığında, artık bu ona bir yetenek kazandırıyor. En güzel örneği benim! Ben bu projeyle İspanyolcaya başladım, lisede İspanyolca seçtim, üniversitede Londra'da İspanyolca işletme okudum, ondan sonra Madrid'de Deutsche Bank'ta çalıştım ve şimdi Türkiye'de de İspanyol iş konseyindeyim. Biz bunu 2003 yılından beri yapıyoruz ama 2012'de bütün dünyada yeni yapılanmaya gidildi ve denildi ki biz standartlaşacağız. Böyle olunca bizde iki sene boyunca kurumsallaşmaya zaman ayırdık. Şimdi de bunu anons edip, yayılmaya hazırız. Bunu duyurmak için harika bir program hazırladık. 14-15 Ekim tarihlerinde Prens Edward İstanbul'a geliyor; Kraliçe'nin ve Edinburgh Dükü'nün, yani Prens Philip'in oğlu. Prens Edward 2.5 gün boyunca İstanbul'da olacak. İki okul görmek istiyor, birisi İngiliz menşeili, birisi Türk. Türk okul olarak Darüşşafaka'yı gezdiriyoruz, İngiliz olarak da Tarabya British Schools'u. Sonra bir tekne gezimiz olacak; burada operasyonda olan bütün ekiplerimizle bir araya geleceğiz. Çok özel bir gala yemeğimiz var. Orada fon yaratmak için eğitime destek veren kişilerle bir araya geleceğiz. Bir tane altın ödül seremonimiz olacak İngiliz Konsolosluğu'nda. Bir de Demet Sabancı Çetindoğan'ın evinde özel bir yemeğimiz olacak. Orada da programa finansal olarak katkı vermek isteyen işadamlarıyla bir araya geleceğiz...
Elimdeki gücü en iyi şekilde kullanmak istiyorum

Siz nasıl tanıştınız bu programla?
Akın: Programı biz Türkiye'ye getirdik. Ben de 14 yaşında başladım. 18 yaşına geldiğimde ödül lideri oldum. Ondan sonra İngiltere'ye okumaya gittim. Orada da merkezine gidip, "Ben
Türkiye'den geldim, nasıl yardımım dokunabilir" diye sordum. Bana belli başlı görevler verdiler; mesela sarayda yapılan ödül programlarının organizasyonlarında bulundum ve böylece üniversitede de devam ettirdim programı. Türkiye'ye gelince de genel başkan yardımcısı oldum.
Bahsettiğiniz vakıf, Türkiye İnsan Kaynakları Vakfı (TİKAV). TİKAV nasıl kuruldu?
Akın: 1999 yılında bizim aile vakfımız olarak kuruldu. O zaman tek bir projemiz vardı, bireysel gelişim projesi. Hala devam ettiriyoruz ve bizim ilk göz ağrımız. Doğu'da, Güneydoğu'da öğrencileri üniversite birinci sınıftan alıp, dörde kadar ayrıca bir de TİKAV Akademi'de yetiştiriyoruz. Hepsi üniversiteye gidiyor, ancak akademik eğitimlerin yanında alamadıkları, 'social skills' dediğimiz yetileri biz onlara kazandırmaya çalışıyoruz. Birinci sınıftan itibaren diksiyon, protokol, eşli danslar, bilgisayar, İngilizce, toplum önünde konuşma gibi eğitimler
veriyoruz. Sonra oryantasyon programları oluyor; Ankara ve İstanbul'a geliyorlar, burada iş adamlarıyla, devlet büyükleriyle görüştürüyoruz onları. TİKAV'la İngilizce öğrenmiş öğrencilerimiz arasında Kanada'dan burs alan var, ABD'nin en prestijli burs programı Fulbright'den burs alarak Amerika'ya giden var, TÜ- BİTAK'tan yarışma kazanan var... Gerçekten o fırsat eşitsizliğini yok etmek ve onlara belirli yetileri kazandırmak için tasarlanmış bir proje. Çok da güzel bir noktaya geldi. O kadar ki, hiç değiştirmedik! Sadece bu sene onlara birer mentor atadık Akfen'den. Biraz kurumsal hayata dair sorularına yanıt bulsunlar diye. Çünkü benim çok sorum vardı (gülüyor)...
Forbes Türkiye'nin yürüttüğü mentor- mentee projesinde siz de mentee olarak yer aldınız ve sizin mentorunuz Suzan Sabancı Dinçer'di. Neler öğrendiniz kendisinden?
Akın: Çok keyifli bir süreçti. İlişkimiz hala devam ediyor zaten. Prens Edward'ın geleceğini bile ilk ona haber verdim! İngiliz İş Konseyi'nde de beraberiz. O da İngiliz ekolüyle yetiştiği için, çok güzel bir sinerji oluştu aramızda. Bana öğrettiği en önemli şey; zamanı iyi kullanmaktı. Örneğin toplantıya ne zaman girip, ne zaman çıkacağını net belirle derdi ya da gelmeden önce neler söyleyeceğini belirle gibi öneriler verdi. Aynı zamanda onunla şirket içindeki pozisyonlamamı konuştuk. Özel hayat-iş hayatı dengesini konuştuk. Bir bayan olarak her şeye nasıl yetiştiğini, bir anne olarak her şeye nasıl yetiştiğini konuştuk. Gayet güzel bir süreçti dediğim gibi, iki sene geçti üzerinden ve hala beraberiz...
Elimdeki gücü en iyi şekilde kullanmak istiyorum

Siz TÜSİAD'ın en genç üyesi misiniz hala?
Akın: En genç yönetim kurulu üyesiyim. En genç üyesiydim, ama geçen sene unvanımı kaptırdım (gülüyor)!
Ee, yıllar geçiyor...
Akın: Evet! Ben de yaşlanıyormuşum meğersem (gülüyor)!
TÜSİAD son yıllarda, "Atıl kaldı, modası geçti, artık ihtiyaç duyulmuyor" gibi çeşitli eleştirilerin odağında. Sizin genç üyeler olarak buna karşı bir politikanız var mı?
Akın: TÜSİAD'ın ekibi her şeyi çok iyi organize ederek hareket ediyor ve bunu medyaya böyle sunuyor ya da bazen sunmuyorlar. Bunların hepsi ciddi süreçlerle oluşturulmuş politikalar. Gençler olarak, bizim 30 kişilik kendi aramızda yemek yediğimiz bir ekibimiz var. Orada biz de bunları çok konuşuyoruz. Yenilemek gibi değil, ama biz TÜSİAD'a nasıl katma değer sağlarız gibi konuşmalarımız yapıyoruz.
Babanız Hamdi Akın hala çok genç ve aktif bir işadamı. Ama siz kendinizi işlerin başında hayal ediyor musunuz?
Akın: Kim hayal etmez ki (gülüyor)! İki sene önce Harvard'a gittim ve orada duyduğum bir cümle beni çok etkiledi: "A vision without execution is an hallucination". Yani ben bunu hayal ederim, ama bunu gerçeğe dönüştürmek için bir şeyler yapmazsam bu sadece halüsinasyon olarak kalır (gülüyor).
Babanızın en yoğun çalıştığı ve yükseldiği dönemler sizin çocukluğunuza denk geliyor. Nasıl bir babaydı?
Akın: Gerçekten çok yoğun çalışırdı, ama ne olursa olsun pazar günlerini ağabeyimle bana ayırırdı ve pazar günleri sabahtan akşama kadar gezerdik. Biz de bütün hafta, heyecanla pazarı beklerdik. Bir yere gittiğinde, iş seyahati bile olsa bizi yanında götürmeye çalışırdı. Şu an onu çok daha iyi anlıyorum; ben kendime bile zaman ayıramıyorum! O bize kesinlikle zaman ayırırdı. Gerçekten bize elinden gelenin eniyisini yapmış. Zaten rahmetli babaannem ve dedem bakardı bize, halalarım da yanımızdaydı. O yüzden hiçbir zaman anne ve baba eksikliği hissetmeden büyüdüğümü söyleyebilirim.
Siz Ankara'dan direkt İngiltere'ye gittiniz, değil mi?
Akın: Evet, ben Ankara'dan sonra İngiltere'ye okumaya gittim. Üç sene boyunca İngiltere'de kaldım, bir sene de İspanya'daydım. Döndüğümde onlar İstanbul'a taşınmışlardı bile. Dönüşüm İstanbul oldu.
Kültür şoku yaşamışsınızdır...
Akın: Evet, apayrı bir olaydı zaten! Yeni bir şehir, yeni bir ülke hatta, yeni bir arkadaş çevresi, yeni bir iş ortamı, yeni bir durum, hepsi yoğun bir stres oldu...
Elimdeki gücü en iyi şekilde kullanmak istiyorum

Turgut Özal, babanızın hayatında çok önemli bir figürdü, siz hiç tanışma şansı yakaladınız mı?
Akın: Tabii tanıştık, Turgut Özal'la da, Süleyman Demirel ile de tanıştık. Şu an onlarla ilgili ne hatırlıyorsunuz derseniz, onlar benim tonton amcalarımdı (gülüyor)...
İş hayatınızdaki rol modeliniz babanız mı, yoksa 'ben bunu başka türlü yapardım' durumları yaşıyormusunuz?
Akın: Babamın etkisinde çok kalıyorum, hayat stillerimiz de birebir aynı olduğu için en kolay örnek alabileceğim kişi o. Bana çok da emek veriyor. Ama bir bayan figürünün olması da güzel oluyor. O yüzden arada sırada Suzan Hanım'a kaçıyorum. Cansen Hanım (TÜSİAD Başkanı Cansen Başaran-Symes) da çok çalışkan, şimdi onunla çalıştığım için de onu gözlemleme fırsatım oluyor. Çalışabildiğim bayanları örnek almaya çalışıyorum. Bir kişiye takılmıyorum açıkçası, Güler Sabancı'yı da çok beğeniyorum mesela. Ama Güler Hanım'la Suzan Hanım'a
baktığınız zaman, ikisi de çok farklı kişilik. Hepsinden, benim ihtiyaçlarıma göre özellikleri örnek alıyorum.
Biraz da özel hayatınızdan bahsedelim... Özel hayatınızda neler yapmayı seviyorsunuz? Gerçi CV'nize baktım, neredeyse bütün şirketlerinizde yönetim kurulu üyelikleriniz var, hepsinin bir toplantısına girseniz hafta bitti zaten!
Akın: Evet, ben de nasıl geçiyor anlamıyorum zaten (gülüyor)... Spor yapıyorum daha çok, geçen sene yarı maraton koştum, şimdi kick-box'a merak sardım. TRX, yoga ve pilates yapıyorum dönüşümlü. Her gün bir saat spor yapmaya çalışıyorum. İlkokul arkadaşlarımla da, sonradan İstanbul'da edindiğim arkadaşlarıma da zaman ayırmaya çalışıyorum. Ama bunun sıklığı onlar için ne kadar tatmin edici oluyor bilmiyorum (gülüyor)...
Aile tatillerine çıkıyoruz genelde, yazın tekne tatili yaptım. Bu kış bir kayak tatiline gitmek istiyorum, geçen sene yapamadım. Hatta ondan önceki sene de yapamamıştım. İnşallah bu sene yapmak istiyorum. Onun haricinde sosyal sorumluluk işleri beni çok tatmin ediyor aslında. Bizim için artık iş ve özel hayat ayrımı gibi bir şey kalmıyor, hepsi birbiriyle çok girift.
Kendinizi evli ve çocuklu düşünebiliyor musunuz?
Akın: İnşallah, düşünmek istiyorum (gülüyor)... Bir noktada düşünmek gerekiyor galiba...
'Fırsat eşitliği' babanız için çok önemli bir kavram, bu bayrağı daha ileriye götürmek gibi adına daha neler yapmak isterdiniz?
Akın: Şöyle düşünüyorum, elimizde çok güzel araçlar var ve ben bunları en iyi şekilde kullanmayı istiyorum. Bu projeye çok inanıyorum; Türkiye'nin genç potansiyeli diğer ülkelere baktığımız zaman çok daha yüksek. Ve bu projenin benim hayatımdaki katkısını düşündükçe, gerçekten ulaştığımız gençlerin de yaratabileceği farklılıkları düşünüyorum. TÜSİAD, TÜRKONFED, TAİDER, PODEM'de görevlerim var, buralarda aktif rol alıyorum. YPO'da Türkiye'nin geleceği için güzel bir katkı sağlamak istiyorum. Onun haricinde daha sakin bir hayat da dileyebilirim tabii ki... Şu an olmayabilir ama, bir 10 sene sonra daha sakin bir hayatım olsun isterim (gülüyor)...
Elimdeki gücü en iyi şekilde kullanmak istiyorum

Röportaj: Nazan ORTAÇ
Fotoğraflar: Serkan ŞENTÜRK
Akfen Holding Yönetim Kurulu Üyesi Pelin Akın, dünyanın öncü gençlik programlarından 'The Duke of Edinburgh's International Award'ın Türkiye'deki tanıtımı için 14-15 Ekim tarihleri arasında İngiltere Prensi Edward'ı İstanbul'da ağırlamaya hazırlanıyor.
Akfen Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Akın'ın kızı Pelin Akın, şu sıralar her zamankinden daha hareketli günler yaşıyor. 1999 yılında Akfen Holding tarafından kurulan Türkiye İnsan Kaynakları Vakfı'nın (TİKAV) uluslararası projesi 'The Duke of Edinburgh's International Award'ı (Edinburgh Dükü Ödülü) tanıtmak için çalışmalara hız veren Akın, bu amaçla 2.5 gün sürecek bir etkinlik program hazırladı. Etkinlikler çerçevesinde 14-15 Ekim tarihlerinde 'The Duke of Edinburgh's International Award'ın Başkanı Prens Edward'ı İstanbul'da
ağırlayacak olan Pelin Akın, bu ödül programından faydalanan öğrencileri, iş dünyasının önemli aktörleriyle bir araya getirecek. Akfen Holding Yönetim Kurulu Üyesi, IBS Sigorta ve Reasürans Brokeri ve Akfen GYO Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yapan Pelin Akın ile bu yoğun iş programının arasında Şamdan Plus için buluştuk...
Elimdeki gücü en iyi şekilde kullanmak istiyorum

Şu sıralar çok hareketli günler geçiriyorsunuz, nedir bu hareketin nedeni?
Pelin Akın: 'The Duke of Edinburgh's International Award', bizim vakfımızın uluslararası bir projesi. Bu, 1956 yılında İngiltere tarafından başlatılmış bir ödül programı. 140 ülkede uygulanıyor ve biz bunun Türkiye temsilcisiyiz. Tamamen 14- 24 yaş aralığındaki gençlerin kişisel gelişimine odaklı, onların kendi zamanlarını kontrol altına almaları, kendilerine sürdürülebilir beceriler katmak üzerine tasarlanmış bir program. Biz bu zamana kadar 12 bin gence ulaştık; üç binini de mezun ettik. Ve bu sertifikayla artık dünyada üniversitelere giderken elinizde geçerli bir belge oluyor. İçeriğine bakacak olursak; öğrencilerimiz her hafta üç saati kendilerine ayırıyorlar. Ne yapmak istediklerini kendileri seçiyorlar ve kendi belirledikleri sürelere göre ister 6, ister
12 ya da 18 ay boyunca bu aktiviteleri hayatlarında uygulamaya başlıyorlar. Bu şuna sebep oluyor; 14-24 yaş arasında birisi bir aktiviteyi bu kadar süre boyunca yaptığında, artık bu ona bir yetenek kazandırıyor. En güzel örneği benim! Ben bu projeyle İspanyolcaya başladım, lisede İspanyolca seçtim, üniversitede Londra'da İspanyolca işletme okudum, ondan sonra Madrid'de Deutsche Bank'ta çalıştım ve şimdi Türkiye'de de İspanyol iş konseyindeyim. Biz bunu 2003 yılından beri yapıyoruz ama 2012'de bütün dünyada yeni yapılanmaya gidildi ve denildi ki biz standartlaşacağız. Böyle olunca bizde iki sene boyunca kurumsallaşmaya zaman ayırdık. Şimdi de bunu anons edip, yayılmaya hazırız. Bunu duyurmak için harika bir program hazırladık. 14-15 Ekim tarihlerinde Prens Edward İstanbul'a geliyor; Kraliçe'nin ve Edinburgh Dükü'nün, yani Prens Philip'in oğlu. Prens Edward 2.5 gün boyunca İstanbul'da olacak. İki okul görmek istiyor, birisi İngiliz menşeili, birisi Türk. Türk okul olarak Darüşşafaka'yı gezdiriyoruz, İngiliz olarak da Tarabya British Schools'u. Sonra bir tekne gezimiz olacak; burada operasyonda olan bütün ekiplerimizle bir araya geleceğiz. Çok özel bir gala yemeğimiz var. Orada fon yaratmak için eğitime destek veren kişilerle bir araya geleceğiz. Bir tane altın ödül seremonimiz olacak İngiliz Konsolosluğu'nda. Bir de Demet Sabancı Çetindoğan'ın evinde özel bir yemeğimiz olacak. Orada da programa finansal olarak katkı vermek isteyen işadamlarıyla bir araya geleceğiz.