Pelin Uluksar; Mesleğim Bana İnsanı ve Hayatı Öğretti

Şimdilerde karşılaşılması o kadar da kolay olmayan bir içtenlik, net duruş, doğal tavırlar…

Pelin Uluksar; Mesleğim Bana İnsanı ve Hayatı Öğretti

Oyuncu Pelin Uluksar’ı tek cümleye sığacak şekilde anlatın deseniz, söyleyeceklerimiz bunlar. Pelin Uluksar ile sohbetimizde görüyoruz ki; onda bunlardan çok daha fazlası da var.


Pelin Uluksar, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Şan Bölümü’nü tamamladıktan sonra Yeditepe Üniversitesi Tiyatro Bölümü’ne geçiyor ve oradan da mezun olur olmaz Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde oyunculuk eğitimi alıyor. “Ailem beni küçük yaştan itibaren sanata yönlendirdi. Önce bale eğitimi aldım, ardından müzikale kaydım. Ama küçüklüğümden beri asıl hayalim oyunculuktu” diyor ve kariyer yolculuğundaki kendinden emin adımlarının temelinin, çocukluk yaşlarda kurduğu hayalleri olduğunu anlıyoruz. Sanatı, hayatı, yaşamayı seven, keşifçi ruhlu genç bir kadın var karşımızda. Kendisiyle ilgili merak ettiklerimizi sordukça yeni bir yönünü öğreniyoruz ve konu konuyu açıyor, sohbetine doyum olmuyor. Oyuncu Pelin Uluksar ile bir araya geldik; neşesi yüksek bir röportaj ve özel anlarla dolu bir fotoğraf çekimi gerçekleştirdik. 


Röportaj: İrem Orhan

Fotoğraf: Gökay Çatak

Styling: Eylem Yıldız

Saç: Mehmet Türkibiş

Makyaj: Özge Taş

Mekan için Mövenpick Living Saklıvadi'ye teşekkür ederiz.



İrem Orhan: Pelin Hanım yaz nasıl başladı, nasıl gidiyor sizin için; önce sizden bu değerlendirmeyi alarak başlayalım mı röportajımıza?

Pelin Uluksar: Yaz enerjik başladı, tam da sevdiğim gibi. Bol bol gezdim, eğlendim, yeni yerler keşfettim. Yoğun bir sezona girmeden önce hayatın tadını çıkarmaya çalışıyorum. Çünkü yakında tempo artacak, o yüzden şimdi daha çok özgürlük, hareket, bol bol ilham toplama zamanı.



İ.O: 2016 yılında başlayan oyunculuk kariyerinize emin adımlarla devam ediyorsunuz ama mesleğe başlama hikayeniz nasıldı? Sizi oyunculuğa teşvik eden şey neydi?

P.U: Ailem beni küçük yaştan itibaren sanata yönlendirdi. Önce bale eğitimi aldım, ardından müzikale kaydım. Ama küçüklüğümden beri asıl hayalim oyunculuktu. Tiyatro sahnesine ilk çıktığımda ne yapmak istediğimi çok net hissettim. Bu yüzden konservatuvarda tiyatro okudum ve o yolda ilerledim.


İ.O: Burada şunu da sormadan geçmeyelim; hayatınızla ilgili kararlar alırken üzerinde uzun uzun düşünüp mantığınızla mı hareket edersiniz yoksa kalbinizin sesini mi dinlersiniz?

P.U: Ben karar alırken birini diğerine tercih etmiyorum; kalbim ve aklım birlikte çalışıyor. Kalbim bana neyi yapmam gerektiğini söyler, aklım ‘nasıl’ını bulur. Sadece mantıkla alınan kararlar fazla steril, sadece duyguyla alınanlar fazla riskli olabiliyor. Ben bu iki alanın arasında bir denge inşa ettim kendime. Zaten oyunculuk da tam olarak bu; duyguyla düşüncenin, sezgiyle tekniğin birleştiği o kırılgan ama güçlü nokta.



“Yaz enerjik başladı, tam da sevdiğim gibi. Bol bol gezdim, eğlendim, yeni yerler keşfettim. Yoğun bir sezon öncesi hayatın tadını çıkarmaya çalışıyorum.”


İ.O: Yaptığınız işin size kazandırdıkları hakkında neler düşünüyorsunuz?

P.U: Bu meslek bana insanı öğretti; kendimi, başkasını, hayatı… Her karakter, başka bir pencere açıyor hayata. Yargılamadan bakmayı, duymayı, anlamaya çalışmayı öğretiyor. Aynı zamanda duygularımı daha açık, daha korkusuz yaşamayı da… En büyük kazancım, farklı hayatları soluyarak kendi hayatımı daha derin ve farkında bir şekilde yaşayabiliyor olmam.


İ.O: Burada biraz da şimdi içinde bulunduğunuz projelerden bahsetmek ister misiniz?

P.U: En son bir dijital platforma çektiğimiz proje hem fiziksel hem de duygusal anlamda beni oldukca zorladı ve bu benim için çok değerli. Sınırlarımı test eden, konfor alanımın dışına çıkaran bir rol. 



İ.O: Meslekte şu an bulunduğunuz yer ve başlangıç noktasındaki siz arasında nasıl farklar görüyorsunuz? Yani kariyerinizde hedeflediğiniz noktanın tam neresinde görüyorsunuz kendinizi şuan? Başlangıçtaki Pelin ile şimdiki arasında nasıl farklar var?

P.U: Başlangıçtaki Pelin çok meraklıydı, dünyayı anlamaya çalışan, kendini sürekli kanıtlamaya çalışan biriydi. Şimdiki Pelin ise daha derin, daha seçici ve daha farkında. Artık sadece “oynamak” değil, neyi neden seçtiğim, ne söylediğim daha önemli. İlk başta ‘duyulmak’ istiyordum, şimdi ise gerçekten ‘anlatmak’ istiyorum. En temel fark bu aslında. 


İ.O: Mesleğinizle ilgili en büyük hayaliniz nedir?

P.U: Beni gerçekten heyecanlandıran şey, ev rensel bir hikayenin parçası olmak. Bir gün, dünya sinemasında iz bırakacak bir projede yer almak istiyorum. Karakterin dilinden çok, bakışıyla anlatabildiği bir şeyin içinde olmak… Uzun vadede ise sadece oyuncu olarak değil, anlatıcı kimliğimle de üretmek. Kamera önünde başladım ama zamanla arkasını da merak etmeye başladım. Büyük hayalim, kendi dünyamı kurmak.


İ.O: Hayat verdiğiniz her karakterde farklı ki -şiliklere bürünüyor, hepsini de layıkıyla canlandırıyorsunuz. Ama kendi karakterinizin en belirgin özellikleri neler desek, neler söylersiniz?

P.U: İçtenliğim… Açık iletişimi severim. Ne düşündüğümü bilirsiniz ama ne hissettiğimi anlamak zaman alır. Güçlü bir iç dünya, net bir duruş ve gerektiğinde herkesten önce kendi içime bakabilme cesareti diyebilirim özetle.



İ.O: İnsanlarla iletişim kurarken daha girişken misinizdir yoksa mesafeli mi yaklaşırsınız?

P.U: Doğrudan, kendiliğinden gelen samimi bir iletişime çok açığım ama enerji uymazsa zorlamam. İlişkilerde hızlı değilim; kalıcı olmasını isterim çünkü.


İ.O: Tanıştığınız kişilerde ilk neye bakarsınız?

P.U: Bakışlara. Göz, en doğru yansımadır çünkü. Birinin bakışı bana onun dünyasını anlatır. Göz kaçırmak, saklamak, kaçmak… Bunlar hep bana bir şeyler söyler. Göz göze gelmek bir güven meselesi bence.



“Seyahat etmeyi gerçekten seviyorum. Yeni yerler görmek hem zihnimi açıyor hem de bana iyi geliyor. Farklı kültürler, insanlar, sokaklar… Hepsi bir şekilde beni besliyor.


İ.O: Arkadaşlarınızda asla tahammül edemediğiniz bir özellik var mı?

P.U: Sahte nezaket... İçinde samimiyet olmayan, hesap kitap kokan o yapay sıcaklığa karşı inanılmaz hassasım. Açık iletişim benim için çok önemli. Her şey söylenebilir ama dürüstçe. Maskelerle ilişki kurmaya çalışana açıkçası tahammülüm yok.


İ.O: Seyahat etmeyi seviyorsunuz bildiğimiz kadarıyla öyle değil mi? Yeni yerler keşfetmenin size en iyi gelen yanı nedir?

P.U: Evet, seyahat etmeyi gerçekten seviyorum. Yeni yerler görmek hem zihnimi açıyor hem de bana iyi geliyor. Farklı kültürler, insanlar, sokaklar… Hepsi bir şekilde beni besliyor. Oyunculukta da gözlem çok önemli, gittiğim her yerde bir şeyler biriktiriyorum. Bazen sadece yürümek, etrafa bakmak bile yeterli oluyor. Rutinden çıkmak iyi hissettiriyor.



İ.O: Şimdiye kadar seyahat ettiğiniz yerler arasında sizi en çok etkileyen neresi olmuştu ve neden?

P.U: İsviçre ve Danimarka beni en çok etkileyen yerler oldu. İsviçre’de doğa inanılmaz. Göl, dağ, sessizlik… Her şey çok dengeli. Danimarka ise yaşam tarzıyla etkiledi. İnsanların sakinliği, şehir düzeni, özgürlük hissi çok hoşuma gitti. İkisi de kendi içinde çok farklı ama bana iyi gelen yerlerdi.


İ.O: Hayatı akışında mı yaşarsınız, şansını zorlamayı seven biri misiniz?

P.U: Kontrol manyağı değilim ama akışa da tümüyle teslim değilim. İçimden bir şey yükseliyorsa, harekete geçerim. 


İ.O: Moda ve trendlerle de aranızın çok iyi olduğunu biliyoruz. Bu ilginizin özel bir sebebi var mı?

P.U: Moda benim için bir ifade biçimi. Kıyafetlerle anlatırım bazen ruh halimi. Trendleri takip ederim ama asla onların esiri olmam. Kendine yakışanı giymek kadar ‘kendini’ giymek de önemli. Moda bana göre stilin aksesuarı; özü değil.



“Aşk bir form değiştirici. İlk heyecan kalmaz ama yerini daha derin, daha güvenli bir şeye bırakırsa bence sonsuzluk mümkün. Ama temeli sağlam değilse, en parlak his bile solar.”


İ.O: Sizi her daim formunda görmeye alışkınız ama bunu sağlamak için özel bir rutininiz, beslenme programınızın olmazsa olmazları var mı?

P.U: Yemek yemeyi çok ama çok seviyorum. İyi yemeğin ayağına gidenlerdenim. Güzel yemek yiyince mutlu oluyorum. Bazen abartıya kaçabiliyorum ama onu dengeliyorum. Bedenimi dinleyerek, neye ihtiyacım varsa ona göre hareket ediyorum. Tatlıya gelirsek; evet bazen karşı koyamıyorum ama kararında kalmak için çabalıyorum. 


İ.O: Şimdilerde düzenli spor yapmaya fırsat bulabiliyor musunuz?

P.U: Disiplinli olarak haftada 3-4 gün ağırlık antrenmanı yapıyorum. Set temposu yoğun olunca zorlayabiliyor ama boşluk bulduğum an ilk işim spora gitmek oluyor. Spor sadece fiziksel değil, mental olarak da beni dengede tutuyor. Artık tamamen hayatımın bir parçası.




İ.O: Biraz da aşk ve ikili ilişkiler diyelim isterseniz ve şimdilerde Allan Hakko ile güzel bir birlikteliğiniz olduğunuzu biliyoruz, nasıl başladı her şey, biraz değinmek ister misiniz?

P.U: Tesadüf gibi görünen anlar vardır ya… Ama aslında tam zamanında olur. Biz de öyle tanıştık. Doğal, akışta, sakince. Ortak bir ritmimiz vardı sanki. Çok fazla kelimeye ihtiyaç olmadan anlaşabilmek büyük bir lüks gerçekten. Allan bana huzur ve mutluluk veriyor.



İ.O: Peki, aşkın ömrü var mıdır, varsa ne kadardır sizce diye sorsak?

P.U: Aşk bir form değiştirici. İlk heyecan kalmaz ama yerini daha derin, daha güvenli bir şeye bırakırsa bence sonsuzluk mümkün. Ama temeli sağlam değilse, en parlak his bile solar.


İ.O: Aşk çılgınlık mı yoksa mantık işi mi? Hangisi sizin aşkı yaşayış biçiminize daha uygun dersiniz?

P.U: Aşk bence sezgi işi. Ne sadece çılgınlık ne tam mantık. İçten bir “olur” hissi varsa, orada kalırım.



İ.O: Son olarak; sizinle ilgili yakın vadede neler bekliyor bizi? Sürpriz projeler yeni iş birlikleri var mıdır ufukta?

P.U: Yakında bambaşka bir karakterle seyirci karşısında olacağım. Şu an için detay veremiyorum ancak hazırlık süreci bana çok şey öğretti. Ayrıca birkaç yeni iş birliği de yolda. Bu dönem sakin görünen ama altında çok hareket olan bir dönem. Sabırla ve tutkuyla çalışıyorum.