'Hiçbir zaman kolay olanı seçmedim'

Modern ve güçlü tasarımlarını 'Urun' adlı markasıyla moda tutkunlarıyla buluşturan Ece Kavran ile markasını ve yeni koleksiyonunu konuştuk.

'Hiçbir zaman kolay olanı seçmedim'

Röportaj: Bade ÇAKAR
Fotoğraflar: Kutup DALGAKIRAN

Farklı bir kadın Ece Kavran... Güçlü, ayakları yere basan, kontrol sahibi ama bir o kadar da evrene güvenen, ona kendisini bırakan biri. Yarattığı markası 'Urun' ile kendini ifade edebilen, ne istediğini bilen, kendini, vücudunu, bu hayattaki yolculuğunu tanıyan insanlara hitap ediyor. Dedesi, döneminin yenilikçi isimlerinden; Osman Kavran. Osman Bey'in Ece Kavran'da etkisi ise çok büyük. "Dedemin hayata karşı duruşu, ticari zekası, dehası, karakter özellikleri... Bugün, iskeletimin içeriği, iliği ondandır" sözleriyle ona olan hayranlığını dile getiriyor. Ece Kavran, yaratmak için varolan isimlerden, bir şeyi yaratırken ise ilham için dönüp bakması gereken tek kişi yine kendisi... "İlham tamamen beynimin, kalbimin, ruhumun içinden gelen bir şey. Zaten hep orada olan bir şey" diyen Kavran'ın bu yolculukta önem verdiği tek şey ise; Ece olmak ve Ece kalmak...

Geçtiğimiz sezon ilk defa Mercedes-Benz Fashion Week İstanbul'a katılarak, tasarımlarınızı tanıttınız. Nasıl bir deneyim oldu sizin için?
Aslında daha önce neden katılmadığımız çok soruldu. Cevabı basit, zamanını beklemek, kendiliğinden gelmesi gerek diye düşündüğüm için. Fashion Week zaten kendi başına çok heyecanlı, çok yüksek tansiyonlu bir organizasyon. Hem bu sebeple hem de yapmış olduğumuz prezentasyon konusu gereği önemli ve heyecanlı bir deneyim oldu.

Nasıl oldu tasarım dünyasına giriş, 'Urun' nasıl ortaya çıktı?
İtalya'da okurken ortaya çıktı Urun. İlk önce iç mimarlık okudum. Master programımı bitirdikten sonra "Bir şey daha okumam lazım" hissi ile yola çıktım ve kendimi marka yönetimi okurken buldum. Ailemin işini yapmak istemedim hiçbir zaman, hep başka bir şey çağırdı beni. Hep yaratıcı şeylerde iyi oldum ben. Yeteneğim hep o yöneydi. O yüzden, çok değerli birkaç danışmandan 6 ay gibi bir süre boyunca destek aldım. Urun o 6 ay içinde bir yerde ortaya çıktı, hep varmış aslında şimdi anlıyorum, ama orada karşılaşacakmışız. İsim annesi de ablam Naz oldu. Kendisi 'Uru' isminde bir şirket kurdu. Ve bir gün beni arayarak "Senin markanın ismini buldum. Urun olacak markanın adı, ürün tasarımından gelecek" dedi ve o gün ismi doğdu. Ne tasarlarsanız tasarlayın, bir hizmet bile olsa, ortaya çıkan şey nihayetinde bir ürün oluyor. Ve çok sevdim ben bu ismi. Ürün kelimesini değiştirerek yeni bir isim, bir dil yaratmış olduk. Kendi başına yeni bir dil zaten Urun. Kendi başına yeni bir evren ve çok şey var Urun'un içinde. Görünenden daha çok şey var ve daha çok şey gelecek. Biraz oradan biraz buradan. Biraz Asya'dan, biraz Avrupa'dan. Biraz gelecek, biraz biraz şimdi, biraz geçmişten.

Urun hem erkek hem de kadın tasarımlarını kapsayan bir marka. Bu yeni tasarım markalarında çok gördüğümüz bir şey değil, tek bir yöne yönelerek başlamayı tercih ediliyor sanki ilk başta. Siz iki cinse yönelik ilerlemeyi neden tercih ettiniz?
Hiçbir şeyin azına, yarısına, benzerine razı değilim, olmadım hiçbir zaman. Özel hayatımda da böyle, spor hayatımda da bu böyleydi. Yaptığım hiçbir şeyde kolay olanı tercih etmedim. Hep bir dualite, hep bir çatışma oldu yaptığım şeylerde. Bir tek şey ile uğraşmak yerine birkaç başka şeyi aynı anda yapmayı tercih ettim. 3 kitabı aynı anda okudum, birçok işi aynı anda yaptım. Urun'da da böyle oldu. Belki tek başına kadın yeterli gelmedi bana.

Fashion Week'te tanıttığınız koleksiyonunuzdan bahsedelim biraz...
Enteresan bir koleksiyon oldu benim için. Konusu sebebiyle, çok içerden, çok kökten geldi. İlk koleksiyon olduğu için köklerden başlamak istedik. Benim için çok hayati ve çok kalbime yakın bir yerden. Dolayısıyla çok da zor bir konu. Son dakikaya kadar, sunumun başlamasına saatler kala bile hala model iptal edip ve yeni model çıkardığımız bir koleksiyon. Bir his bu, her şeyi doğru görünebiliyor bir ürünün ama, benim kafamda, benim ruhumda doğru olmayabiliyor. Zaten sahneye mankenler dizilip, davetliler içeriye alınacağı zaman, son baktığımda, "Daha iyisini yapabilirdim. Olmadı bu" hissi geliyor. Her tasarımcıya geliyordur bence. Ama her şey olması gerektiği gibiydi diye düşünüyorum.

Koleksiyonunuzda dedeniz Osman Kavran'ı andınız. Kendisi birçok ilki gerçekleştiren bir insan; gazino, lunapark, sirk ve gerisi... Osman Kavran'ın sizde etkisi nasıl oldu?
Etki yeterli mi acaba, burada olmama sebep değil mi? Çocukları süngere benzetiyorum ben. Etrafında, yakın çevresinde gördüğü şeyi çeken, taklit ederek öğrenen bir varlık. Ben de öyle çektim sanırım dedemden, onu taklit ederek oluşturdum bazımı. Dedemin hayata karşı duruşu, ticari zekası, dehası, karakter özellikleri... Bugün, iskeletimin içeriği, iliği ondandır diye düşünüyorum. Hem güçlü bir şey bu hem de taşıması ağır bir yük. Çünkü dedemin enteresan bir hikayesi var, sıfır demek doğru olmaz, eksiden başlamış bir adam Osman Kavran, hiçbir şey bilmemekten, çok şey öğretmeye giden bir yolculuk yapmış. Sonradan gelen değil de, söylediğiniz gibi hep ilk ve önce olan. Göründüğü kadar eğlenceli değildir eğlence sektörü. Aksine tam da zıttı geçerlidir. Dedemin bendeki etkisini anlatmak çok uzun sürer ama işimde beni nasıl etkilediğini sorarsanız; bana yarattığı dünya, içinde büyüdüğüm eğlence dünyası, dönüp dönüp beslendiğim bir dünya. Bir yandan çok çatışmalı, bir yandan çok düz. Ama bir tasarımcının kafasında bunlar çok parça parça duran şeyler. Belki de benim kafam öyle çalışıyor. Binlerce parçadan bir bütüne gitmeye çalışmak. Bu da sanırım dedemden öğrendiğim bir şey.

Özgür ruhlu ve güçlü bir kadınsınız, en azından sizinle tanışınca bende kalan etki bu yönde... Kendinizi biraz anlatmanızı istesem ne dersiniz?
Kendimi anlatmam istendiğinde bir korku geliyor bana, çok tek taraflı gözlem bu, adil ve dürüst olamıyor. Teşekkür ederim. Ama her kadın güçlü bence, kadın olmak bir güç kendi içinde. Bu önemli bir konu benim için, kadın olmak, insan olmak, Ece olmak ve Ece kalmak. Bazı şeyler var ki hayatta, bir evin temeli gibi değişmemeli hiçbir zaman. Duvarları boyatırsınız, belki kırar, biraz genişletirsiniz ama temeli değişmemeli evin, kirişlere yakın kırmamalı, dikkatli ve şefkatli olmalı. Hep Dr. Seuss gelir aklıma: "Kimse Sen'den daha Sen değil" bu çok önemli bir güç. Dolayısıyla, ben sürekli ben olmaya ve ben kalmaya çalışıyorum. Bu benim için, hayata dair en önemli şeylerden biri. Hiçbir şeyin, hiçbir sektörün, hiçbir durum ve olayın, hiç kimsenin beni değiştirememesi çok önemli. Kendimle ilgili söyleyebileceğim şey; esnek biri değilim ben. Aksine katı ve keskin tarafları olan biriyim. Yıkarak yapan, sınırları hep zorlayan... Bir tasarımcı olarak bunlar beni zorluyor mu? Mutlaka. Ama Ece, Ece olacak, başka bir yolu yok.

Tasarım çizginiz oldukça modern ve sade... Kendi stiliniz de bu yönde. Size göre tasarımlarınız en çok kime uyum sağlayabilir? 'Urun kadını/erkeği kimdir?
Urun insanları, kendini çok iyi ifade edebilen, ne istediğini çok iyi bilen, kendini, vücudunu, yolculuğunu tanıyan insanlar. En azından şimdiye kadar bizimle birlikte bu yolculuğu yapanlar böyle insanlar oldular. Eğer kendinizi tanıyorsanız, yolculuğunuzu biliyorsanız, kendinizi ifade etmeyi de, karşı tarafa kendinizi yansıtmayı da iyi beceriyorsunuz. Dolayısıyla, Urun'un o sade, modern ve fütüristik çizgisi onlara çok kendilerinden ve doğal geliyor. Her zamanı barındıran bir marka çünkü Urun, insan gibi, şimdide duran geçmişten beslenen ama hep gelecek olana giden...

İlham kaynağınız nereden geliyor?
Bu hep zor bir soru benim için. Çok içerden gelen bir şey benim için. Ben, dışarıda gördüğü şeylerden ilham alan biri değilim. Dışarıda gördüğüm bir şeyden aklıma bir fikir gelebilir ama, ilham benim için öyle bir şey değil. İlham tamamen beynimin, kalbimin, ruhumun içinden gelen bir şey benim. Zaten hep orada olan bir şey.

Ara ve ana sezonlarla birlikte sürekli üretim, tasarımcıları en çok zorlayan konulardan... Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Bunun, tasarımcılar adına çok ciddi bir sorun olduğunu düşünüyorum. Böyle bir hızda, yaratıcılık olmuyor artık. Yaratıcılık, bildiğimiz zaman algısına ters düşen bir şey. Ben bunun çok önemli bir sorun olduğunu ve gelecek senelerde de bu düzenin değişmesi gerektiğini ve değişeceğini düşünüyorum. Yaratıcılık, bizlerin yarattığı zaman algısıyla uyumlu değil. Bu sebeple de çıkan koleksiyonları hep beraber görüyoruz. Aslında çok içi boş, kalabalık tasarımlar çıkıyor karşımıza. Oysa ki, çok yetenekli tasarımcılardan çıkıyor bunlar. Neden böyle bir hal alıyor? Çünkü tüketmek var orada. Tasarımcı dahil herkes üretimden tüketime geçiyor. İlham, çağırdığınız zaman gelen, yaratıcılık istediğiniz kadar kalan bir şey değil maalesef. Zorladığınız zaman, tasarımcı da kendi içerisindeki rezervi tüketiyor. O dehayı kaybediyor.

İç mimarlık eğitimi almışsınız. İçinizde iç mimar etkisi de var mı?
İçimde bir iç mimar var, etkisi değil (gülüyor). Ben hala iç mimar gibi tasarım yapıyorum. Hala materyalden, temelden nihai ürüne gidiyorum. Nasıl ki, mimar ya da iç mimar bir alanın üzerine yaratıyorsa, aslında ben de bir alanın üzerine yaratıyorum. İsimler değişiyor yalnızca. İç mimar bir yere gitmiyor. O hala orada ve her zaman orada olacak. Zaten gitsin de istemem. Çünkü, bu isimlerin yaratıcılığı öldürdüğünü ve gereksiz olduğunu düşünüyorum ben. Ben iç mimarım, tasarımcıyım, kadınım, insanım... Çok şey var benim içimde. Ve hepsinin her şeye etkisi var. Bunları ayırmak, bunlara isim takmak anlamsız ve acımasız oluyor diye düşünüyorum.

Brand management eğitiminizden dolayı bir markanın başarılı olması için hangi detaylara dikkat edilmesi gerektiğini biliyorsunuz. Var mı kendi markanız için planlarınız?
Okul ve okumak çok önemli benim için, her açıdan. Ne okursanız okuyun, ne diploması alırsanız alın. Her bilgi başka bir bilgiye yol ve anahtar. Bu yüzden mutlaka çok şey kattı Urun'a bu eğitim, ancak sanıldığı kadar da değil. Hiçbir şey okulda anlatıldığı gibi değildir ya, bu hiç değil. Çünkü her marka bir insan gibi. Her marka başka biri. Her markanın kendi yolculuğu var. Daha dikey bir şeymiş bize öğretilenden, ileri geri yürüyerek değil düşerek ve tırmanarak yapılan bir yolculukmuş bu yaptığım. Bu yüzden bildiklerim yeterli olmadı Urun'u Urun yapmaya, Urun ve Ece yetebilirmiş yalnız, onu anladım. Çok planım var benim Ece olarak, ama Urun ne düşünüyor göreceğiz. Her şeyi tasarlıyor ve saklıyoruz kendimize aslında, aksesuardan mobilyaya. Her sezon eklemlenerek gidecek Urun, ben de yeni anlıyorum.

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanmış aydınlatma metnimizi okumak ve sitemizde ilgili mevzuata uygun olarak kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak için lütfen tıklayınız.