Nil Ertürk ''Amsterdam’ın kendine has bir stili var''

Blog yazarlığı, sosyal medya fenomenliğinin Türkiye’de yolunu açan Nil Ertürk, önce Karaköy sonra Amsterdam’da açtığı erkek giyim mağazası ‘Bey’ ile başarılarla dolu yolculuğuna devam ediyor. Ertürk ile bir araya gelerek, Amsterdam’daki hayatını konuştuk.

Nil Ertürk ''Amsterdam’ın kendine has bir stili var''

RÖPORTAJ BADE ÇAKAR bade.cakar@sabah.com.tr

Nil Ertürk hayatımıza 2009 yılında açtığı kendi adını taşıyan bloğu ile girdi. Bu 10 yıl boyunca da yarattığı içerikler, önerileri 'Bey' mağazası ve 'Frea' giyim markası ile kendisini hep geliştirerek, çoğaltarak ilerledi. Blog yazmaya sadece kendini ifade etmek, biriktirdiklerini paylaşmak için başlayan, döneminde hiç bilinmeyen ve belki de önyargılı yaklaşılan bu konsepti insanların benimsemesini sağlayan Ertürk, bugünün popüler mesleği sosyal medya fenomenliğinin Türkiye'de yolunu açan isimlerden biri... Nil Ertürk, günümüzde fazlasıyla kullanılan 'influencer/etki bırakan' sıfatını da taşımayı hak eden nadir kişilerden... Blog dünyasındaki öncülüğünü modaya da aktaran Ertürk, eşi Bulut Dur ve kardeşi Ozan Ertürk ile Türkiye'de büyük bir eksiklik olarak gördükleri bağımsız bir erkek giyim mağazası açmaya karar vererek 'Bey' yarattı ve buradaki başarısıyla yetinmeyip, Amsterdam'da da mağazalarını açtılar. Amsterdam-İstanbul arası mekik dokuyan Nil Ertürk ile bir araya gelerek, başarılarını ve bu ilklerle dolu yolculuğunu konuştuk.

Hayatımıza ilk olarak bir blog yazarı olarak girmiştiniz. Şimdi ise o kök birçok dala sahip... İlk güne dönsek, nasıldı sizin için bu yolculuk?
Oldukça öğretici ve şekillendirici bir yolculuk oldu diyebilirim. O günden bu güne değişmeyen tek şey kendi yolumu çizme isteğim ve belirleyici planlar yapmadan kendimi geliştirerek geleceğimin şekillenmesini izlemek.

Blog yazarlığına ilk başladığınızda Türkiye'de bu konsept neredeyse bilinmiyordu. Bunu geliştiren isimlerden birisisiniz. Neydi sizi blog yazmaya iten güç?
Ben başladığım sırada blog yazarlığı sadece bir hobiydi hem yazarlar hem okurlar için. Kuralları belli olmayan özgürce paylaşım yapabildiğiniz keyifli bir uğraştı. Ben blog yazmaya kendimi bir şekilde ifade etmek, biriktirdiklerimi paylaşmak ve bu süreçte kendimi keşfetmek için başladım diyebilirim.

Blogla birlikte, marka işbirlikleri derken oldukça büyük adımlar attınız. Blogger'lığın aslında bir meslek olduğunu ortaya koydunuz bir nevi... Ancak bir şeyi ilk yapmak her zaman zordur. Sizi bu süreçte neler zorladı?
Biz öyle olmasını planlamasak da bize duyulan ilgi arttıkça moda ve perakende sektörüne yeni bir yayın aracı olarak girmiş olduk. Dediğim gibi ne bir kural, ne bir ölçü var ortada, sektöre yıllarını vermiş yayıncılar bizim okurlarımızla kurduğumuz hızlı iletişimi ve tek bir lafımızla kitleleri harekete geçirebiliyor oluşumuzu ilk başta pek anlayamadı. Hatta bazı dergilerde sosyal medya paylaşımları ve blog yazarlığı yapanları yeren yazılar okuduğum bile oldu. Köklü markalar zaten son 3 senedir tam anlamıyla ikna oldu diyebilirim. Uzun bir süre etki alanımızın görmezden gelinmesi bizi baya zorladı ama bizden sonra gelen nesil için ortamı hazırlamış olduk.

Aynen öyle oldu. Peki, şu an sosyal medya dünyası hakkında ne düşünüyorsunuz? Geliştik mi yoksa birbiri benzeri işler mi arttı?
Bence şu an biraz kapana kısılmışlık var, eskiden bahsettiğim kuralsız ve çerçevesiz paylaşım dünyasında herkes daha özgür ve içinden geldiği gibi paylaşımlar yapıyordu. Şimdi sanki bir formülü var gibi bütün kızlar bütün erkekler birbirinin kopyası herkes aynı pozu, aynı ekolü kopyalayıp yapıştırıyor gibi geliyor bana. Benim son 1.5 senedir sosyal medya kullanımım çok azaldı diyebilirim artık bana ilham veren çok az içerik bulabiliyorum bu da bana vakit kaybı olarak geliyor. Artık özgürce yaratımlar yapılacak yeni platformların zamanı geldi bana kalırsa. Instagram ise trendleri takip etmek için iyi bir araç olmaya devam edecek sadece...

Şu an zaten farklı sorumluluklarınız da var. İlk olarak Karaköy'de bugün aynı zamanda da Amsterdam'da yer alan 'Bey' mağazanız gibi... Bey'in hikayesi nedir?
Ben blog yazarlığına ya da sosyal medya paylaşımlarına mesleğim olması için başlamamıştım, zaten konuştuğumuz gibi başladığım zaman var olan bir meslek değildi. O sebeple yolumu da o yönde çizmedim. Benim isteğim moda alanında bir iş yapmak ve bunun tam olarak ne olacağını keşfederken deneyimlerimi bloğumda paylaşmaktı. Ve paylaşım yaptığım son 10 yılda da bunu yansıtmaya çalıştım. Beni bu süre boyunca takip edenler üniversiteden mezun olmamı, iş kurmamı, bir yerlerde çalışmamı ve kendi markamı yaratmamı izlemiş oldular. Bey mağazası da 5 yıl önce ben, eşim ve abimin ortaklığı ile başladı. Hepimiz kendi alanlarında deneyim kazanmış bireyler olarak güçlerimizi birleştirip Türkiye'de büyük bir eksiklik olduğunu düşündüğümüz bağımsız bir erkek giyim mağazası açmaya karar verdik. Ne mutlu ki bizim gibi düşünen pek çok kişi varmış ki o günden beri yaptıklarımızı beğenerek takip eden ve satın alan pek çok müşterimiz, arkadaşımız ve iş ortağımız oldu.

Ne kadar güzel... Peki, Amsterdam yolculuğunuz nasıl başladı?
Bey'in 3. yılına girerken ikinci bir şube açmayı düşünmeye başladık ancak İstanbul'da kendimize uygun içimize sinen başka bir semt bulamadık. Bağımsız ve aile bireylerinden oluşan bir şirket olduğumuz için şirket kararlarını hislerimize ve birbirimizin profesyonel deneyimlerine göre karar veren bir yapıya sahibiz. Başka bir semt ruhumuza hitap etmediği için neden başka bir ülke olmasın deyip araştırma yapmaya başladık. Yurtdışında yaşayan ve bizden tekrar tekrar alışveriş yapmak için gelen, online sipariş veren pek çok müşterimiz de bizi yurtdışında başarılı olabileceğimize inandırdı.

Eminim kolay bir süreç olmamıştır, yurtdışında bir mağaza açmak ve insanların benimsemesi...
Bürokratik olarak oldukça zorlayıcı ve yoğun bir süreç geçirdik ama bu bizi hiçbir zaman mutsuz etmedi çünkü yaparken keyif aldığımız ve koyduğumuz hedefe doğru çalıştığımız bir zaman dilimi oldu. Mağazayı Amsterdam'a taşırken Bey'i daha çok konsept mağaza olarak konumlandırıp Türkiye'den başka tasarım markalarını da beraberimizde götürdük.

Halihazırda olan müşterileriniz dışında yerel halkın ilgisi nasıl?
Orada olmayan ve bilmedikleri ancak kendi hayat stillerine çok yakın olan bu markalar gördüğümüz kadarıyla Amsterdamlıları ve her gün mağazayı ziyaret eden pek çok farklı ülkeden gelen turisti mutlu ediyor.

Londra bu tür açılımlar için çok tercih edilen bir yer ama Amsterdam'ı tercih eden ilk isimlerden biri sizsiniz sanırım...
Yaptığımız gezilerin ardından Bey'in sahip olduğu özelliklere en uygun şehrin Amsterdam olduğuna karar verdik. Hem Kuzey Avrupalı hem de kendine has ayrı bir stili olan bir şehir. Bu karışım bizim mağazamızda da olan bir his.

Şu an İstanbul ve Amsterdam arası mekik dokuyor gibisiniz. Amsterdam'da yaşamak nasıl?
Aynen öyle... Amsterdam'daki evimize yeni geçtik ve orada bulunduğumuz süreçte ev ve mağaza arasında geçen hayat beni çok mutlu ediyor. Sabahları yemyeşil bir parkın içinden geçip, hava güzelse yürüyerek 20 dakikada ya da bisikletle 5-6 dakikada mağazada olmak, iş çıkışı yol üzerinde birer kadeh bir şeyler içmek, hafta sonları şehir festivallerine gitmek çok keyifli. Tabii bu ilkbahar-yaz dönemi için geçerli. Kışın biraz daha kapalı mekanlarda geçen bir hayat tarzı oluyor elbette ama trafik yaşamamak ve insanların genel olarak mutlu olduğu bir atmosferde yaşamak canlandırıcı bir etkiye sahip.

Yurtdışı iş hayatında önemli bir basamak olarak görülüyor, sizin hep hayaliniz miydi, yurtdışında böyle bir yere sahip olmak?
Evet, aslında her daim yaptığım işlerde yurtdışı ile bağlantılı olarak çalıştım. Çalıştığım başka firmalarda ya da blog yazarlığı için hep yurtdışı markalarıyla işler yaptım. Bu sebeple global bir iş yapmak benim için yaptığım işin vaz geçilmez bir tarafı.

Aynı zamanda da kadın hazır giyim markanız Frea var. Frea nasıl bir çizgiye sahip?
Frea da benim kendi ihtiyaçlarım doğrultusunda doğan bir marka oldu. Özellikle Türkiye sınırlarında alışveriş yapabileceğiniz günlük giyim markaları çok sınırlı bu sebeple herkes aynı markalardan aynı ürünleri giyiyor ya da markalar çoğu zaman doğal içerikli kumaşlardansa polyester içerikli modeller üretiyor. Ben de tam olarak almak istediğim modeli, almak istediğim kumaş ve fiyat aralığında bulamayınca kendim yapmak istedim. Bizde kaliteli kumaş deyince markalar hemen abiyeye dönüyor günlük ürünler yapmıyor ya da tüketiciler kaliteyi sadece ipek kumaş sanıyor. Benim için kaliteli ürün nefes alan, doğal kumaşlar kullanılmış ve iyi dikilmiş, yıkandıkça eskimeyen günlük kıyafetler demek. Ben bu amaçla kurdum Frea'yı. Frea'nın çizgisi için de günlük, özellikli, sade ama kendinden emin diyebilirim.

Yolculuğunuz size büyük başarılar getirdi. Blogunuzu ilk açtığınız zaman bu kadar başarılı olacağınızı düşünüyor muydunuz?
Her zaman çalışmayı ve üretmeyi sevdim, oturduğum yerden para kazanmayı hiç bir zaman hayal etmedim. Çok küçük yaştan beri hedefim işe gitmek çalışmaktı bu yönde gidince bence zaten herkes başarılı olacaktır.

İnsanlar sosyal medyada birisini takip ederek tanıyabildiğini düşünüyor. Sosyal medyanın bu illüzyonu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Uzun zamandır bu işin içinde bir insan olarak hala insanların kendileri ve özel hayatlarıyla ilgili bu kadar çok şeyi paylaşıyor olduklarına ya da buna zaman bulabilmelerine şaşırıyorum açıkçası. Bir dönem sadece bu işi yapmış biri olarak içerik üretmenin ne kadar zorlayıcı olduğunu ve insanı hayatın akışından kopardığını da biliyorum. Aslında gerçek hayatta da birileriyle bir şeyleri paylaşmak istediğimizde bu ya güzel bir haber ya da başımıza gelen bir dert olur. Bana kalırsa sosyal medya bunu daha çok görünür kıldı. Bu iki uç arasında bir hayat yaşanmıyormuş gibi insanların sürekli olarak ya en iyi ya en kötü anlarına şahit oluyoruz ama o insanları bundan ibaret sanmak artık bunca yılın ardından gerçekçi değil ama sosyal medyanın üzerimizde garip bir hegemonyası var ve bunu bilsek de sadece gördüklerimize inanır olduk.

Aynı zamanda da annesiniz. Bu kadar yoğun bir tempoya nasıl ayak uyduruyorsunuz?
Kaosu benimsedim diyelim (gülüyor). Eski rutinlerimi aramıyorum her şeye olduğu kadar diye bakıyorum ve andan keyif almaya çalışıyorum.

Kızınız ile en çok yapmaktan hoşlandığınız şeyler neler?
Her şey çok keyifli, arabada giderken beraber şarkı söylemek, sevdiği şarkılarda dans etmek, havuzda oynamak, yeni bir şeyler keşfetmesini izlemek, beraber yemeğe gitmek yani onunla beraber yaşamak ve vakit geçirmek.

Daha çok küçük ama onun da sizin gibi modaya ilgisi var mı şimdiden?
Hem anne hem baba moda sektöründe olunca ve neredeyse doğduğundan beri mağazada vakit geçirince tabii ki şimdiden kendi kıyafetlerini seçiyor, her zaman her şeyi giymek istemiyor ve kendi tercihlerini net bir şekilde belirtiyor.

Gelecek için hala hayalleriniz var mı?
Olmaz mı daha yeni başlıyoruz (gülüyor). Dünyada pek çok şube açmak, markalarımızı büyütmek ilk hedefimiz, gerisini de önümüze geldikçe değerlendiririz.

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanmış aydınlatma metnimizi okumak ve sitemizde ilgili mevzuata uygun olarak kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak için lütfen tıklayınız.