Röportaj: Nazan ORTAÇ
Fotoğraflar: Canan Yetişti SATKIN
Gözde Sarar ve Nastassia Coşkunseven'in hayata geçirdiği lüks bebek giyim markası BebeCocon, yüksek kaliteli kumaşlardan, lüks ve şık tasarımlardan oluşan koleksiyonları ile yeni anne ve anne adaylarını, sofistike bir dünyaya davet ediyor. Doğallığı lüksün temeline konumlandıran BebeCocon, ipek, pima kotonu, yüzde 100 koton, dantel gibi en yüksek kalitede kumaş ve aksesuarlardan üretilen koleksiyonlar sunuyor. Gözde Sarar ve Nastassia Coşkunseven ile Swissotel'de bir araya geldik ve içinde çocuklarının da olduğu keyifli bir çekim eşliğinde yeni markalarını konuştuk.
Bir araya gelerek marka kurma fikri nasıl doğdu?
Nastassia Coşkunseven: Çok uzun zamandır ikimizin de kafasında bebek tekstili ile ilgilenmek vardı. Bebeklerimizi doğurduktan sonra aslında kafamızda ne istediğimiz canlanmıştı. Bir gün Gözde ile kahve içerken iş planımızı yapmıştık bile. Her şeyi bir araya getirince, çok güzel oturdu. BebeCocon bu şekilde doğmuş oldu. Başka markada olmayan lüks, şık ve bir annenin her şeyini karşılayabilecek bir marka yarattık. Çok güzel bir ortaklık oluşturduk. Tekstil bilgimiz, Gözde'nin uzun seneler tekstil işinde olması ve ikimizin de zevkiyle güzel, sağlıklı ve şık bir koleksiyon ortaya çıktı.
Markanızın yanı sıra arkadaşlığınız ne zamana dayanıyor?
Gözde Sarar: Aslında Nastassia'nın eşi benim arkadaşımdı, kendisiyle de tanıştıktan sonra hiç yabancılık çekmedik, sanki senelerdir birbirimizi tanıyormuş gibi oldu. Nastassia 'international' bir insan; ailesinin bir kısmı İsviçre'de, bir kısmı Dominik Cumhuriyeti'nde, bir kısım da İspanya'da. Benim de yurtdışında uzun seneler yaşamamdan dolayı ikimiz de değişik kültürden insanlara çok alışkın olduğumuz için hiç yabancılık çekmedik.
Kaç yıldır Türkiye'desiniz? Evlenip mi geldiniz? Eşinizle nerede tanıştınız?
N.C.: 7 sene önce eşimle, Gözde'nin vermiş olduğu bir davette tanıştım. Türkiye'de olduğum için de çok mutluyum. Türk kültürüne ve yemeklerine bayılıyorum. Kalbimin yarısının Türk olduğuna inanıyorum.
Aslen nerelisiniz? Gelmeden önce ne iş yapıyordunuz?
N.C.: İsviçre doğumluyum ama Dominik Cumhuriyeti'nde büyüdüm. Michelin yıldızlı bir restoranda şef olarak çalışıyordum İsviçre'de. Ailemin işlerinde de yardımcı oluyordum. Ailemin bir kısmı tekstil işinde.
İstanbul'a gelince çalışmayı sürdürdünüz mü?
N. C.: Hayır, çalışmadım. Çünkü hemen çocuklarım oldu ve onları yetiştirmeye ayırdım günlerimi. Daha sonra kendi blog'umu kurdum. Moda ve yemek üzerine, 'Bite of Style' isimli bir blog'um var. Çünkü moda da yemek de benim vazgeçilmez tutkularım.
Neler yazıyorsunuz?
N.C.: 'Bite of Style' moda ve yemek üzerine bir blog. Burada Türkiye ve dünyadaki en iyi mutfakları gösteriyorum. En iyi yemeklerini seçip takipçilerime ne yemeleri gerektiğini öneriyorum. İnsanlar çok sevdiler. Geçen sene 'Fashion TV Best New Blogger' ödülünü aldım. Şimdi de kendi tariflerimi gösterdiğim Youtube kanalımı açıyorum.
"Bebecocon'un koleksiyon unda bir annen in doğumundan bebeği 1 yaşına gelene kadar ihtiyacı olacak her şey var. Bütün bu ürünlerde hep detaylar gizli. Tamamen bu tik bir üretimle çok özel kumaşlar kullandık." G.S.
Genelde arkadaşlar iş ortaklığına çok girişmek istemezler, riskli olmasından dolayı... Sizin öyle bir endişeniz olmadı mı?
G.S.: Olsaydı bugün bu noktada olamazdık herhalde. Çok kısa zamanda güzel bir iş çıkarttığımıza inanıyorum. İkimizin de böyle bir endişesi olmadı.
BebeCocon'un tasarım çizgileri neler? Koleksiyon nelerden oluşuyor?
G.S.: Aslında romantik çizgimizi koruyarak, klasik ama aynı zamanda da modern bir koleksiyon ortaya çıkarttık. Koleksiyonda bir annenin doğumundan bebeği 1 yaşına gelene kadar ihtiyacı olacak her şey var. Bütün bu ürünlerde hep detaylar gizli. Ben çocuklarım için hiç dışarıdan alışveriş yapmadım, hepsini kendim tasarladım. Ufak ama şık detaylarla süsledim, mesela BebeCocon koleksiyonumuzda da önlükler var, hepsi dantel detaylarıyla süslendi.
Tamamen butik bir üretimle pima koton kumaşlar kullandık. Aslında size biraz BebeCocon markamızın hikayesinden de bahsetmek istiyorum. 'Cocon', Fransızca ipek kozası anlamına geliyor. İpek böceğinin milyonlarca yıldır yeryüzünde bilinen en sağlam ipi üretmesiyle, lüksün ve yumuşak dokunuşun da yaratılış sürecini simgeliyor. Biz markamızın her şeyi adı gibi olsun istedik ve lüks hammaddeler kullanarak bütün koleksiyonumuzu tasarladık. Burada en önemli amacımız şey, bebeğimizin sağlığı ve en şık, en güzel kıyafetlere sahip olmasıydı.
Size göre markayı kurarken en zorlandığınız konu ya da sancılı süreç neydi?
G.S.: En çok kağıt işlerinde zorlandık, onun haricinde her şey çok kolay ve zevkliydi bizim için.
Aynı zamanda küçük çocukları olan iki annesiniz; çocuklarınızla bu yolculuğa çıkmak işinizi kolaylaştırdı mı, zorlaştırdı mı?
G.S.: Tabii ki çocuklarla hiçbir şey kolay değil. Tek zorluk onlardan biraz fazla ayrı kaldım bu süreç içerisinde. Uzun bir süre evde çocuklarımla olduktan sonra yoğun bir temponun içerisine girdim. Sarar Kadın bölümündeki görevimi ve anneliğimi aksatmadan BebeCocon'un oluşum sürecini yürütmek çok emek gerektirdi. Yoğun günler geçirdik.
N.C.: Çocuklar bizi ziyarete iş yerine çok sık geliyorlar. Çoğunlukla öğle yemeklerimizi çocuklarımızla yiyoruz.
"Moda ve yemek üzerine bir blogum var. Burada, Türkiye ve dünyadaki en iyi mut fakları gösteriyorum. En iyi yemeklerini seçip, takipçilerime ne yemeleri gerektiğini öneriyorum. İnsanlar çok sevdiler." N.C.
Gelecek için planlarınız neler? Markaya yeni ürünler eklenecek mi?
G.S.: Evet, kış koleksiyonunda ayakkabı da üretiyoruz. Şu an için kıyafet, ev tekstili ve ayakkabı olarak devam edeceğiz, ama hiç rahat duracağımızı zannetmiyorum.
N.C.: Gelecekte BebeCocon'u ulusal platformlara taşımayı planlıyoruz. Bebek için akla gelinen ilk markalardan biri olmak istiyoruz. Gözde de, ben de yaptığımız işlerde hep çok iyi olduk. Tabii ki BebeCocon'dan sonra moda ile ilgili başka alanlara kaymayı düşünebiliriz.
Gözde Hanım, siz tekstil ve moda sektörünün içinde büyüdünüz... Sarar Kadın Giyim Yönetim Kurulu Başkanısınız... Çocuk markası yaratmanın farklılıkları neler? Nelere dikkat etmek gerekiyor?
G.S.: Bebek ürünlerimizi çok özel kontrollerden geçiriyoruz. Düğmeli ürünler düğme testlerinden geçiyor. Çok kolay kopmaması lazım. Bütün ürünler metal dedektör makinasından geçiriliyor, en ufak bir iğne kırığı bile kalsa bebeğin cildine zarar verebilir. Ve tabii doğal kumaşlar kullanıyoruz bebeklerimizin hassas ciltleri için.
Babanız, amcalarınız tekstil sektörünün duayenlerinden. Onlardan neler öğrendiniz?
G.S.: Klasik bir laf olacak belki ama onlardan çok sey öğrendim, öncelikle nasıl disiplinli çalışılması gerektiğini öğrendim. Bir de "Kimse senin işini senin gibi yapamaz" felsefesiyle kontrollü oldum biraz.
Moda sizin hayatınızın neresinde duruyor? Geçmişten bugüne stiliniz nasıl bir evrim geçirdi?
G.S.: Çocukken fazla çılgın bir çocukmuşum ama daha sonra iş hayatının yoğun temposuyla biraz klasik bir tarza sahip oldum.
Moda dünyasının hızlı tükendiği ve her gün yepyeni bir trendle karşılaştığımız bu dönemi, nasıl buluyorsunuz?
G.S.: Evet, her şeyi fazla hızlı tüketiyoruz baktığınızda ama moda insanın kendini tek şımartabildiği yerlerden biri, bu yüzden kendimizi mutlu etmek için tüketim çılgınlığı bu noktada güzel olabiliyor.
Mesleğe ilk başladığınız günden bugüne bakarsak, neler hayat etmiştiniz? Hayallerinizi gerçekleştirdiniz mi?
G.S.: Hayallerim gerçek oldu, çünkü ben ve kardeşlerim de hiçbir zaman başka bir şey olmayı hayal etmedik. Yani hiçbir zaman doktor olacağım dememiştik zaten.
Sarar Kadın'da bu sezon birtakım yenilikler yaptınız... Nasıl bir koleksiyon hazırladınız?
G.S.: Sarar Kadın klasik çizgisi her sezon olduğu gibi devam ediyor; bunun yanında daha genç bir koleksiyon hazırladık bu kış sezonu için.
Sarar Kadın'ın kendine özgü bir çizgisi var. Bu nedenle trendler sizi ne kadar etkiliyor?
G.S.: Her zaman kendi çizgimizi bozmadan trendleri takip ediyoruz.
İkiz bebek sahibi olmak oldukça stresli olsa gerek... Kızlarınızın doğumundan sonra hayatınız ne kadar değişti?
G.S.: İkiz odaklı bir hayatımız oldu. Tüm programlar onlara göre ayarlandı.
Nasıl çocuklar Derin ve Mina? Birlerine ne kadar benziyorlar, ne kadar ayrışıyorlar?
G.S.: İkiz olmalarına rağmen çok farklı çocuklar. Biri anne, biri baba oldu, zaten o yüzden kendimizi tekrardan büyütüyoruz gibi geliyor bize.
Sencer Bey nasıl bir baba?
G.S.: Sencer ilgili bir baba, zaten çocukları çok severdi, kendi çocuklarıyla da çok ilgileniyor. En büyük isteğim hayvan seven çocuklar yetiştirmekti. Başarılı da olduk bu konuda, babayla ata binip, televizyonda at yarışları seyrediyorlar.
Çocuklarınızla en çok neler yapmaktan hoşlanıyorsunuz?
G.S.: Şu anda öğrenme algıları çok açık olduğu için devamlı oyun oynuyoruz. Mesela akvaryuma gidip, günlerce balıklar hakkında konuşup, anneanneye balık hikayeleri anlatabiliyoruz.
Kızlarınızın eşiniz gibi sporcu mu, sizin gibi iş kadını mı olmasını istersiniz? Onlar için neler hayal ediyorsunuz?
G.S.: Onlar için hayallerimizin yarısını gerçekleştirmeye kalksak, nefes almadan çalışmaları lazım herhalde. Saygılı, akıllı, çalışkan, Atatürkçü çocuklar olmaları için elimizden geleni yaptığımıza inanıyorum. Bence anneleri gibi iş kadını olup, aynı zaman da milli sporcu da olabilirler.