Didem & Emre Ergani Şamdan Plus'a anlattı

Yaklaşık bir yıldır evli olan Emre Ergani ile eşi Didem Hanım ilk röportajlarını Şamdan Plus’a verdiler ve bakın neler söylediler...

Didem & Emre Ergani Şamdan Plus'a anlattı
Boş durmayı sevmediğini, yenilik yaratmadan rahat edemediğini bildiğim Emre Ergani, son bir senedir yine hayatında birçok değişiklik yaptı. Biber Bar'ın önce Bebek'te sonra Dubai'de şubelerini açtı, ardından birkaç senedir uzak kaldığı Türkbükü'ne döndü ama hepsinden önemlisi dördüncü kez dünya evine girdi.

Emre Ergani ile Bebek Biber Bar'da bir araya geldiğimizde ilk yüzündeki 'huzur' ifadesi dikkatimi çekti. Sanki daha bir sakindi ve rahatlamıştı, üstelik yüzündeki mutluluğun ifadesini görmemek imkansızdı. Esi Didem Hanım'ın ise ilk röportajı olmasına rağmen bir o kadar rahattı. İş hayatlarından tanışmalarına, evliliklerinden kurdukları aile hayatına kadar birçok konuyu konuştuk. Röportajdan ayrıldığımda sunu düşündüm: Tıpkı dedikleri gibi; hayat onları tam da zamanında bir araya getirmişti aslında...

Son bir senedir hayatında yine birçok değişiklik oldu. Her şeyden önce yeniden evlendin, Türkbükü'ne dönüyorsun, Biber'i Bebek'e taşıdın ve Dubai'de açtın. Nereye varacak bu hiperaktifligin sonu?
EMRE ERGANİ: Yıllardır beni tanıyorsun, tam da dediğin gibi hiperaktifim ben. Hatta evlenmeden önce Didem'e nasıl küçüleceğimi, hayatımı nasıl daha sakinleştireceğimi anlatıyordum ama gerçekten de ben o değilim.

Didem Hanım, sizi öyle mi kandırdı yani?
DİDEM ERGANİ: Hayır, ben Emre'yi 18 senedir tanıyordum ve zaten ne olduğunu biliyordum. E.E: Zaten kimse kanmıyor benim dışımda bana. O kadar güzel fırsatlar geldi ki bu sene önüme, ben de kayıtsız kalamadım. Örneğin Türkbükü'ne dönmek de bu yılki planlarım arasında değildi mesela.

Evet, bir süredir Bodrum yerine "İkinci aşkım" dediğin Çesme'de Bobou ile hizmet veriyordun. Nereden çıktı Türkübü yeniden?
Ship A Hoy bana o kadar güzel bir paket sundu ki "Hayır" diyemedim. Güzel bir oluşumla dönüyoruz Türkbükü'ne. Ship A Hoy, yanında Biber, onun önünde Tango, onun biraz ilerisinde Sess ve Sess'in de ilerisinde sürpriz bir mekanımız daha var. Bes mekan bir arada yani. Bütün yarımadayı neredeyse kapattık gibi. Ortaya böyle fırsat çıkınca ben de dönmek istedim.

Peki, hayatında hiç sakin, bir şey yapmadan durduğun bir dönem yok mu?
Hayır, ne yazık ki olmadı. Hayallerimde hep öyle bir şey var ama hep hayallerimde kalacak gibi görünüyor. Hep diyorum ki, "Sakin, minicik bir bar yapacağım. Önünde küçük bir restoranı olacak, karımı, çocuklarımızı alıp oturacağım" ama maalesef galiba olmayacak. Kendime inancımı da kaybetmeye başladım. Sanırım bu durumu da seviyorum.

Didem Hanım, siz nasıl başa çıkıyorsunuz bu durumla?
D.E:
Basa çıkacak bir durum yok aslına bakarsan, çünkü Emre'yi çok eskiden beri tanıyorum ve neye girdiğimi biliyorum. Zaten ben de is konusunda aslında onunla aynı kafadayım. Sakinliği, durağan olmayı seven biri değilim. O nedenle yaptığı hiçbir şey zor veya altından kalkılması imkansız şeyler gibi gelmiyor.

Sizin de iş hayatınız bu kadar yoğun mu?
D.E:
Emre'ninki kadar yoğun değil. Benim ailem hep önceliklidir. Çocuğum olmadan önce tabii çok farklıydı ama çocuk olduktan sonra önceliğim esim ve çocuklarımdır. Ancak tabii evde oturan biri değilim, her sabah saat 07.00'da isime giderim.

Wienerwald'ın Türkiye'ye girmesini ve hızla yayılmasını sağlayan kişisiniz değil mi? Üstelik Almanya'da uykuya geçmiş bir markaydı bu. Türkiye'de tekrar bir basarı öyküsü yaratmanızın sırrı nedir?
D.E:
Tüm Avrupa'da bitmeye yüz tutmuş bir zincirdi ki zinciri de kalmamıştı artık. Türkiye'de onu başarılı bir hale getirdik. Hatta kendileri de baksa ülkelere master frenchase verirken örnek ülke olarak Türkiye'yi gösteriyorlar. Bu çok gurur verici tabii. İşin sırrını ise azim, çok çalımsak, doğru adamı doğru zamanda doğru yerde kullanmak diye açıklayabilirim.

Su an kaç yerde var Wienerwald?
D.E:
18 yerde var, daha da çoğalacak ama eski hızında değil. Piyasanın da bir doyum noktası vardır çünkü.

Peki, biraz iliksinize dönmek istiyorum. "Çok eskiden hatta 18 yıldır tanışıyoruz" dediniz. Nasıl tanışmıştınız hatırlıyor musunuz?
E.E:
Bodrum'da tanışmıştık galiba. Uzun yıllar iki iyi arkadaş olduk ve yıllar içinde devam etti bu.
D.E: O kadar eski ki Bodrum mu İstanbul mu tam çıkaramıyoruz.

Arkadaşlıktan ilişkiye geçiş süreci nasıl oldu?
E.E:
Bir gün çok tesadüfen Nişantaşı Biber'de karsılaştık. O zaman bana boşandığını söyledi
D.E: İki ya da üç sene hiç görüşmemiştik çünkü.
E.E: O karsılaşmanın ardından eski filmlerdeki gibi bir 'randevu' yemeği yedik. Orada olay bir şekilde romantikleşti çok hızlı gelişti.

Evlilik kararı nasıl alındı hemen?
E.E:
Ben hayatımda kararlarımı hep çok hızlı aldım zaten. Bu benim dördüncü evliliğim, bu yüzden de dört dörtlük oldu diyorum hep. Çok hızlı bir şekilde evlenme teklifi ettim ve o da kabul etti.
D.E: Bir anda "Benimle evlenir misin?" dedi. Şaşırmadım ama beklemiyordum. Hemen "Evet" dedim zaten.
E.E: Ardından da zaten sevgili arkadaşım Mehmet Dereli'nin teknesiyle tüm hayatımda yaptığım 21 günlük en uzun tatile çıktık. Santorini açıklarında da teknenin kaptanı bizi evlendirdi.


"EMRE HİÇ EVLENMEMİŞ OLSAYDI TEREDDÜT EDERDİM"

Didem Hanım, dört kere başından evlilik geçmiş bir adamla evlenirken hiç tereddüt yaşamadınız mı?
D.E: İnan hiç evlenmemiş biri olsaydı tereddüt ederdim. Adamın evliliğe inancı hiç bitmemiş demek ki. Ancak söyle de bir lafı vardır kendisinin; "Sanırım evliliği beceremiyorum" diye?
D.E: Hayat her şeyi o zamanındaki şartlarla, kişilerle beraberinde getirir buna inanıyorum.
E.E: Evet, ben bu lafı ettim, "Evlilik müessesesini beceremiyorum galiba" dedim. Lafımın arkasında duruyorum ama bu o değilmiş. Kişiyle, yasla, şartlarla, geçmiş ve gelecekle alakalı. Her şey bir paket haline geldiğinde çok da güzel beceriyormuşum demek ki. Bunu eski eslerime hakaret olarak söylemiyorum tabii yanlış anlaşılmasın ama Didem ile çok güzel oldu. Demek ki oluyormuş.

Birbirinizdeki hangi özellikler tamamladı sizi?
E.E:
Bir kere ikimizin de hayattan beklentileri aynı. İki iyi hayat arkadaşı olmak istiyoruz. O yap-bozda parçalar çok güzel yerine oturdu. Çocuklarımız iliksimizde güzel bir yer aldı. Didem'in oğlu Ömer benim oğlum, yine benim kızım 20 yaşına bastı. Sima, Didem ile benden daha çok konuşuyor ve görüşüyor. Çok iyi iki arkadaş oldular. Eve geldiğimde Ömer, Sima, ben, Didem çok güzel bir yap-bozun parçalarını tamamlıyoruz. Sanırım aile olmayı yasla beraber öğrendim.

Bunun bir özlemi var mıymış sende?
E.E:
Zaten monogam bir evlilik adamıyım ben. Becerememiş olabilirim ama zaten hep monogam ilişkiler yaşadım. Dışarıdan görüntümde her ne kadar playboy Emre durusu olsa da bir takım kadınlarla bir zamanlar kısa ilişkilerim oldu diyeydi. Onun dışında ben hep evliliklerimle yaşayan bir adamım. Didem'le de inşallah sonu olacak diyorum çünkü dört dörtlük olduk.

Şu an sen üç yaşında bir erkek çocuğu babası oldun öyle mi?
E.E:
Sen ne diyorsun, sabahları "Ömer!" diye uyanıyorum. Benim hakikaten paçam yemiyordu ama özellikle bir erkek çocuk da çok istiyordum. Bir anda Allah bana paketiyle verdi. En zor dönemleri bitmiş, paçamda yürüyen, en güzel zamanlarını yasayan bir velet. Bundan daha iyisi olamaz bu anlamda.

Kızınla birlikte yasamış mıydın bu dönemi yani onun bebekliğinde babalığını yeteri kadar tatmış mıydın?
E.E:
O dönem çok gençtim. Keşke kızıma da bu sevgi ve ilgiyi verebilseydim. Babalık çok farklı bir duygu annelik gibi değil. Anne vücudundan veriyor onu, sen ise öğreniyorsun. Yıllar içinde bunu öğrendiğime inanıyorum. Kızımla şimdiki ilişkim çok daha özel. Onu daha güzel sevmeyi de öğrendim. Ömer ile çok güzel başlayan ve gelişen bir ask var aramızda. Diyorum ya sabahları onun kokusuyla uyanıyorum.

En çok neyi öğretmek istersin Ömer'e?
Kendim de zaten şımarık bir baba olduğum için her şeyi öğretmek isterim. En iyi arabayı o kullanmalı, en iyi kayağı o yapmalı gibi. Allah bana imkan ve güç versin, her şeyi vermek isterim. Biraz şımartacağım, Didem ile aramız açılacak sadece.

Ne diyorsunuz bu konuya Didem Hanım?
D.E:
Şımartabilir tabii ama ben daha kuralcıyımdır. Ancak elimizde ne varsa çocuklarımıza en iyisini verelim diyenlerdenim. "Bunu daha sonra yasında örgensin" demem hiç. Gençken her şeyi yaşasın taraftarıyım, inşallah imkanlarımız her zaman çok iyi olur ve onlara istediğimizden daha fazlasını verebiliriz.


Siz Emre'nin kızı Sima ile nasılsınız?
D.E
:İlk kez bir araya geldik ve bir anda kaynaştık. Öyle de devam ettik.
E.E: Sima Londra'da okuyor ve herhalde benden daha çok Didem ile konuşuyor. Özel bir ilişkileri var. Ben ilk Ömer'e gittiğim günü de hatırlıyorum. Hatta Didem'e "Ben çok korkuyorum" dedim. Sonuçta üç yasında bir çocuk ve beni sevmeyebilirdi. Ancak aradan dört dakika geçtikten sonra paçamda bir bebecikle yasamaya başladım. Aramızda çok güzel bir bağ oldu.

Ömer'in adı geçince farklı konuşuyorsun ve gözlerinin içi gülüyor.
E.E:
Aramızda büyük ve tahmin edemeyeceğin bir ask var.
D.E: Benim bile giremeyeceğim bir bölge var aralarında.

Kıskanıyor musunuz Emre ile oğlunuz arasındaki ilişkiyi ara sıra?
D.E: Bazı konularda fikir birliklerinin o kadar fazla olması pek hoş olmuyor tabii. Ancak Emre olmadığında düşkün bana Ömer.

Emre sizin hayatınızda hangi eksikliği tamamladı?
D.E:
Emre çok net bir adam yani ne görüyorsanız o. Ne istediğini, hissettiğini çok net söyleyen biri. Ben çok güveni kırılmış bir dönemden Emre ile bu güveni tekrar kazanarak çıktım. O yüzden koşulsuz güvendiğim biri.

Esinizin is hayatına ayak uydurabiliyor musunuz ya da böyle bir çabanız var mı?
D.E:
Dışarıdan ne göründüğünü bilmiyorum ama bizim öyle ayak uydurulmayacak, çok yoğun, sabahlara kadar süren bir hayatımız yok. Biz en geç saat 11.00'da evimizdeyiz ki o da her gece değil. Çok normal bir hayat yaşıyoruz.İmaj biraz farklı galiba.

"Biraz kuralcıyım" dediniz. Evlilikte de kurallarınız var mı iş hayatında olduğu gibi?
D.E:
Hayır, çünkü kimseyi değiştiremezsiniz. Gördüğünüzü olduğu gibi kabul etmelisiniz. O değiştirmeler başladığı vakit büyük bozulur. Biz buyuz evet, çok şansılıyız; bu halimizle birbirimizi tamamlıyoruz.

Birbirinizi geç bulduğunuzu düşünüyor musunuz yoksa tam zamanı mıydı?
E.E:
Tam zamanıydı. Daha öncesi bu kadar net, dobra ve yasam dolu olur muydu bilmiyorum. Bunu kendi aramızda da tartışıyoruz. Yap-boz doğru zamanda tamamlandı. Bir gün sonra veya önce bile farklı olabilirdi. Bu bize Allah'ın bir lütfü ve bu nedenle hep dua ediyorum.

İş hayatınızda birbirinize yardım edip fikir alışverişinde bulunuyor musunuz?
E.E:
Evet, tabii. Esasında diğer çiftlerden biraz farklı bir durumumuz var. Hani demin sordun ya "Onun hayatına nasıl yetişiyorsun?" diye. Onun ve benim hayatım diye bir şey yok. Biz hayatlarımızı birleştirdik. Benim iyi olduğum, Didem'in çok iyi olduğu noktalar var. Bunlar çok örtüşüyor. Dolayısıyla is ve özel yasamdaki her şey esasında bir arada yürüyor.
D.E: Evet, iki ayrı yaşam yaşamıyoruz. Bir de çok beraberiz tabii. Filmi bile ayrı koltukta seyretmeyiz.
E.E: 24 saati beraber yaşıyoruz.

Sıkılmaktan korkmuyor musunuz?
E.E:
Bu konuda hiçbir endişem yok, tam tersi evin içinde ben Didem'i özlüyorum. O evin içinde biraz fazla benden uzak kalırsa onun lakabı 'cüce'dir. "Cüceee Cüceee" diye evde bağırırım.

Artık yaz geldi ve birçok yerde mekanınız var. Kendinize bir tatil programı yapabilecek misiniz?
D.E:
Tatili sezon bittiğinde yapacağız.
E.E: Kendi mekanlarımızda yasamaktan çok keyif alıyoruz biz. Son beş yıldır "Yasamaktan keyif almayacağım bir mekanın içinde olmayacağım" diyordum, dolayısıyla bugün evli olmasaydık ve bu mekanlar bizim olmasaydı bile Bebek Biber'e gelirdim, Çesme Bobou'ya gidecektim. Didem de bunun bir parçası ve Allah'ın verdiği bir lütuf. Ancak sezon sonu bir aylık aralıksız bir tatil yapacağız geçen seneki gibi.

İkinizin de basından evlilik geçtiği için soruyorum; bu evliliğe baslarken "Bunu yapmayacağım" dediğiniz şeyler oldu mu?
E.E:
Biz çok kayıtsız şartsız başladık. Evlenmemiz bile bence öyleydi.
D.E: Bu evlilikte geçmişteki evliliklerimizle karsılaştırılacak ya da onlardan ders alınacak bir durumumuz yok. Bize verilen bir lütuf ve onu yaşıyoruz sadece.

Emre, senin bir kızın, Didem Hanım, sizin de bir oğlunuz var ama bu evlilikten de bir çocuk sahibi olmayı düşünüyor musunuz?
E.E:
Bana kalsa hemen ama Didem istemiyor.
D.E: Bizim zaten iki çocuğumuz var. Biri kız, biri erkek. Su an Sima 20 yasında ve ben ona tüm enerjimi verebilecek yaştayım. Ancak bundan iki sene sonra bir çocuk yapsak ben o çocuğa tüm enerjimi veremeye bilirim yasımdan dolayı.

Emre, göz önünde olan biri, siz ise bu duruma alışık olmayan birisiniz sanırım. Fotoğraflarınız çekildiğinde falan rahatsız oluyor musunuz?
D.E:
Evet, bu durumdan çok haz almıyorum tabii, kamera seven biri degilim. Alısık degilim. Sosyal hayatım hiç ön planda olmadı.

Artık mekanlarının çoğunun dekorasyonunu kendin yapıyorsun değil mi? Dubai Biber'in dekorasyonu da sana mı ait?
E.E:
Evet, ilk mimarimizi Abdullah Burnaz yaptı ama o zaman da sanki benim evim konseptiyle yapmıştık. Ondan o kadar antrenmanlandım ki Dubai'nin de dekorasyonu bana ait.

Didem Hanım'ın da gözüne güveniyor musun bu konuda?
E.E:
Didem benim gözüme çok güveniyor, çünkü Dubai ile birlikte 46. mekanım oldu. Çok az mimara nasip olmuştur bu kadar restoranbar yapmak.
D.E: O çok zevkli gözüne güveniyorum.

Giyim konusunda da öyle mi?
E.E:
Alışverişimi kendim yaparım ama kendim giyinemem. Beni Didem giydirir. Kol düğmemden çorabıma kadar o hazırlar.
D.E: Evden çıkmadan evvel o gün giyeceklerini hazırlarım ve bırakırım.
E.E: Evet, yoksa ben dolaplara boş boş bakarım. Alışveriş konusunda iyiyimdir ama...
D.E: Zevklerimiz de aynıdır zaten ama üşengeçtir. Evden çıkmamayı, iptal etmeyi bile tercih edebilir bazen.

Başka projeler var mı yakında?
E.E:
Yurtdışında Dubai Biber gibi projelerimiz olacak. Çesme Bobou'da ciddi değişiklikler yaptık. Büyük bir alan ve arazinin doğru kullanımını öğrendik. Mekanı iki bölüme ayırdık. Plaj bölümünde ciddi restoran ve barlar yapıldı. Yeni dükkanlar geliyor yine. Ayrıca Bora Kozanoğlu sörf okulunun bir şubesini açıyor orada.

Dubai Biber'e nasıl yetişmeyi planlıyorsun. Biber'in özelliği ilk zamanlarından itibaren senin herkesi bir ev sahibi gibi ağırlamandı...
E.E:
Rixos gurubuyla hoş bir bağımız oluştu. Rixos gurubunda Dubai'de çalışan çok Türk var ve bunların bir çoğu benimle çalışıyorlar orada. Yani sen bugün Dubai'ye gitsen kendini benim evimde hissedeceksin, çünkü seni orada benim tarzımda biri karşılayacak.

Röportaj: ÖYKÜ YAZICIOGLU oyku.yazicioglu@sabah.com.tr