Röportaj:Bade ÇAKAR
Fotoğraflar:Koray IŞIK
Genç yaşta başarılı işlerle adını duyuran ve birçok önemli ödülün sahibi olan Begüm Akkaya, sağlam adımlarla oyunculukta ilerliyor. İçten tavırları ve samimi gülüşüyle kısa sürede seyircinin dikkatini çeken ve sevgisini kazanan Begüm Akkaya ile bir araya gelerek keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Genç yaşta oyunculuğa başladınız. Acaba oyunculuk çocukluk hayaliniz miydi?
Begüm Akkaya: Küçükken birçok hayalim vardı. Kafası karışık, bir sürü şeyi isteyen bir çocuktum. Annem beni çok fazla kurslara yazdırıyordu. Ama sanki okula gidermiş gibi gitmemek için bir bahane uyduruyordum. Sonra tiyatro kursuna başladım ve hoşuma gitti, bunu görünce araştırdım ve güzel sanatlar lisesine gitmeye karar verdim. Lise bitince de İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı'nı kazandım. Böyle başladı ve devam ediyor.
Oyunculuk kolay bir meslek değil. Sürekli eleştirilere ve yorumlara açıksınız. "Keşke bu işe hiç girişmeseydim" dediğiniz oluyor mu?
Akkaya: Yeniliğe ve değişime açık bir insanım her zaman. Eleştiri eğer yapıcıysa kabul ediyorum. Bu zamana kadar neyse ki beni yıkıcı bir durumla hiç karşılaşmadım. Etrafımda iyi insanlar var, hiç benim hevesimi zedeleyecek bir şey olmadı. Şu an piyasada iyiye gidiş var diyemeyiz, ama hiçbir süreç kalıcı değildir. "Yanlış meslek mi yapıyorum" diye düşündüğünüz zamanlar olabiliyor ama bunlar geçici. Tamamıyla yaptığınız işi sevmekle alakalı bir şey bu, tüm işlerde olduğu gibi...
Bir film veya dizi projesine dahil olmaya nasıl karar veriyorsunuz? Katılacağınız projede ilk neye dikkat edersiniz?
Akkaya: Senaryo tabii ki çok önemli. O karakterin bana ne kadar ihtiyacı var, benim o karaktere ne kadar ihtiyacım var, oynadığım zaman bende ne değişecek, beni ne kadar çok zorlayacak... Bütün bunlar çok önemli. Birbirinden farklı karakterler olmasını istiyor ve özen gösteriyorum. Her şeyden önce yönetmenin vizyonu benim için çok önemli. Elinize aldığınız senaryoyu her yönetmen farklı çeker. Bunlar hep birbirleriyle bağlantılı unsurlar.
İlk dizi projenize baktığınızda kendinizi eleştirdiğiniz oluyor mu?
Akkaya: Tabii ki, insan kendisini ilk izlediğinde "Ben ne yapmışım burada" diyor (gülüyor). O zamanlar daha yeni yeni işin temelini öğrenmeye başladığınız zamanlar, beğenmediğiniz şeyler olması normal. Önemli olan bu süreçte değişmeyi becerebilmek, ki ben değiştiğimi görüyorum. İyi bir şey değişmek, bunda da çalıştığım yönetmenlerin, ve oyuncuların da büyük önemi var.
Başarılı projelerde yer aldınız. Diğer projeye başlarken bir önceki başarıyı tutturamazsınız diye kaygılanıyor musunuz?
Akkaya: Ben mükemmeliyetçi bir insan değilim. Eğer bir filmden ödül alıyorsam, işimde iyiysem bir başka filmde hata yapma imkanı tanıyorum kendime. Öbür türlü çok zor bir durum olur, kendi kendinize şiddet göstermek olur bu. Hayat hiçbir zaman tek düze değil, kalp ritmi gibi inip çıkıyoruz. İnsan kendi içinde hep bir rekabet içindedir. Bunu tabii ki hedefliyorum ama yanlış yapmamalıyım diye kasmıyorum.
Bir role hazırlanırken nasıl bir süreçten geçiyorsunuz?
Akkaya: Her oyuncunun tercih ettiği yöntem farklıdır bu konuda. Kendinize ait bir karakter oluşturuyorsunuz, nasıl bir karakter olduğu önemli. '72. Koğuş'ta sağır dilsiz bir karakteri oynamıştım; 'Dilsiz Suna'. Bu rol için işitme engelli bir arkadaşımla çalıştım, çünkü bunu tek başıma yapamazdım ama farklı rollere farklı şekillerde çalışıyorum. Bizim topraklarımızdan gelen karakterler olduğu için bir yerden sonra zaten yakalıyor beni. Yönetmen ve oyuncu arkadaşlarımla da konuşarak karakteri bir şekilde çıkartıyorum.
Oyunculuk kariyerinizin içine önemli ödülleri de eklediniz. Sizin için ödüllerin önemi nedir?
Akkaya: Tabii ki de motive eden bir durum bu. Ben ilk ödülümü 'Kuma' filmiyle Kiev Film Festivali ve Philadelphia Film Festivali'nde aldım. İnsanların bana bu ödülleri vererek "Evet iyi bir şey yapıyorsun pes etme, devam et" dediklerini düşünüyorum. En son da 'Uluslararası Kadın Filmleri Festivali Uçan Süpürge'den ödül aldım. Onun ayrı yeri var, çünkü ilk defa genç kurul tarafından verildi bu ödül. Ben de 24 yaşındayım ve kendi akranlarımın bana ödül vermesi çok daha yüreklendirdi beni.
Oyunculukta, eğitimin önemi size göre nedir?
Akkaya: Şöyle okul okuyup da, kendini hiç geliştirmeyen arkadaşlarımı da görüyorum. Okul okumayıp kendini çok geliştiren arkadaşlarımı da görüyorum. O biraz sanırım kişinin kendini geliştirmesiyle ilgili bir durum. Elbette okul şunun için güzel; belli bir süre içinde yapmanız ve araştırmanız gereken şeyleri daha çabuk görüyor ve öğreniyorsunuz, çünkü erteleme şansınız olmuyor. Yoksa okul okumayıp çok güzel oyuncular da var etrafta; keza Şener Şen... Okulda bir ilaç vermiyorlar çok iyi oyuncu olman için...
Tiyatro, dizi ve sinema dendiğinizde aklınızda bir sıralama oluşuyor mu?
Akkaya: Yok çünkü aslında hepsinde yaptığım şey aynı; oyunculuk. Hepsinin şartları değişiyor tabii. Dizi şartları daha ağır ve yüzeysel bir performans sergilemek zorunda kalıyorsunuz, çünkü her haftaya yetişmeniz gereken bir kaset var (gügülüyor). Kimse sizi beklemiyor daha da iyisi gelir diye. Sinemada ise sizin potansiyelinizin her zaman daha iyisi için imkan sağlanıyor. Tiyatro bambaşka bir alan. Seyirci ile organik bir ilişki içindesiniz. Canlı bir performans ve her oyununuzda keşfettiğiniz farklı bir şey oluyor. Ama hepsinde yaptığım şey aynı oynamak, sadece şartları ve imkanları farklı.
Peki, hayatınızda beraber bir projede yer almak istediğiniz yerli veya yabancı yönetmenler var mı?
Akkaya: Evet var, Viyana'da Michael Haneke ile tanışmıştım. Onunla çalışmayı çok isterim. Yine Türk yönetmenlerden Ramin Matin, Fatih Akın ve Erdem Tepegöz ile çalışmayı çok isterim.
Son dönemde Türk filmleri eskiye nazaran daha revaçta gibi görünüyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Akkaya: Türk sineması, bir atak yapmış durumda. Verimli bir çağda şu an... Tek sorun sinemaların tekelleşmesi. Ne yazık ki bazı filmler olması gerekenden daha az değer görüyor, çok fazla sinemaya ulaşamıyor. Bir filmin, seyirciye ulaşmadığında bir anlamı kalmıyor. 'Başka Bir Film' diye bir oluşum var. Daha çok alternatif filmlere yer veriyor, ama bu da İstanbul, Eskişehir, İzmir ve Ankara'da var. Daha fazla yer de olmalı bence.
Dizi sektörü çok zor. Kendinizi yıpratmamayı nasıl başarıyorsunuz?
Akkaya: Sürekli sakin kalamıyorsunuz (gülüyor). Yıpranmadığımı da söyleyemem; çünkü haftanın altı günü sabah saat 09.00'dan gece 03.00'a kadar yoğun bir program, gerçekten insanüstü bir çalışma. En büyük motivasyonumuz birbirimize destek olmamız.
Hiç kamera arkasında çalışmayı düşünüyor musunuz?
Akkaya: Şu an hayatımın değişim sürecindeyim. Bunları yazmak üzerine bir eylemim var. Ama şu an bir yönetmen koltuğuna geçmek için gereken bir birikimim yok. Düz yazı zaten yazıyordum ama onu senaryolaştırmak, bir kurgu haline getirmek apayrı bir şey. Eğer o olgunluğa ulaşırsam çok isterim.