Tekrar İstanbul'da Olmak Eşsiz Bir Duygu

Dünyanın en başarılı sopranolarından Emma Shapplin ile İstanbul’da bir araya geldik; kendine has tarzıyla ilham verdiği özel bir çekim ve keyifli bir sohbeti paylaştık.

Tekrar İstanbul'da Olmak Eşsiz Bir Duygu

Büyüleyici sesi ve sanatla iç içe hayatıyla dünyanın en başarılı sopranolarından biri Emma Shapplin. Tüm dünyadan farklı yaştan müzik tutkunlarını, yıllardır müziğiyle büyülüyor. Duru güzelliğiyle de yıllara meydan okuyor. Kariyerinde başarılı, özel hayatında seçici, sade yaşam biçimiyle ise görenleri kendine hayran bırakıyor. Hem sahnede hem günlük yaşantılarında kendine has ve elegan stil seçimleriyle fark yaratırken, güçlü duruşu ve doğal tavırlarıyla ilham veriyor. Sanatın çeşitli dallarıyla ilgilenen on parmağında on marifet başarılı sanatçı Emma Shapplin ile yakın zamanda bir ödül töreni için İstanbul’da bulunduğu sırada buluştuk; muhteşem kariyer yolculuğundan incelikle inşa ettiği sanatına, sade ve korunaklı özel hayatının en bilinmeyenlerinden gelecek planlarına kadar keyifl i bir sohbet gerçekleştirdik.


Röportaj: İrem Orhan

Fotoğraf: Gökay Çata



“Bir süre gelmeyeyim hemen İstanbul’u ve Türkiye’yi özlüyorum... Ve bunun birçok nedeni var tabii; Boğaz’da olmak hissi eşsiz ve bunu açıklamak zor.”


İrem Orhan: Nasıl gidiyor hayat? Yakın zamanda bir ödül töreni için İstanbul’da bulundunuz. Bunun sizde yarattığı duygular neler?

Emma Shapplin: Günümüzün hızlı ve hareketli dünyasına rağmen hayatım sessiz ve güzel bir şekilde devam ediyor. İstanbul’a bu ödül törenine davet edilip ödüllendirildiğim ve bu güzel anı tüm konuklarla hatta arkadaşlarımla paylaşma şansına sahip olduğum için onur duyuyorum ve ayrıcalıklı hissediyorum. 


İ.O: İstanbul’da olmak size nasıl hissettiriyor? Bu şehrin en sevdiğiniz yanları neler?

E.S: Mesela bir süre gelmediğimde İstanbul’u ve Türkiye’yi çok özlüyorum. Ve bunun birçok nedeni var tabii; buranın havasını, buradaki hissi, bu inanılmaz şehri özlüyorum. Boğaz’da olmak hissi eşsiz ve bunu açıklamak zor. Gözlerinizi rahatlatıyor, bedeninizi, ruhunuzu dinlendiriyor. Garip ve eşsiz bir şehir. 



İ.O: Öğrendik ki; çocukluğunuzun ilk yıllarında futbola ve ağaçlara tırmanmayı diğer kız çocuklarının oyunlarına tercih ediyormuşsunuz, müzik ve şarkı söylemek ise size çok uzakmış. Durum böyleyken, müziğin hayatınıza girişi nasıl oldu?

E.S: Evet, bu doğru ve komik... Yani iki ağabeyimle büyüdüm ve günlerimin çoğunu yalnız veya çoğunlukla onlarla geçirirdim. Okulda çok utangaçtım ve hızlı koşardım, bu yüzden futbol oyunlarında iyiydim, hatta ragbi ve hızlı koşuda daha iyiydim. Tabii sadece okulda... Her zaman biraz içe dönük ve yalnızdım, müzikle ilk yakınlaşmam doğa sesleriydi; su sesleri, her türlü su; dalgalar, şelaleler, nehirler, damlalar, yağmur, fırtınalar... Ve tabii ki kuşlar, ormandaki vahşi hayvanlar, özellikle geceleri, rüzgarda yapraklar ve sesimin yankıları... Güzel bir akustik bulabildiğim her yerde bir kuyuda, bir tünelde, bir salonda, bir mahzende, derin ormanlarda, mağaralarda... Bayılırdım ve hala da bayılıyorum. Bunların hepsi yanımda olmadan yaşayamam da diyebilirim. Sonra ise Opera’yı keşfettim. Sonra da Rock & Blues’u ve yine Opera’yı..


İ.O: Sesinizi keşfetmeniz nasıl oldu?

E.S: İlk önce büyükannemin çiftliğindeki kuyuda sesler çıkararak, sonra Mozart’ın sihirli flütünden Gecenin Kraliçesi’nin vokallerini taklit ederek ve ardından da bir televizyon programında duyduğum Maria Callas’ın şarkısını taklit ederek ses kendiliğinden oluştu ya da şöyle diyeyim; kolayca açıldı ve vücudumdaki, etrafımdaki hissini ve titreşimlerini fark ettim. Sonra güzel bir akustikle karşılaştığımda sadece sesleri değil, gerçek melodileri de söyleyebildim.



“Hayatım ve ideallerimle bağdaşmayan hiçbir şeyi yapmam... Zaman içinde birçok teklifi reddettim, kaçtım veya görmezden geldim çünkü bana doğru gelmiyordu. Kendimi biliyorum; eğer bir şey için hevesli veya iyi hissetmiyorsam, yapmam, yolumu değiştiririm.”


İ.O: Kariyer yolculuğunuzda dönüm noktası saydığınız bir olay var mı?

E.S: Hayatım ilerledikçe, bir veya iki ‘dönüm noktası’ seçmekte giderek daha fazla zorlanıyorum. Hayatı bir süreklilik ve her adımda ortaya çıkan bir yol olarak görüyorum. Yol boyunca birçok insanla tanışıyor ve çeşitli durumlarla karşılaşıyorsunuz; bazı olaylar yaşandığında bir süreliğine neredeyse önemsiz gibi bile hissediliyor ancak dikkatlice düşünürseniz, duyulan bir kelimenin veya kısa bir hissin bile üzerinizde etki yaratabileceğini ve sizi farklı bir yere taşıyabileceğini fark ediyorsunuz... Ayrıca bence gençken kendinizi daha çok bir ‘sünger’ gibi hissedersiniz ve büyüdükçe kendi seçimlerinizi yaparsınız. Tabii yine de yol, siz yürürken belirir. 


İ.O: Müziğe olan bu olağanüstü yeteneğinizin yanında sanırım resim, fotoğraf ve baskı çalışmalarınız da varmış. Resimle olan bu yakınlığınız nereden geliyor? İleride bir resim sergisi açmayı düşünür müsünüz?

E.S: Tüm sanatların bir şekilde birbiriyle bağlantılı olduğuna ve birbirine tepki verdiğine inanıyorum. Ayrıca bu branşları denemeye de çok meraklıyım, bu yüzden denedim ve hoşuma gitti; hatta birkaç sergi yapma fırsatım da oldu. Birkaç yıl önce Paris’te bir sergiye katıldım, güzeldi ve konuklar bu çalışmalarımla çok ilgilendiler, meraklandılar. Yani bu dünyaya girmek o kadar da kolay ve hızlı olmuyor. Yani doğru insanlarla tanışmak ve dünya çapında sergiler düzenlemek için iyi bağlantılar kurmak zaman alıyor gibi. Bu yüzden bakalım devamını zaman gösterecek. Şu anda da yeni albümüm (neredeyse bitti) ve turnem üzerinde çalışıyorum, bu yüzden resme biraz ara veriyorum.


 


İ.O: Kariyer yolculuğunuzda sizi tanıdığımız ilk dönemlerden bu yana çok yol kat ettiniz; şimdi geriye dönüp bakınca ilk başladığınız zamanlara ait unutamadığınız bir an var mı?

E.S: Çok yoğun, güzel, çeşitli ve zorlu anlar... Bunlardan birini seçmek zor ama belki de kendi prodüksiyon şirketimi kurduğumda ve ilk kez kendi başıma yapımcılık, yazma, besteleme ve karar verme yaptığımda rahatlama, özgürlük ve neşe hissi o kadar yoğundu ki... Gerçekten mutlu olduğumu ve hayatımda ilk kez kendimi gerçekten tamamlanmış ve bütün hissettiğimi söyleyebilirim. O zaman kendi ritmime saygı duyabildim, tüm kararları kendim verebildiğimi hissettim. Ve halen de öyle hissediyorum. 


İ.O: İşinizi aşkla yaptığınız her halinizden belli ama yine de soralım; bu ışıltılı dünya size kazandırdığı kadar özverili davranmanızı da bekliyordur öyle değil mi?

E.S: Hayatım ve ideallerimle bağdaşmayan hiçbir şeyi yapmam. Zaman içinde birçok teklifi reddettim, kaçtım veya görmezden geldim çünkü bana doğru gelmiyordu. Kendimi biliyorum; eğer bir şey için hevesli veya iyi hissetmiyorsam, yapmam, yolumu değiştiririm. Mutlu bir insanım ve öyle olmayı amaçlıyorum, bunu koruyorum ve her saniye kendim ve çevremdeki herkes için de böyle olsun istiyorum. Yaptığım şeyden zevk almalıyım ve aynaya baktığımda gördüğümden, hissettiğim şeyden gurur ve mutluluk duymalıyım. 


İ.O: Yaptığınız iş hem kreatif bir bakış açısı hem tabii yetenek ve bilgi de gerektiriyor ama sanırım bunlar tek başına yeterli gelmiyor; duygular size göre bu işin neresinde? İyi bir sanat üreticisi olmak için sizce neler gerekiyor?

E.S: Şahsen, sanat endüstrisinin gözünde ‘iyi bir sanat yapımcısı’ olarak kabul edilip edilmeyeceğimi bilmiyorum. Benim yolum ve vizyonum basit; dürüst ve özgün olun, kendinize ve başkalarına saygı gösterin, meraklı ve nazik olarak, tüm kalbinizle coşkuyu hissedin.



İ.O: Müzikle iç içe bir hayat, yıllardır tutkuyla bağlı olup, başarıyla sürdürdüğünüz bir kariyer... Yaptığınız işle ilgili gerçekleştiremediğiniz bir hayaliniz kaldı mı?

E.S: Evet! Hala en sevdiğim opera bestecilerinden opera aryalarından oluşan bir albüm kaydetmem gerekiyor. Belki bir gün... Buna ek olarak tabii denemek istediğim daha birçok şey. Keşke bir vampir olabilsem ve bin hayat yaşayabilsem. 


İ.O: Bir yandan da işiniz gereği de çok seyahat ediyorsunuz. Yaşadığınız ya da bir vesileyle gezip dolaştığınız yerler arasında bir sanatçı olarak sizi en etkileyen neresi olmuştu?

E.S: Ziyaret ettiğim veya yaşadığım her yer zihnimde bir iz hatta izler bıraktı... Birçok antik anıt, bazı müzeler, İstanbul, New York, Roma, Londra, Atina, Kudüs, Paris gibi büyük şehirler ve birçok vahşi doğa... Ama şunu söyleyebilirim ki, seyahat ettiğim yerlerden daha çok evim için seçtiğim yerler bende çok daha önemliydi ve hala da öyle; evim iki bölüme ayrılıyor mesela; biri birkaç arkadaşımla buluşup onları davet edebileceğim yer, diğeri ise kendimi toparladığım, yeniden canlandırdığım veya kendi uyum ve dengemi yeniden tanımladığım yuvam. Yuvama kedilerim, köpeğim ve hayaletler dışında neredeyse hiç kimse girmiyor. Uyuduğum, okuduğum, yarattığım, resim yaptığım, beste yaptığım, yazdığım, düşündüğüm sessiz kaldığım yer burası.


İ.O: Yaptığınız işle ilgili sizi en heyecanlandıran ve sürekli üretmeye iten şeyler neler?

E.S: Bir albüm yapmanın tüm sürecini seviyorum. Yaratılışının her adımı benim için büyüleyici ve hepsini yaptım, yapmalıyım; yazmak, bestelemek, prodüksiyon yapmak, düzenlemek... Hepsini seviyorum. Asıl kısım ise, yazmak, beste yapmak gibi tek başına bir yaratım süreci ve ardından düzenlemeler, kayıt seansları, miksaj ve görsel, fotoğraf, video ve tüm görsel unsurlar için birlikte çalışmak istediğiniz kişileri seçiyorsunuz. Ardından turneye çıkıp yeni şarkıları sahnede seyirci ve hayranlarla buluşturmak... Ve dünyanın dört bir yanından yeni insanlarla tanışmak... Harika!



İ.O: Sizin hayatınızda ‘şans’ nerede peki? Yani ‘şans’ kelimesi sizin için ne anlam ifade ediyor?

E.S: Şanslı olmak, dünyanın bir parçası gibi hissetme ve kendi yolunuzu, iç benliğinizle, arzularınızla ve hayallerinizle uyum içinde, dünyaya zarar vermeden tamamlama yeteneğine sahip olmaktır. Ama bazen de belki de insanlığın yücelmesine bir şekilde yardımcı olabileceğinizi hissetmektir. 


“İlham, her yerden ve çeşitli desteklerden gelebilir. Bazen bir iç çekiş ya da bir kitaptan, bir müzikten, bir filmden, bir yerden, bir kelimeden bile olabilir...”


İ.O: Sahnedeki stiliniz de her daim beğeni topluyor; bu konuda profesyonel destek alıyor musunuz yoksa stil seçimleriniz tamamen kendinize mi ait?

E.S: Genellikle her şeyi kendim seçerim. Ama bazen fikir ve görüşlerimi paylaşmaktan çekinmem, elbette her şey tanıştığım, çalıştığım kişilere ve onların tarzlarına bağlı...


İ.O: Diğer yandan sizi tanıdık tanıyalı her daim hep fitsiniz, özel bir beslenme ya da spor programınız var mı?

E.S: Genellikle yorgun hissettiğimde uyurum ve saat veya alarm olmadan uyanırım, yani vücudum uyandığında uyanırım. Genellikle kendi seçtiğim veya yetiştirdiğim taze ürünlerle kendi yemeğimi pişiririm, genellikle organik gıdalar ve çoğunlukla yerel gıdalar... Bence yemekten alınan keyif çok önemli, bu yüzden vücudumun ihtiyaç duyduğunu hissettiğim şeyleri göz önünde bulundurarak pişiririm. Genellikle kahvaltımı sabah 9.30 civarında yaparım, sonra öğle yemeğimi 13.30 civarında yerim. Ertesi sabaha kadar hepsi bu... Bazen yatmadan önce bir meyve veya bir su bardağı tamamen organik yoğurt yiyebilirim. Neredeyse her gün bir veya iki kez, tercihen ormanda 50 dakika veya daha fazla yürüyüş yaparım. Ayda 3 ila 5 kez en az bir kilometre yüzerim. Bazen ihtiyaç duyduğumda 20 dakika kürek çekiyorum, her ihtiyaç duyduğumda 5 dakika kadar taichi yapıyorum. Aslında bunlara ek olarak daha birçok şey yapıyorum; bahçeyle uğraşmak, şömine için odun toplamak, resim yapmak, beste yapmak, müzik aletleri eğitimi almak, idari işleri yapmak, dikiş dikmek, tüm evcil hayvanlarımla ilgilenmek (bir köpek yavrusu ki, çok talepkardır, 3 kedi, hatta bazen 4 bile oluyor ve 6 yavru kedi, bahçedeki tüm yabani kuşlar... Gelecek baharda 2 koyun sahipleneceğim (buna çok gülüyorum) kitap okuyorum ve kendi ev işlerimi de kendim yapıyorum. Her zaman hareket ediyorum ve birçok farklı şeyi birlikte yapıyorum. Tabii minimum stresle. Her şeyi hissettiğim gibi zevkle düzenliyorum.



İ.O: Sona doğru yaklaşırken şunu da sormadan geçmeyelim; şimdilerde aşka ne kadar yakın ya da ne kadar uzaksınız?

E.S: Aşk her yerde... Hayatımı seviyorum ve hayatım dolu dolu. Gerçekten çok dolu. Aşık hissediyorum. Eğer bir erkekle sağlam bir ilişkiden bahsediyorsanız... Bazen ben de bunu düşünüyorum, merak ediyorum; dolu dolu, mutlu, meşgul, sanatla dolu yaşam tarzımda nerede ve ne zaman buna yer açabilirim, bakalım...


İ.O: Şimdi elinizde sihirli bir değnek olsa dünya için neyi değiştirmek istersiniz?

E.S: Keşke herkes ne yaparsa yapsın, işinden keyif alıp gurur duyabilse, gerçek bir ilgi, saygı ve tutkuyla çalışabilse... Düşününce, hayat esas olarak sevmek, yaratmak, düzeltmek ve bir şeyleri, belki insanları ve durumları onarmakla ilgili değil midir zaten... 


İ.O: Peki, son olarak; sizinle ilgili yakın gelecekte neler bekliyor bizi?

E.S: Yakın zamanda Arjantin, Uruguay ve Peru’da şarkı söyleyeceğim, ardından birkaç ay sonra Meksika, Kolombiya, Brezilya, Şili ve Latin Amerika’daki diğer yerlere geçeceğim. Sonra tabii ki yeni albümümün son rötuşları üzerinde çalışmaya devam edeceğim. Şarkılar gerçekten çok güzel, çoğunlukla Fransızca ve biri İngilizce (belki bir tane daha İngilizce besteleyebilirim.) Onun üzerinde de çalışıyorum. Onlarla çok mutlu ve gururluyum. Ayrıca tüm görsel unsurlar, fotoğrafl ar, videolar vb. üzerinde de çalışacağım. Ayrıca eski evimin akan çatısının bir kısmını onarmak için kendimi nasıl organize edeceğimi düşünmem ve araştırmam gerekiyor. Bir de bahsetmiştim; gelecek baharda genç koyunları karşılamak için bahçeyi çevreleme çalışmalarına başlamam ve birkaç yeni ağaç dikmem gerekiyor. Muhtemelen elma ve kiraz ağaçları dikeceğim. Bazı kuşlar meyvelerini sever, ben de ve şarkı söylemelerini severim.


“Aşk her yerde... Hayatımı seviyorum ve hayatım dolu dolu. Gerçekten çok dolu. Aşık hissediyorum.”