"Yaptığımız Her İşte Ya İlk Ya da En İyi Olmak Zorundayız"

Başarılı iş hayatı ve korunaklı özel yaşamı bir yana dursun, NG Hotels Yönetim Kurulu Başkanı Hediye Güral Gür ile bu defa buluşmamızın çok özel bir sebebi var; NG Sign Bodrum. Kendisiyle, 2026 yazından itibaren Bodrum’un en yeni cazibe merkezlerinden biri olacak bu projesini konuşmak üzere bir araya geldik ama bundan çok daha fazlası da var…

Yaptığımız Her İşte Ya İlk Ya da En İyi Olmak Zorundayız

Kariyerinde her daim yenilikler peşinde koşan, her yaptığı işte fark yaratma bilinciyle çalışan biri Hediye Güral Gür. İçinde bulunduğu her projede biraz da ailesinden miras olan “Ya ilk olmak ya da en iyisi olmak” felsefesiyle hareket ediyor; yaptığı her işi en iyi şekilde yapmak için çalıştığı gibi farklı olanı yapmak için de uğraşıyor; mükemmeliyetçilik anlayışının ışığında yaptığı her işe imzasını atıyor. NG Hotels Yönetim Kurulu Başkanı Hediye Güral Gür ile Nakkaştepe’deki evinde bir araya geldik; şimdilerdeki en yeni heyecanlarından biri olan ve Türkiye’nin ilk butik villa oteli olarak konumlandırdıkları NG Hotels’in lüks segmentteki yeni dönemini temsil eden NG Sign Bodrum’u, başarılarla dolu kariyerinin kilometre taşlarını ve iş kadını kimliğinin perde arkasını konuştuk.


Röportaj: İrem Orhan

Fotoğraf: Serkan Eldeleklioğlu


İrem Orhan: Hediye Hanım nasılsınız şimdilerde, nasıl gidiyor her şey sizin tarafınızda?

Hediye Güral Gür: Çok teşekkür ederim, çok iyiyim. Hayatım bir süredir ailem, işim ve sosyal hayat ekseninde koşturmakla geçiyor diyebilirim. 


İ.O: Çok değil iki ay sonra yeni bir yıla gireceğiz; sizden bir yıl değerlendirmesi alsak şimdiden, nasıl geçti bu yıl sizin tarafta?

H.G: Bu yıl aslında benim için tatlı telaşlar içinde geçti diyebilirim. Oğlum liseden mezun oldu ve Amerika’da öğrenim hayatına başladı. Dolayısıyla bu sene onun mezuniyeti, yaptığı okul başvuruları ve oradan gelecek cevaplar, sonrasında okula yerleştirme derken hızlıca geçen bir sene oldu. Tabii bu süreçte hayat çok hızlı aktığı için bir şeylere yetişme telaşı da bu senenin belirleyicilerinden oldu.



“Türkiye’nin ilk butik villa oteli olarak konumlandırdığımız NG Sign Bodrum, NG Hotels’in lüks segmentteki yeni dönemini temsil ediyor. Bu proje, tamamen villa yaşamı üzerine kurgulanmış bir konsept. 2026 yaz sezonuyla birlikte Ege’de, misafirin kendi tercihleriyle şekillenen bir yaşam deneyimini hayata geçiriyoruz.” 


İ.O: başarılı bir iş insanı olarak, iş yapış biçimlerinizde ya da kendinizdeki değişimi nasıl değerlendiriyorsunuz?

H.G: Tecrübe elbette hem iş hayatımızda hem de özel hayatımızda çok önemli yol gösterici oluyor. Gençken daha acemi, heyecanlı ve aceleci kararlar alabiliyorken yaş aldıkça biraz daha dingin davranıyoruz sanırım. Ben zaten yapı olarak sakin bir insan olduğum için bu dönemde de bu özelliğimi devam ettirmeye çalışıyorum. İşe başladığım ilk dönemlere göre elbette zamanımızın da gereği olarak çok daha fazla teknolojiden yararlanmaya çalışıyorum. Bu konuda özellikle çocuklarım, eşim ve ekibimdeki genç arkadaşlarım da beni motive ediyor ve teknolojik gelişmeleri takip etmekte destek oluyorlar. 


İ.O: Biraz da NG Hotels’in otel yatırımlarından bahsedelim; grubun gelecek planlarında yeni otel yatırımları var mı? En güncel olarak Bodrum’da bir otel açmaya hazırlandığınızı biliyoruz?

H.G: NG Hotels olarak her yeni yatırımı, bulunduğumuz destinasyonun ruhunu okuyarak ve misafir beklentilerini sezgisel bir incelikle tasarlayarak hayata geçiriyoruz. Önümüzdeki dönemde, markamızın ‘kişiye özel’ konaklama yaklaşımını güçlendiren, seçilmiş destinasyonlarda butik ama etkisi büyük projeler planlıyoruz. Bu vizyonun ilk adımı da Bodrum’da atılıyor. Türkiye’nin ilk butik villa oteli olarak konumlandırdığımız bu proje, NG Hotels’in lüks segmentteki yeni dönemini temsil ediyor. NG Sign Bodrum, tamamen villa yaşamı üzerine kurgulanmış bir konsept. 2026 yaz sezonuyla birlikte Ege’de, misafirin kendi tercihleriyle şekillenen bir yaşam deneyimini hayata geçiriyoruz. Bu proje; NG Phaselis Bay’in Akdeniz’deki zarafetini, NG Afyon’un wellness gücünü ve NG Sapanca’nın doğayla uyumunu, Bodrum’un sofistike enerjisiyle buluşturan yeni bir sayfa niteliğinde. Bizim için bu sadece bir otel yatırımı değil, NG markasının geleceğini şekillendiren, ‘sessiz lüks’ yaklaşımının en güçlü ifadesi. 


İ.O: Bodrum’daki bu yeni otel projenizin detaylarından bahsetmek ister misiniz?

H.G: NG Sign Bodrum, Ortakent-Yahşi, Kargı Koyu’nda, Bodrum merkezine yaklaşık 10 km mesafede; denizin, rüzgarın ve sakinliğin en dengeli olduğu konumda yükseliyor. Düz ve geniş kumsalıyla öne çıkan sahilimiz, Bodrum’da nadir rastlanan bir doğallık sunuyor. NG Sign Bodrum 40 özel villadan oluşuyor; 2+1’den 6+1’e kadar uzanan seçenekleriyle 290 - 750 m2 aralığında geniş yaşam alanları sunuyor. Her villa, özel ısıtmalı sonsuzluk havuzu ve panoramik deniz manzarasıyla birleşen çağdaş bir estetiğe sahip. Özel bahçesi, açık hava oturma alanları ve akıllı otomasyon sistemiyle her detay, dört mevsim konforu mümkün kılmak üzere tasarlandı. Ayrıca, NG Sign Bodrum’un özgün konseptlerinden biri olan Sign & Brunch, güne esneklik kazandıran bir alan yaratıyor. Burada misafirler, sabahın erken saatlerinden öğleden sonraya uzanan zaman diliminde, istedikleri ritimde ve zengin mönü alternatifleriyle kendilerine özel bir deneyim yaşıyorlar. ‘Brunch’ kavramı klasik biçiminden çıkarak, kişisel bir zevke ve zamana dönüşüyor. Gastronomide ise NG Sign Bodrum, Ege’nin yalın zarafetini çağdaş lezzetlerle birleştiren özgün bir sahne kuruyor. Uluslararası mutfağı ve zengin mönüsüyle EGIO, Ege’nin iki yakasından ilham alan mönüsüyle misafirlerine deniz kenarında unutulmaz akşamlar yaşatan ILIOS ve Pan-Asya mutfağının derin aromalarını, İtalyan kültürünün sıcaklığıyla harmanlayan, NG Sign Bodrum’un imza restoranı, SIGNIO Restoran misafirlere günün her saatine yayılan çok katmanlı bir gastronomi deneyimi sunuyor. Sahilde yer alan Keia Day & Beach Club, Bodrum’un yeni yaşam kültürünü temsil ediyor. Düz kumsalı, berrak denizi ve özel tasarlanmış Pavillion’ları ile sabahları dingin bir sahil deneyimi, öğle saatlerinden itibaren ise ritmi yükselen enerjik bir atmosfer sunuyor. Gün boyu DJ performansları, özel kokteyller ve özenle hazırlanmış mönülerle Keia Day & Beach Club, müzik, gastronomi ve sosyal yaşamın iç içe geçtiği, Bodrum’un yeni cazibe merkezlerinden biri olacak. 



“Hayatın her alanında olması gerektiği gibi iş hayatında da dürüstlük vazgeçilmezimdir. Hata yapabiliriz ama bu hatamızın farkına varıp aynı hatayı ikinci kere yapmamayı ilke edinmeliyiz. Yine aynı şekilde tevazu da benim için çok önemli.”


İ.O: Bodrum’da bu yeni girişiminiz hayata geçerken, özel bir başlangıç hikayesi var mı bize anlatmak isteyeceğiniz?

H.G: NG Sign Bodrum’un çıkış noktası çok netti; “Terzi işçiliğinde bir konaklama.” Yani her misafirin tatilinin, onun ölçüsüne göre işlenmesi. Bodrum’da aradığımız şey yalnızca güzel bir nokta değil; misafirin temposuna göre nefes alıp veren, mahremiyeti garanti eden ve aynı zamanda Ege’nin enerjisini içeri buyur eden bir yaşam alanıydı. Ortakent Yahşi, Kargı Koyu tam da bu dengeyi verdi; ulaşılabilir, sakin ama bir o kadar seçkin. İlk kararımız villaların birer ‘özel ev’ gibi hissettirmesiydi. Her villanın ısıtmalı infinity havuzu, büyük metrekareleri ve modüler yaşam alanları, misafire ‘kendi ritmini’ kurma özgürlüğü sunuyor. İkinci adım, deneyimin kişiselleştirilmesi oldu. ‘Design Your Perfect Stay’ ile misafirin tercih ettiği kokuyu, müziği, lezzeti, sabah ritüelini önceden öğreniyor; villaya ilk adımda ‘zaten tanışmış’ gibi karşılıyoruz. Keia Beach’te gün boyu enerjiyi, akşam A la carte restoran’da zarafeti; ödüllü Aliva SPA’da ise dinginliği aynı bütünün parçaları olarak tasarladık. Kısacası NG Sign Bodrum’un hikayesi; sessiz lüks, mahremiyet, ölçüye göre işlenen detaylar ve misafirle kurulan samimi bağ üzerine kurulu. Biz bu projede sadece bir tatil değil; misafirin kendi imzasını taşıyan, kişisel bir yaşam kurgusu sunuyoruz. Buna “Bodrum’da kişisel bir imza” diyoruz ve 2026 yazında bu imzayı Ege’nin mavisine bırakmaya hazırız.


İ.O: Hayatınızın önemli bir bölümünü işiniz kaplıyor gördüğümüz kadarıyla. Hep böyle çalışma ve üretme azmiyle dolu muydunuz yoksa bu durum yıllar içinde mi gelişti? H.G: Ben ailemin üçüncü kuşağını temsil ediyorum. Dedemden ve babamdan hep çok çalışmayı gördüm. Gittiğimiz tatillerde bile çevrelerini hep iş adamı gözüyle incelerlerdi. Bizleri de henüz ilkokul çağında iken işe götürüp çalışmanın ne olduğunu, paranın nasıl kazanıldığını öğretmeye çalıştılar. Bu sebeple bizim ailemizde çalışmamak diye bir şey hiç kimsenin aklına gelmez. Biz nasıl küçük yaşta fabrikada staj yapmaya başladıysak şimdi bizim çocuklarımız da bu şekilde iş hayatına erken yaşlarda hazırlanmaya başladılar. Bizim büyüklerimizin çok sık kullandığı bir söz vardır; “Görgülü kuşlar gördüğünü işler.” Dolayısıyla şimdi biz nasıl büyüklerimizden gördüğümüz gibi çalışmaya, üretmeye devam ediyorsak çocuklarımız da aynı azimle çalışacaklar inşallah.



“NG Sign Bodrum’un hikayesi; sessiz lüks, mahremiyet, ölçüye göre işlenen detaylar ve misafirle kurulan samimi bağ üzerine kurulu. Biz bu projede sadece bir tatil değil; misafirin kendi imzasını taşıyan, kişisel bir yaşam kurgusu sunuyoruz."


İ.O: İş hayatında başarının formülü hakkında neler söylersiniz? Yani siz başarıya giden yolda neleri farklı yaptınız?

H.G: Ailemizin her zaman için iş hayatımızla ilgili motto’su bulunduğumuz sektörlerde ‘ya ilk olmak ya da en iyisi olmak’tır. İçinde bulunduğumuz sektörlerde de gerçekten hep yaptığımız işi en iyi şekilde yapmak için çalıştığımız gibi farklı olanı yapmak için de uğraşıyoruz. Özellikle NG Sapanca’yı ilk planlamaya başladığımız dönemlerde henüz Wellness kavramı Türkiye’de çok bilinmiyorken konseptimiz bunun üzerine kurup tesisimiz de bu yönde hazırladık. Şimdi de otellerimizin işletmesi sırasında yine sektörümüzün öncüsü olmaya devam ediyoruz. Her işte olduğu gibi bizim işimizde de işini severek yapmak çok önemli. Hizmet sektörü zor olduğu kadar zevkli de bir sektör. Misafirinizin memnun olduğunu bilmek, yüzlerinin güldüğünü görmek şahane. Dolayısıyla bu işe girecek kişilerin de bunu bilerek sektöre girmeleri yerinde olur bence.


İ.O: Peki, turizm sektöründe kadın yönetici olmak konusunda neler söylersiniz?

H.G: Aslında bu soru iş hayatında olmamalı diye düşünüyorum. Yıllar boyunca gördük ki, kadınlar bulundukları her işi başarıyla ve layıkıyla yapabilir. Bu sebeple bir kadın isterse turizm sektöründe, demir-çelik sektöründe veya finans sektöründe gayet başarılı yönetici olabilir. Burada önemli olan kadın veya erkek fark etmeksizin o yöneticinin ne kadar donanımlı ve gelişime açık olduğudur. 



İ.O: Turizmci bir babanın kızı olmanın kariyerinize etkileri nasıl oldu?

H.G: Benim kariyerim şekillenirken aslında babam sanayici kimliği ile öne çıkıyordu. Benim için de hep önümü açan, bana ilham veren rol modelimdi. Babam turizmden ziyade bir iş insanı olarak iş yapış biçimimi, olaylara bakış tarzımı ve genel olarak yönetim perspektifimi etkiledi diyebilirim. Bunu aslında en iyi yüksek lisansımı yaparken anladım. Ben yüksek lisansa başlamadan önce yaklaşık 2 yıl fabrikada babamla birlikte çalıştım. Deyim yerindeyse onun tedrisatından geçtim. Ondan ne kadar çok şey öğrendiğimi master yaparken daha net gördüm. Hala da babam en önemli rehberimdir.


İ.O: Kariyeriniz başka türlü şekillenseydi, nasıl olurdu dersiniz her şey? Yani şu an nerede, ne yapıyor olurdunuz muhtemelen?

H.G: Benim üniversitede bölümüm uluslararası ilişkiler idi. Okul yıllarımın ilk dönemlerinde Dışişleri Bakanlığı’na girip elçiliklerde çalışmayı arzu ediyordum. Fakat yıllar içinde bu düşüncem yerini iş dünyası içinde olmaya bıraktı. O zamanki hayalimin peşinden gitseydim şu anda dünyanın farklı bir noktasında bir büyükelçi olabilirdim belki.


İ.O: İş hayatında ciddi kararlar alıp karmaşık süreçler yönetiyorsunuz. Tüm bunları yaparken siz nelerden güç alıyorsunuz?

H.G: Az önce bahsettiğim gibi iş hayatımda çok şeyi babamdan öğrendim. Ondan öğrendiğimiz en önemli konulardan birisi de istişare etmektir. Bir karar almadan önce mutlaka hem ekip arkadaşlarımızla hem de ailemiz içinde konuyu istişare eder ve farklı noktalarıyla irdeleriz. Ondan sonra değerlendirme lerimizi yapar ve karar alırız. Dolayısıyla bu karmaşık süreçler de bizim için kolaylaşır.


İ.O: Konu iş olunca vazgeçemediğiniz prensipleriniz neler?

H.G: Hayatın her alanında olması gerektiği gibi iş hayatında da dürüstlük vazgeçilmezimdir. Hata yapabiliriz ama bu hatamızın farkına varıp aynı hatayı ikinci kere yapmamayı ilke edinmeliyiz. Yine aynı şekilde tevazu da benim için çok önemli. Elde edilen bir başarı varsa bu başarının tüm ekip tarafından paylaşılmasını çok önemsiyorum.


İ.O: Çalışma arkadaşlarınızı seçerken en dikkat ettiğiniz şeyler neler?

H.G: Az önce bahsettiğim özellikler çalışma arkadaşlarımı seçerken de dikkat ettiğim konular. Bir ekip arkadaşımın özgeçmişi tabii ki onu ilk görüşmeye çağırıncaya kadar önemli olur. Ancak görüşme yaparken edindiğim kanaat en az o kadar, hatta daha fazla önemli benim için. Bu konuda altıncı hissimin de kuvvetli olduğunu söyler hep ekip arkadaşlarım. Birlikte uzun saatler geçirdiğiniz ekip arkadaşlarınızın sizinle uyum içinde çalışması da elbette önemli. Bu nedenle aramızdaki uyumu çok kıymetli buluyorum. 



İ.O: Şans sizin hayatınızda nerede? Yaptığınız işlerde şans hep sizden yana mıydı, arada başarısızlıklarınız da oldu mu? Böyle anlarda nelerden güç aldınız, tekrar harekete geçecek gücü nereden bundunuz?

H.G: “Ben hayatta hep başarılı oldum, hiç hata yapmadım” diyen biri var mıdır bilemiyorum. İnsanız ve hatalar yapıyoruz. Önemli olan bu hatalardan ders almamız. Başarısızlıktan sonra yeniden ayağa kalkmak için en büyük motivasyon kaynağı, hiç şüphesiz yanınızda olan aileniz ve sevdiklerinizdir.


İ.O: Kariyerinizle ilgili aldığınız en önemli öğüt neydi? Yaptığınız işte başarılı olmanın altın kuralı ne size göre?

H.G: Bence her işte en önemli başarı unsuru işini severek yapmak. İşini sevmiyorsan başarı da arkasından gelmekte zorlanır. Onun dışında tabii ki hayatımız için önemli olan dürüstlük ve adalet de öne çıkıyor başarı kriterinde. Bir diğer öğüt de hem babamın hem de Koç Üniversitesi’nde okuduğum yıllarda Sayın Rahmi Koç’un bana öğütlediği gibi sosyal hayatta aktif olmak iş hayatının olmazsa olmazlarından biridir. Çünkü sadece işinizde değil, içinde yaşadığınız toplumda da var olmanız çok önemli. Sivil toplum kuruluşlarında, derneklerde veya mesleki birliklerde yer almak, insanın hem çevresini hem de vizyonunu zenginleştiriyor. Bu tür sosyal sorumluluk ve paylaşım ortamları, hem iş dünyasında daha güçlü bir network oluşturmanızı sağlıyor hem de liderlik, empati ve toplumsal farkındalık gibi önemli becerileri geliştiriyor.


İ.O: Yoğun iş temponuzda dinlenmek ve yeniden enerji kazanmak için neler yaparsınız?

H.G: Benim için en keyifl i dinlenme evde bir yandan müzik dinlerken bir yandan kitap okumak. Mevsime göre salonda veya bahçede olmayı seviyorum. Yazın oteldeysem iskelede kitap okumak da çok keyifli benim için. Bir diğer sevdiğim şey de dizi izlemek. Hem Türk hem de yabancı dizilerden takip ettiklerim var. 


İ.O: Peki, ilgili olduğunuz, keyifle yaptığınız hobileriniz var mı? Boş vakitlerinizi nasıl doldurursunuz?

H.G: En sevdiğim şey seyahat etmek diyebilirim. Bu konuda sanırım adını taşıdığım babaanneme çekmişim. Birisi ‘hadi’ deyince fazla sorgulamadan plan yapıp bavul hazırlarım.



İ.O: Seyahat etmeyi seviyorsunuz; bulunmaktan en keyif aldığınız yerler nereler?

H.G: Hem ülkemizde hem de dünyada çok keyifl e seyahat ettiğim destinasyonlar var. Bu kadar çok seyahat etmiş olmama rağmen görmediğim pek çok ülke de var hala. Görmeyi istediğim yerler listemde Afrika ülkeleri ve İzlanda var şu an ilk sırada. Umarım bir fırsat yaratıp oraları da görebilirim.


İ.O: İş hayatında stil seçimleri de önemli bir husus. Stil sahibi olmanın en önemli kuralı nedir size göre? Ve iş hayatında yerine göre kıyafet seçimleri yapmanın önemi için neler düşünüyorsunuz?

H.G: İş hayatında doğru ve yerinde giyinmeyi çok önemsiyorum. Her ortamın kendine göre uygun bir kıyafet kodu var bence. Bu nedenle ben de buna göre kıyafet ve aksesuar seçmeye özen gösteriyorum. Benim dışımda şirketimizi temsil eden ekip arkadaşlarımızın da buna göre giyinmesi önemli. Seneler evvel iş hayatına yeni başladığımda şirketimizde İnsan Kaynakları Departmanı’nda çalışıyordum. İstanbul’da katıldığım bir etkinlikte Sevgili Özlem Çakır’dan İş Hayatında Kişisel İmaj ve Davranış Yönetimi temalı bir eğitim almıştım. Eğitimin içeriğinden çok etkilenip hemen kendi işyerlerimizde de bu eğitimi organize etmiştik Özlem Hanım ile. Hala zaman zaman bu eğitimleri tekrarlayıp bilgilerimizi tazeliyoruz. 


İ.O: Modayı ve trendleri takip etmeyi sever misiniz? Kıyafet seçimlerinizde nelere dikkat ediyorsunuz?

H.G: Modayı çok yakından takip etmiyorum ama elbette yenilikler hakkında bilgi sahibi oluyorum. Bu bir ürün, model veya renk olabilir. Ama hiçbir şeyi sadece moda olduğu için alıp giymiyorum. Ben zamansız stile para harcamayı tercih ediyorum. Bu konuda biraz klasik tercihlerim var diyebilirim. Sadece bir sezon giyip sonra kenara koyacağım bir şeyi hiçbir zaman almam. Dolabımda 20 yıllık kıyafetlerim, ayakkabılarım vardır.  



“Her işte olduğu gibi bizim işimizde de işini severek yapmak çok önemli. Hizmet sektörü zor olduğu kadar zevkli de bir sektör. Misafirinizin memnun olduğunu bilmek, yüzlerinin güldüğünü görmek şahane. Dolayısıyla bu işe girecek kişilerin de bunu bilerek sektöre girmeleri yerinde olur.”


İ.O: Güne nasıl başlarsınız? Klasik bir gününüz nasıl geçer?

H.G: Güne erken başlıyoruz. Çocuklarım evdeyken öncelik onların programına uygun oluyor. Onlar yokken daha kendime göre bir rutinim var. Eğer erken çıkmam gerekiyorsa erken kahvaltı ve hemen sonrasında güne başlarım. Daha geç çıkacağım bir gün ise mutlaka bir fincan sade Türk kahvesi içerim. Sonrasında da dışarıda ne işlerim varsa ona göre günüm şekillenir. O günün programına göre ofi se veya otellere giderim. Onun dışında yönetiminde bulunduğum sektör birlik ve derneklerinin toplantılarına katılıyorum.


İ.O: Beslenme programınızın olmazsa olmazları var mı? Çoğumuz iş hayatının stresli dönemlerinde yeme bozukluğu yaşarız, sizde nedir durum?

H.G: Benim için ‘olmazsa olmaz’ diye bir şey yok beslenmemde. Yaşım ilerledikçe daha az yağlı ve daha az miktarda yemeye özen gösteriyorum. Olmazsa olmazım değil ama taze fasulye ve pırasayı çok severek yerim. Sizin de dediğiniz gibi zaman zaman strese bağlı iştah artışım oluyor. Böyle zamanlarda özellikle çikolata yiyorum. Ama sonrasında mutlaka dengelemeye çalışıyorum.


İ.O: Sporla aranız nasıl peki?

H.G: Ben öğrencilik yıllarımda yüzücüydüm. Bir süre çok yoğun yüzdüm. Hala da yüzmeyi çok seviyorum. Ama tabii eskiden olduğu gibi kelebek stil yerine şimdilerde serbest stilde yüzmek daha kolayıma gidiyor. Pandemiye kadar spor hocamla birlikte çok düzenli spor yapardım. Pandemide eve kapanınca bu rutine mecburi bir ara verdim. Sonraki süreçte tekrar başlamak konusunda tembellik yaptım. Şimdi yürüyüşlere çıkıyorum ama bir hoca eşliğinde düzenli spor yapmaya geri dönemedim maalesef hala. Bu vesileyle kendime yeni yıl hedefi olarak koyuyorum spora başlama işini. 


İ.O: Şu an gerçekleşeceğini bilseydiniz (sosyal fayda amaçlı) ilk dileğiniz ne olurdu?

H.G: Çok klişe olacak belki ama savaşların bitmesini ve bir daha hiç olmamasını dilerdim. Gazze’de yaşananları gördükçe ve işittikçe insanın içi acıyor. Bir an önce bu felaketin bitmesini istiyorum.


İ.O: Düşündüğünüzde, gelecekle ilgili sizi en çok heyecanlandıran şeyler neler?

H.G: Özel hayatımda gelecekle ilgili en çok evlatlarımızla ilgili konular için heyecan duyuyorum. Benim iki çocuğum beş yeğenim var. Hepsi de ayrı ayrı çok kıymetli benim için. Onlar yavaş yavaş büyüyüp hayat yolunda ilerledikçe başarılarıyla gurur duyuyorum. Ve gelecekteki yaşamlarına tanık olabilmeyi arzu ediyorum. İşle ilgili heyecan duyduğum şey ise yurt dışında bir otel yatırımı yapmak. Ne zaman, nerede olacak bilmiyorum ama böyle bir yatırımı hayata geçirebilmeyi heyecanla bekliyorum.